Kayıp Giden Ömürde Bir Bayram Molası: Hak ile Bayram Edenler
Ömrün delim bir oktur yay içinde dopdolu!
Dolmuş oka nu durmak, ha sen anı attın tut
Yunus Emre
Yaşadıkça zamanın daha bir hızlı akıp gittiğini söylerlerdi de inanmazdım: bir inanç meselesi olmaktan çıkalı epey oldu bu söz! Aşağı doğru düşen cismin yere yaklaşmasıyla ivme kazanması gibi zaman süratle gayeye doğru sevk ediyor insanı. 'On bir ayın sultanı' Ramazan'a 'merhaba' demek ile 'elveda' demek arasındaki bir ay geçti gitti. Zamanın bu süratli akışı esnasında ömrü düşünürken Yunus Emre'yi hatırlamamak ne mümkün: 'Ömrün delim bir oktur yay içinde dopdolu! Dolmuş oka nu durmak, ha sen anı attın tut'. Ramazan hilalinin doğup batması gibi insan yer ile gök arasında bir yıldız gibi doğuyor, sonra ebediyete kayıp gidiyor. Ramazan hilali bir dahaki seneye doğmak için bu sene batmak üzere! Şimdi bayram konuşacağız bir süre, sonra 'ok yaydan atılana kadar' başka konular gelecek hayatımıza.
Dinde bayramlar modern insana garip gelir, en azından gelmelidir: ağır başlılık ve hüzün karakterli dinden bayram nasıl çıksın? Bayramlar insanların normal hallerinden daha çok sevinç ve mutluluk yaşadıkları, bir taşkınlık ve coşku halini barındıran sıra dışı günlerdir. Böyle günlerin kutlanması da insanın nispeten içinde gizli kalmış duygularının ortaya çıkmasına, başka zamanlarda yapmayacağı bir takım fiiller işlemesine yol açar. Hal böyle iken İslam'da bayram meselesini nasıl anlamak gerekir?
İslam'da Bayramlar Ne Değildir: Festival ve Modern Bayramlar Arasında Ramazan Bayramı
Hz. Peygamber'den itibaren Müslümanlar iki bayramı bilir: Kurban ve Ramazan bayramı! Buna bir de 'yarı' bayram olarak Cuma gününü eklersek 'iki buçuk' bayramı idrak ederler. Bu bayramların ne anlama geldiğini anlamak için önce ne olmadıkları üzerinde duralım: Bu bayramlar insanların öteden beri kutladıkları, belki de dini bir içeriğe sahipken tefessüh etmiş festivallerle ilgili değildir. Üstelik onları hayatın dışına atarak yerlerini almış da değillerdir. Müslümanlar bayramlarda festivallerde olduğu gibi normal davranışların dışına çıkarak boşalmaz, patlamaz, taşkınlık ve zevke dalarak içlerini dışlarına çıkartacakları gün aramazlar. Böyle taşkınlıklar zaten garip gelir onlara: insan içinde neyi biriktirmiştir ki, böyle bir günde böyle haller yaşamaya muhtaç kalsın? Dindarlık insanın içinde patlamaya yol açacak biriktirmeyi iktiza etmez; en azından etmemelidir. Din bizden arzularımızı yok etmemizi istemedi ki, biriken arzular sonra patlamaya yol açacak bir gün arasın! Din iradeyle yönetilen arzuların bizi yüceltmelerini ister. Bu nedenle festivallerdeki taşmalar, patlamalar, olağanın dışına çıkan insan davranışları anlamsız gelir İslam geleneğine!
İkincisi İslam'da bayram telakkisi modern toplumlardaki 'resmi' bayramlarla da bağdaşmaz. Bu bayramlara ve kutlamalara 'modern' demek haksızlık olabilir; geçmişten beri iktidarlar ve toplumlar çeşitli gerekçelerle bayramlar yapar, bu bayramları asabiyelerini tekit ve tahkim etmek üzere kullanırlardı. Modern dönemde devletler bu işi bir yönetim aracı haline getirmiş ve bayramlara sistematik bir hal kazandırsa bile, eski Mısır'dan, İran'dan ve Roma'dan benzer örnekler bulmak mümkündür. 'Resmi bayramlar' bahsinde en verimli ülkelerden birisinde yaşadığımız kesin: bu bizim başarılarımızla ilgili midir, yoksa başka nedenler mi vardır burada, ayrı bir mesele! Fakat Türkiye'de bütün insanlar resmi bayramları sever, bu bayramlar vesilesiyle ortaya çıkan tatiller bize pek cazip gelir. 'Bilinçli ve gelişmiş bir toplum' denilen seviyeye en çok tarih anlatısıyla terakki edebileceğimize ikna edildik. Tarihten söz etmek gelecekte var olmanın anahtarı sayılarak bayramlar, kutlama yapılan günler, fetihler, kurtuluş günleri vs. takdis edildi. Üstelik modern bayramlarla dini bayramlar 'tatil' ana fikrinde birleştirilerek tatillerin çoğaltılması herkesi memnun etmiştir. Bir toplumsal eleştiri olarak şunu unutmamak gerekir: Biz çalışmaya tatili düşünerek tahammül edebilen bir toplumuz. Öyle ki Türkiye'de laikliğin katı uygulandığı dönemlerde bile, tatil söz konusu olunca, dini bayramlardan istifade edilmiş, mesele bir dini mesele olarak görülmemiştir. Tatil söz konusu olunca laiklikten taviz verebilen bir toplum olmamız üzerinde önemle durmak gerekir.
