YÖK’ün vakıf üniversiteleri raporu üzerine
Yükseköğretim Kurumu elindeki ve ulaşabildiği veri kaynaklarından yararlanarak önemli bulduğum raporlar hazırlıyor. Hiç şüphesiz bu raporlar yapılacak birçok araştırmaya kaynaklık ettiği gibi yükseköğretim kurum yöneticileri için de birer kılavuz oluyor. Eksiklerini ve geliştirilmeye muhtaç yönlerini görmelerinin yanı sıra kendilerinin diğerleri arasındaki yerini görmelerini de sağlıyor.
YÖK son olarak 77 vakıf üniversitesinin adeta röntgenini çektiği Vakıf Yükseköğretim Kurumları 2020 başlıklı rapor yayınladı. Vakıf üniversitelerinin durumunu bir kısmını gereksiz ve anlamsız bulduğum tablolar ve grafikler halinde gözler önüne seren rapor dikkatlice incelendiğinde araştırmacılara birçok söylerken kimi haklı endişelerle bazı bilgileri açıkça göstermemekte. Buna rağmen ne aradığını bilen göz aradığı şeylerin önemli bir kısmını bu raporda bulabilir. Ama sağlıklı değerlendirme yapmak için buradaki verilerin yetmediğini de görür.
200 sayfalık oldukça teferruatlı sayılabilecek raporu okurken aldığım notları paylaşayım.
1. Tablolarda verilen bilgilere göre üstte ve altta üniversite adlarını görebiliyoruz. Ama eksik olan kısmı muhatapların bildikleri düşünüldüğü için olsa gerek standardının veya ölçüsünün verilmemesi. Felan bölümde öğrenci başına düşen öğretim üyesi sayısı şu kadar denilmeden önce bu konuda arzu edilen sayı ve oran verilse hiç şüphesiz araştırmacı manzarayı daha iyi görecekti.
Bir diğer husus okur doğal olarak listenin en üstündekinin o konuda en iyi olduğunu düşünür. Ancak kimi tablolar için sıralamalar yanıltıcı.
2. Bazı üniversitelerin lisansüstü öğrenci sayıları çok yüksek. Muhtemelen tezsiz yüksek lisans programları da bu sayı içine dahil edildi. Bir üniversite için lisans ile lisansüstü öğrenci sayısı ve oranı üniversitenin akademik durumunu göstermesi bakımından çok önemli. Bu oran genellikle bire üç olarak değerlendirilir. Yani her dört öğrenciden biri lisansüstü üçü lisans öğrencisi olması ideal olan. Bu oran lisansüstü lehine arttıkça araştırma üniversitesi olma hüviyeti arttığı gibi akademik geleneği olduğu anlamına gelir. Ancak lisansüstü öğrenci sayısı yüksek olduğu halde derecelendirmelerde ilk bine girememesi ortada ciddi bir sorun olduğu ve bazı şeylerin düzgün olmadığı anlamına gelir. Gerçek rakamlara ulaşabilmek için tezli ile tezsiz öğrenci sayılarının farklı değerlendirilmesi gerekir.
2. Tablolarda aynı rengin tonları yerine farklı renkler kullanılsaydı kullanıcıların takip etmesi daha kolay olurdu.
3. Kadrolu öğretim üyesi sayısı listesi de bize kesin ve net değerlendirme yapacak sonuçlar vermemekte. Öğretim üyesi derken tam olarak ne kastedildiği açıklanmalı. Dr. öğretim üyesi, Doçent ve Profesör mü, öğretim görevlisi mi yoksa her ikisi de mi? Sanırım burada her ikisi de yer alıyor.
4. Dördüncü sınıfı tamamlamamış bölümlerin değerlendirilmeye alınması gerekir. Çünkü bir bölüm açılması için gereken öğretim üyesi şartı sağlandıktan sonra dört sene boyunca o sayı devam etmekte veya çok az artmakta. Örnek verirsem sanırım meramımı daha açık ifade edebileceğim. Bir üniversitede yeni açılan on bölüm olsa ve ortalama 40 öğrenci alsa dört öğretim üyesi ile açıldığını düşündüğümüzde öğrenci başına 10 öğrenci düşer. Aynı kadro devam edeceği için ikinci sene öğrenci sayısı 80 olduğu halde aynı ünversitede bu sefer öğrenci başına düşen öğrenci sayısı 20 olacak. Dördüncü sene ise bu sayı 40'a yaklaşacak. Oysa ilk sene oranlarına göre değerlendirildiği için bu sayı düşük çıkmakta ve araştırmacıları yanıltabilmekte. Dolayısıyla en azından ilk üç senesi olmayan bölümleri değerlendirmeye almamak lazım. Ayrıca pasif öğrenciler ile uzaktan eğitim veren bölümler de değerlendirmeye alınmamalı. Bu açıdan liste güncellediğinde tablonun büyük ölçüde değişeceğini düşünüyorum.
5. Bölüm başına düşen yüksek lisans ve doktora öğrenci sayılarının bize ne bilgi verdiğini anlamadım. Hangi programları olduklarını bilmedikten sonra bir şey anlamak pek mümkün değil. Ayrıca bir vakıf üniversitesinde, dört programda 208 doktora öğrencisi olması pek makul görünmüyor.
