İbadete ferdi ve içtimai sorunlarımızı tahlil ettiğimiz yöntemlerle bakarak onu aklın onaylayabileceği 'faydalı iş' düzlemine yerleştirmek çağdaş Müslümanlar arasında yaygın ve teşvik edilen bir tavır olagelmiştir. İbadet bireye veya topluma ne ölçüde 'fayda' kazandırırsa, o kadar dahil olur hayatımıza! Namazın faydaları, orucun faydaları, haccın ve zekatın bireysel ve daha çok içtimai faydaları vb. ibadetler üzerinde konuşurken ele aldığımız temel meselelerdir. İletişim araçlarının yaygınlaşmasıyla birlikte bu bakış açısı geniş kesimlere ulaşmıştır.
Bu anlatım tarzının görece 'başarılı' örneklerini dikkate alarak, dinin yeni nesillere ancak 'somut fayda' deliliyle tebliğ edilebileceğine kani olduk. Somut fayda ilkesiyle çelişen veya irtibatı daha zayıf kalan bir ibadet söz konusu olunca, onu da faydalı işe irca ederek tevil ederiz. Çünkü ibadetler bireysel ve toplumsal hayatımızı 'akılcı' düzleme taşıyarak kaotik evrende bir nizam inşa etmek üzere vaz edilmiş ilahi aklın kurallarıdır. Allah'ın insanı yükümlü kılmasının sebebi de onu akıllı bir varlık kılmak, bireysel ve toplumsal sorunlarını akılla çözmesini sağlamak, 'Sünnetullah'ı tanıyarak akılla hayatını inşa etmesinin yollarını ona göstermektir. İbadetlerde 'somut' ve akılcı faydalar bulmak sadece daha rasyonel bir ibadet hayatı inşa etmek amacı taşımaz; bir tarih ve toplum eleştirisi yaparak İslam cemiyetinin çağdaşlaşma ve ilerleme sorununu buradan yeniden tartışmak ister Müslümanlar.
Allah bize ibadetlerde bile aklı kullanmayı emrederken Müslüman toplumlardaki 'geri kalmışlık' sadece bir toplumsal mesele değil, aynı zamanda ibadetlerin gereğini yerine getirmemek ve gerçek dindar olmamak demektir. 'Müslümanlar geri kalarak gerçekte günah işlemişlerdir' fikri pek çok Müslümanın zihin dünyasında yer alan bir tespittir.
Bu 'faydacı' yaklaşıma mukabil ikinci bir bakış açısı daha vardır. Birincinin yaygınlaşmasıyla daha itibarlı hale gelen ikinci yaklaşım, ibadetin ruhunu kovarak insan bencilliğinin bekasına hizmet eden dünyevi ve uhrevi kar-fayda açmazının dışında ibadete 'salt ibadet' olarak bakmak isteyen 'meydan okuyucu' tavırdır. Buna göre ibadetin herhangi bir somut faydası yoktur; üstelik somut fayda aramak ibadetin ruhunu yok eder. Bunu bir tür 'fideizm' olarak nitelememiz mümkündür. Bir ibadette aslolan şey, ontolojik olarak bizden daha hakiki ve bu nedenle bilgisi bizden daha üstün bir iradeye teslimiyet, O'nun emrine itaattir.
Böyle bir yaklaşımla insan zihni, bizzat kendine karşı meydan okur: ibadet sadece arzulara değil, kişiliğimizin kurucu unsuru akla boyun eğdirmektir! Bu durumda 'niçin ibadet ediyoruz?' sorusuna verebileceğimiz yegane cevap 'çünkü Allah öyle istedi' cevabından öteye geçemez. Böyle bir cevap ilk bakışta gerçekçi ve ulvi bir noktada olduğumuz duygusuyla bizi varlıkta güçlendirir. Çünkü en azından ibadet hayatında kar-zarar denkleminin dışına çıkarak hayata ve varlığa külli bir çerçeveden bakma imkanı doğar.
Ancak burada iki temel sorun vardır: Birincisi böyle bir yaklaşım idealisttir ve hitap alanı sınırlıdır. İbadetlerin insanlara anlatılabilmesi için 'ikna' edici bir dil geliştirmek, naslarda yeri olan ve Müslüman bilginlerce takip edilen bir yöntemdir. Bu yöntemi büsbütün ihmal etmek dinin derin aklıyla ve gerçekçilikle bağdaşmaz. Hiç kuşkusuz idealist ve meydan okuyucu her tavır hayranlık oluşturabilir, fakat takip edilebilir değildir.
Bu nedenle üçüncü bir yol bularak ibadet meselesini sağlıklı bir zeminde konuşmak gerekir. Meydan okuyucu yaklaşımla ilgili üzerinde duracağımız ikinci sorun ise bizzat Müslüman ahlakçıların dikkatimizi çektiği bir konudur. Bu da ibadet ve marifet meselesidir. İbadetleri ele alırken dikkatimizi Allah'a ve O'na dair marifete döndürmek bir gereklilik değil bir zorunluluktur. Müslümanlar ahlakçılar 'Ben insanları ve cinleri bana ibadet etsinler diye yarattım' mealindeki ayet-i kerimeyi 'beni bilsinler' diye yorumlayarak var olmanın maksadını ve hayatın manasını 'Allah'ı tanımada' bulmuşlardır. 'Mana Allah'tır' buradan ortaya çıkan bir düsturdur.
Bu meyanda ibadet ile marifet arasında bir lüzum ilişkisi kurarak ibadetlerin insanı yüksek ve evrensel bir bilgeliğe ulaştıracağını fark etmişlerdir. Bilmediğimize ibadet edemediğimiz gibi ibadet edince O'nu daha çok tanırız. Çünkü ibadet Allah ile bir münacattır. Günümüzde ibadet meşelisini ele alacağımız zemin burası olmalıdır: Allah ve varlık hakkında bir marifet ve bilgelik yolu olarak ibadet!
Ekrem Demirli
Fikriyat.com