Doğrusu İslam'ın 'tatil' odaklı bir bayram anlayışı olmadığı gibi tembelliği yücelten ve ataleti tahkim eden bayram tutkusuna yol da vermez. Müslümanların bu 'tatil eksenli bayram' telakkilerinin İslam geleneğinden gelmediğini bilmek gerekir.
Ramazan Bayramı: Yaratılış Hakkında Marifet Sahibi Olanların Bayramı
İslam'da bayram anlayışı Hacı Bayram Veli'nin mısralarında geçtiği üzere 'Hak ile bayram' diye tabir edilen vuslat anını anlatır. Bunun için iki bayram vardır: Birincisi oruç ibadetinin sona ermesiyle gelen fıtr bayramı, öteki ise kurban bayramıdır. Kurban bayramı hakkında başka bir vesileyle yazacağız (Allah nasip ederse). İdu'l-fıtr üzerinde durulmaya değer bir kavramdır. Fıtr iftar kelimesiyle aynı köktendir; zıddı ise imsak yani tutmaktır. İmsak ile oruç tutarız, iftar ederek imsak fiilini sonlandırırız. 'İftar' bir şeyi yaratmak, yarmak, açmak anlamındaki ftr kökünden gelir. Ramazan'da oruç tutan Müslümanlar imsak-iftar eylemiyle bir şey öğrenir. Bu bilginin sevinci ise bayrama yol açar. İmsak ve iftar, bir yaratılış yorumudur. Allah'ın alemi yaratması basit iki fiille izah edilecekse, açma-kapama fiiliyle izah edilebilir. Allah açtı-kapadı veya açar-kapar! Allah çekirdek halinde büzülmüş ve daralmış alemi 'açarak' meydana getirir: çekirdeği 'yarar' ve alem meydana gelir. Yaratmayla ilgili fiillerin önemli bir kısmı, bu anlama gelir: dürmek, yaymak, genişletmek, daraltmak, şekillendirmek vb. Biz oruç tutarken imsak-iftar eylemiyle kendi üzerimizde daralma-açılma fiiline şahitlik ettik. Yemeyerek-içmeyerek bedenimizi varlık alanında daraltarak yaratılışın bir tarafını anladık: daralma, dürülme ve çekirdeğe dönmek! Bu kez yiyerek organlarımızın açılmasını ve genişlemesini müşahede ederiz. Bu da yaratma fiilinin ikinci kısmıdır: alemin açılması, genişlemesi! Bu şekilde ibadet bize evrenin yaratılışı hakkındaki iki basit fiili hatırlatır. Biz bir ibadet yerine getirdik, fakat bu süre zarfında evreni ve var oluşu düşündük ve bu düşünme bizi şu cümleye ulaştırdı: 'Biz yüzümüzü gökleri ve yeri yaratan (el-Fatır) Allah'a döndürdük.' Vuslat budur, bayram bu vuslatın bayramıdır.
İslam'da bayramın anlamı budur: Hak ile bayram!
Kurban bayramını başka vesileyle yazmak ümidiyle, hayırlı bayramlar dilerim! Allah milletimize ve devletimize zeval vermesin, ülkemizi ve İslam alemini her türlü sıkıntıdan muhafaza etsin, bütün insanlığa bayramın bereketini ihsan etsin.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Her İnsan Hızır ve Her Gece Kadir: Varlığın Kadrini Bilen Zamanın Kadrini Bilir (20.06.2017)
- İbadet Bilgeliği: İbadet Varlıktaki Sürekli Yaratılışa Şahitliktir (16.06.2017)
- Namaz ve Şehir: İslam’ın Görünür Veçhesi Namaz Hakkında Bazı Mülahazalar (13.06.2017)
- İbadet ve Zihin İlişkisi: İbadet Bir Zihin İnşa Eder mi? (10.06.2017)
- Niçin Varız: Varlığımızı Bir Gaye İçinde Düşünmek (05.06.2017)
- Bir İbadet Metafiziğine Doğru: İbadet ve Marifet Meselesini Yeniden Düşünmek (25.05.2017)