Prof. Dr. Ahmet Ağırakça

Sağlam Toplumun Temelleri /Haram ve Helal Meseleler  (II)

İnsanın bitip tükenmeyen istek ve arzularının bazı yönlerini engelleyip bunları sınırlandırmak bazen bir ceza gibi görülür. Fakat bu her zaman dinî bir kaide değildir, tam aksine dinin Kur'ân'dan öğrendiğimiz prensiplerine göz attığımızda, genel anlamıyla insanın ihtiyaçlarını ve bütün iç güdülerinin istekleri olan yemek, içmek ve cinsî arzuları gibi konularda genellikle helal kılınma prensibi hakimdir. İnsanoğlunun istekleri mutlaka helal çerçevede olmalıdır. Haram meselesine gelince son derece dar bir çerçevede işlenmiş ve özellikle Kur'ân bu dar çerçeve içerisine sıkıştırılmış bulunan yasaklama ve tahrimin sınırlarını genişletme, alanını uzaklara götürmeye yeltenmenin Allah'a isyan olduğunu ifade etmektedir. Bir önceki yazımızda kaydettiğimiz gibi, bu durum şu ayet ile açıklanıyor:

"Allah'a iftira ederek kendilerine ihsan buyurduğu helal rızkı haram sayanlar muhakkak ki büyük bir zarara uğramışlardır. Şüphesiz onlar dalalete düşmüşler ve doğru yolu da bulamamışlardır." (el-En'âm, 6/140).

"Dillerinizin yalan yere söyleyegeldiği şeyler için: 'Şu helaldir, şu da haramdır.' demeyin..." (en-Nahl, 16/116).

Yüce Allah insanların iç dünyasını en iyi şekilde bildiği için beşerî yapıya ters düşen ve yanlış, sapık istikametler çizen bu türlü hususlardan kaçınmaları için müminleri hep ikaz etmiş ve haramlardan sakındırmıştır.

"Ey iman edenler! Allah'ın size helal ettiği o en temiz ve en güzel şeyleri kendinize haram kılmayın ve Allah'ın hududunu aşmayınız..." (el-Mâide, 5/87).

"Ey peygamber! Allah'ın sana helal kıldığı şeyi niçin kendine haram edersin?.." (et-Tahrîm, 66/1).

Bu ayetler peygamberlerin görevlerinin en mühim ve temel esaslarından birisine, helal ve haramlar konusunda yapılan değişikliklere engel olmaya işaret etmektedir. Peygamberler insanların isteklerine uygun olarak ruhî ve manevî hedeflerine ulaşmak için gayret sarfederken aynı zamanda dünya içinde de daha rahat bir yaşantı içerisinde olmasını sağlarlar. Zaruretler ortada olmadığı müddetçe kesinlikle Allah'ın helal ve haram sınırlarının dışına çıkamayacaklarını onlara belirtir ve öğretirler.

"Ve size haram olan bazı şeyleri size helal kılmak için geldim." (Âl-i İmrân, 3/50).

"Onlara temiz şeyleri helal, pis şeyleri de haram kılıyor..." (el-Arâf, 7/157).

İşte İslam'ın insan için çizdiği helal ve haram sınırlarına dikkat eden bir toplum her zaman temiz kalır ve yüce bir toplum olur.

Kur'ân-ı Kerim birçok ayette beşeriyete şöyle hitap eder:

"Ey insanlar! Yeryüzündeki şeylerden helal ve temiz olanları yeyiniz. Şeytanın adımlarına uymayın..." (el-Bakara, 168). Harama yaklaşmak şeytana davetiye çıkarmak ve onu memnun etmek demektir. Her zaman ifade ettiğimiz bazı hususlar boşluklardan dolayı kanuni olabilir ama helal değildir. Mazeret üretmeye veya harama giden yolları aralamaya kalkışmak haddi aşmak ve Cenab-ı Allah'ın bizler için belirlediği sınırları çiğnemek demektir

