Çağın en büyük belası: Narsizm ve depresyon
Kitaplarını büyük bir merak ile okuduğum, sohbetlerini ilgi ile takip ettiğim Dr. Mustafa Merter bir konuşmasında her dört kişiden birinin narsist olduğunu, depresif insanların sayısının her geçen gün arttığını söyledi. Elimizdeki akıllı telefonların adeta esiri olduğumuzu ve bu esaretten çok az kişinin kurtulabildiğini, kurtulmanın yolunun bu dünyaya gereğinden fazla önem vermemek olduğunu söyleyince aklıma Mesnevi'nin 19. Beyti geldi.
Ey oğul, seni dünyaya bağlayan zincirini kopar ve özgür ol. Çünkü bu zincir kırılmadıkça geldiğin yere dönmenin imkânı yoktur ve dünyaya bağlanan kişi kafesteki kuş veya kanadından taşa bağlı doğan gibidir.
Dr. Merter konuşmasında evde baba otoritesinin kaybolmasının da bunda etkili olduğunu söylemişti. Mevlâna da bunu bize hatırlatırcasına beyte ey oğul diye başlamış sanki. Oğul sözünde şefkat var. Ben senin iyiliğin için söylüyorum, benden sana kötülük gelmez güveni var, muhabbet var. İçine düştüğü dertlerden çekip kurtaracak babanın el uzatması var bu sihirli kelimede.
Bizi bu dünyaya bağlayan zincir şehvetimiz. Şehvet ise bu dünyadaki her şeye sahip olmak isteğini körüklüyor. İnsanoğlunun sahip olmak istediklerini Kur'an-ı Kerim şöyle sıralıyor.
"Nefsanî arzulara, kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere karşı düşkünlük insanlara çekici kılındı." (Al-i İmrân 14)
Bu yedi şehvet ise bir başka ayet-i kerimede "Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence (1), bir süs (2), aranızda bir övünme (3) ve daha çok mal (4) ve evlat sahibi olma (5) isteğinden ibarettir." (Hadîd 20) tafsilatlı olarak beş nesne içinde zikrediliyor. Burada övünmenin yerini başlangıçta masum bir heves ile başlayıp sonra karşı konulamaz iştaha dönüşen yapıp ettiklerini sosyal medyada sergileme hali aldı. Bu durum öyle bir hale geldi ki kendimizle ilgili bir şey paylaşmadığımız gün depresyona giriyoruz.
Her halka bir bizim için bir örtü aynı zamanda. Biz bu dünyaya bu zincir boynumuzda gönderiliyoruz. İmtihanımız ve marifetimiz ise bu halkaları teker teker kırıp içine düştüğümüz esaretten kurtulmak.
İnsan neden altın ve gümüş peşinde koşar?
Şehvet zincirinin yedi halkasından biri de altın ve gümüş yani servettir. Altın ve gümüş madendir ve madenler ise mevalid-i selâsedendir. Mevalid üçtür: Madenler, bitkiler ve canlılar. İnsan bu dünyaya gelirken bu üç unsurun hepsinden geçerek gelir. Hüdayi hazretlerinin buyurduğu gibi;
Gâlip olup hubb-ı vatan
Vahdet diyârına giden
Sığmaz oraya cân u ten
Sırrıyla seyretmek gerek
Altın ve gümüş bizi asıl vatanımıza gitmekten ve sırrıyla seyretmekten alıkoyan iki nesne.
Hz. İbrahim gibi ol
Hz. İbrahim malını ve mülkünün tamamını Allah için sadaka olarak dağıttı. Altın ve gümüş sevgisi yok oldu. Halilürrahman'da pişen yemeklerin o cömertliğin eseri olduğunu söylerler. Bu mertebe başlangıçtır. Önce dağıtmak, Allah için vermek, böylece yüklerden kurtulmak.
İkinci adım çok sevgili oğlu İsmail'i kurban etmekle görevlendirilmesi. Burada da mutlak itaat ve teslimiyet.
Son mertebe ise Nemrud'un ateşine atılması, yani her türlü sıkıntıya katlanmak.
Nasıl kıracağız?
Zincirlerden kurtulmanın yolu önce boynumuzda olduğunun farkına varmak, sonra kurtulmayı can u gönülden istemektir. Zincirleri kırmanın yollarından biri de riyazettir, yani manevi perhiz. Nefsin şehvet denilen beden ve dünya ile ilgili arzularını kırmak, bunları etkisiz hale getirmek, nefsi aklın ve dinin tesbit ettiği sınırlar içinde tutmak demek riyazet. Bunları yapmak ise Gazali'ye göre türlü olur:
Az yemek, az uyumak, az konuşmak ve insanların eziyetlerine ve dertlere katlanmak.
Az yemek şehveti öldürür, bizi aşırılıklardan korur. Az uyumak iradeyi saflaştırır, zihni temiz ve diri tutar. Az konuşmak bizi türlü tehlikelerden korur. Eziyetlere katlanmak ise bizi amacımıza ulaştırır. Cefaya tahammül ve eziyetlere katlanmaktan daha zor bir şey yoktur. Burada yapılması gereken şey ise, şairin dediği gibi;
Mihneti kendine zevk etmedir âlemde hüner
Mihnetleri, dertleri, belaları kendimize zevk etmesini öğrenince de sıkıntılar biter, ateşler bize gül bahçesi olur. Bu dünya sıkıntılar yurdudur. Ama unutmayın,
Vakt-i şâdî de gelir mevsim-i mihnet de geçer
Yeter ki imtihanda olduğumuzu bilelim ve zincirlerimizi kıralım. Görün bakın o zaman ne depresyon kalır ne şizoid.
Not: Bu yazıdan sonra Platon'un Mağara Alagorisini de okuyabilirsiniz.
İsmail Güleç
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Senin baban iyi adam (24.10.2019)
- Pak gönüllü bir ışık: Nuri Pakdil (21.10.2019)
- Kıbrıs bizim neyimiz olur? (17.10.2019)
- Bir doktora eğitimi nasıl olur? (14.10.2019)
- Havva olmasaydı Âdem adam olamazdı (11.10.2019)
- Adamlık giderse insanlık da gider (07.10.2019)
- Bir kedi sadece bir kedi değildir! (03.10.2019)
- Söze değil öze bak (01.10.2019)