Kur'ân-ı Kerîm bizi daha açık ve net bir meseleye doğru götürüyor ki biz gerçekten bu konuda bilgisiz ve gafil kalmışız. Yüce Allah bizim insan olarak yaşamamıza son derece uygun olarak yeryüzünü musahhar kılıp emrimize vermiştir ki bu dünyayı imar edip dünyada bir tek olan Allah'a ibadet edip ondan başka hiç kimseye ve hiçbir şeye iltifat etmeyelim. Yeryüzünün emrimize verildiğine dair Kur'ân-ı Kerîm'in birçok ayetinde tekrar edilmiş bilgiler bulunmaktadır. Peki insan bu davranışlarıyla neden apaçık bir tezatlar girdabına yuvarlanıp gidiyor? Cenabı Allah'ın gönderdiği dinî emirler ile yeryüzünün insanoğlunun emrine verilmesine rağmen içerisinde bulunan bazı nimetleri ve yeryüzündeki birçok hayır ve güzellikleri kendisine yasaklamış ve adeta tel örgülerle etrafı çevrilmiş gibi gösterilmektedir.

Dinlerini tahrif eden özellikle din adamları kendi hevâ ve heveslerine uyarak bu mümin insanların önlerine çeşitli engeller koymak suretiyle bazı helal ve haramları kendileri tayin etmeye başlamışlardır. Halbuki Cenab-ı Allah'tan bu konuda herhangi bir emir ve yasak gelmediği halde bu muharref dinlerin temsilcileri din adamları böyle bir tasarrufta bulunmaktadırlar. İslâm ise bunun önüne bir set çekmiş ve dini tahrif edebilecek böyle bir sınıfı kesinlikle kabul etmemiş ve İslâm'da bir din adamı sınıfının ortaya çıkmasını engellemiştir. Muharref dinlerde Allah'ın koyduğu helal ve haram sınırları unutulup cenneten arsa satan din adamlarının belirlediği helal ve haramlar ortaya çıkmıştır. Allah böyle davrananları lanetlemiştir. En çok korktuğumuz husus da bu seküler dünyada bazılarının helal sınırları ile haram sınırlarını karıştırıp kanuni olanlarla helal ve haramı da karıştırmalarıdır.

Kur'ân bize birçok ayetinde belirttiği gibi insanın maddi ihtiyaçlarının bedeninden kaynaklanan bir ihtiyaç olup bunun kaçınılmaz olduğunu söylemektedir. Bunlara olan ihtiyaçlarını gidermesi veya gidermek istemesi yaratılışının gereklerindendir.

"Kadınlara, oğullara yığın yığın yüklerle, altın ve gümüşe, salma asil atlara, hayvan, deve, sığır, keçi ve koyunlara ve ekinlere olan sevgi, şehvet ve nefsin arzuları insanlar için bezenip süslendi. Bunlar ise dünya hayatının faydalarıdır. Nihayet dönüp varılacak yerlerin en güzeli Allah katındadır!" (Âl-i İmrân, 3/14).

İşte bütün bunlar helal yollarla ve Allah'ın razı olacağı bir şekilde salah bir hayat tarzı ve salih amellerle yoğrulup Allah'ın belirlediği sınırları koruyarak helal ve haramı gözetmek varken neden helal kazanç tollarını bırakıp şaibeli ve Allah'ı razı olmadığı yollara saparak çoluk çocuğumuzun kursağına haram lokmaları zorla indirmeye kalkışıyoruz? Buna anlam veremiyoruz.

Devletin ve dolayısıyla 80 milyon vatandaşımızın hakkını çiğneyerek hakkımız olmayan mallara el uzatıyorsak, kendimizi sorgulamamız lazımdır. Devlet kademelerinde görev yapan yönetici ve bürokratlar, hangi yol ve usulle olursa olsun hakları olmayan bir tek kuruşa tenezzül etmeden maaşlarıyla yetinip görevlerini yapmak zorundadırlar. Devlete iş yapan ve hizmet satanların da aynı hassasiyeti gösterip dikkat etmeleri gerekir ancak bu titizlikle sağlam ve temiz bir toplum oluşturabiliriz.

Konuya devam edeceğiz...

Prof. Dr. Ahmet Ağırakça

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu'na aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.