6. Araştırma görevlilerinin öğretim üyesi yetiştirmeye katkısı olarak değerlendirilmesini çok iyimser buluyorum. Her ne kadar ismi böyle olsa da uygulamada asistanların yetiştirilmek üzere alınan araştırmacıdan daha çok bölüm sekreteri olarak kullanıldığı görülür.
7. Tablodaki lisans ve lisansüstü program sayısı ile araştırma görevlisi sayısı arasında kurulan ilişkiden ne tür bir bilgi çıkarılması gerekir? Burada tüm bölümler ve araştırma görevlileri bir çuvala konulup sayılmış. Çıkan neticeden bu haliyle bir şey söylemek çok güç.
8. Yetiştirilecek akademisyen olarak görülen araştırma görevlisi sayısı ile öğrenci sayısı arasındaki ilişkiyi de anlayamadım. Bu sayılarla bizden anlamamız beklenen şey nedir? Acaba burada da uzaktan ve tezsiz yüksek lisans öğrencileri dikkate alındı mı?
9. Öğrenci başına düşen idari personel sayılarından anlamlı sonuçlar çıkaramayız. Sadece öğrenci başına düşen idari personel sayısı ne kadar az ise ülke istihdamına o kadar faydası olur. Akademik ve işleyiş yönünden bize bir şey söylemez.
10. Açık alan-kapalı alan meselesi görülüp anlaşılmadan değerlendirme yapılacak bir konu değil. Şehir üniversiteleri ile kampüs üniversiteleri arasında bu açıdan çok büyük farklılık olur ancak bu farklılık üniversiteler arasındaki farkın tam aksi olabilir. Bu bir üniversite için istenilebilen arzu edilen bir şey olup ihtiyacı karşılaması kafidir. Ayrıca yeni kurulmuş bir üniversitenin öğrenci sayısı arttıkça bu oran düşecektir. Bu listeye bakarak üniversiteye dair bir şey söyleyemeyiz. Kullanılmayan büyük açık alanlarla öğrencilerin hayatına dahil edilmiş etkin kullanılan küçük açık alanların daha muteber olduğunu da düşündüğümüzde bu tablo bize üniversite için çok önemli veri sunmamakta.
Bir diğer husus yeni kurulmuş ve öğrenci almış bir üniversitede ilk sene öğrenci başına düşen alan ikinci sene yarıdan fazla düşer. İlk seneki verilere göre çok iyi durumda olan üniversite ikinci sene ortalara, üçüncü sene kötü duruma düşecektir. Dolayısıyla bu sayılar her iki bakımdan da bize bir şey söylemez.
11. Kütüphane ve kitap sayısı önemli kriter. Ancak günümüzde kütüphaneler kitap ve dergilere büyük ölçüde digital veri tabanlarından sağlamakta. Tabloda bu durum net değil. Bir de öğrencilerin kütüphane kullanma sıklığı, ödünç kitap alma oranları olsa daha net bir şeyler söylenebilir. Ayrıca sağlık ve mühendislik bilimleri ağırlıklı olan üniversitelerde kaynaklar daha çok digital ortamlarda. Bilgilerin çok sık eskimesi ve güncellenmesi bu üniversiteleri digital kütüphane kullanmaya sevketmekte. Bu konu da değerlendirmede göz önünde bulundurulmamış.
12. Yabancı öğrenci sayısı tabloları çok önemli. Burada Türkiye'de yaşayan yabancıların yabancı öğrenci sayısını yükselttiği görülüyor. Gerçek rakama ulaşmak için ülkemizdeki göçmenler değerlendirmeden çıkarılmalı. İkinci husus yabancı öğrencilerin geldikleri ülkelerin çeşitliği meselesi. Üniversitelerin büyük bir kısmının yabancı öğrenci sayısı bakımından çok zayıf olduğu görülüyor.
13. Yatay geçiş ile ilgili tablolardan sonra bir de gelen-giden oranına göre bir tablo olsa daha iyi olurdu. Yurt dışından gelen öğrenci sayısı arasında OSYM kılavuzunda olmayan ülkelerden gelenlerin oranı nedir? Vakıf üniversiteleri arasında rekabet birbirlerinden öğrenci alma konusunda agrasif bir politika izlemelerine neden olduğu bilinir. Özellikle başta Kıbrıs olmak üzere yurt dışında okuyan öğrenciler yatay geçişle gelmekte. Bir de yatay geçişle öğrenci kabul etmekte seçici davranan üniversiteler var. Gidenlerin nedenleri başarısızlıktan dolayı mı, verilen eğitimden memnuniyetsizlikten mi belli değil. Dolayısı ile bu rakamlar bu haliyle sadece istatistik olmaktan öte geçmiyor.
14. Doluluk oranları burslu ve ücretli olarak ayrılmalı ve gerçek doluluk oranı ücretli olan öğrenciler arasında aranmalı.
15. Öğrenci gelirlerinden yapılacak harcamaların %1'i Ar-Ge çalışmaları için zorunlu iken reklam giderlerinin %2 olması üzerinde düşünmek lazım. Bir üniversitenin reklam giderleri araştırma giderlerinin iki katı ise orada güzel gitmeyen bir şeyler var demektir.
16. Üniversitelerin kütüphane harcamaları %42 oranında artarken kitap sayısındaki artış %7. Acaba inşaat ve demirbaş harcamaları da buna dahil mi? Öyle değilse bu fark online kütüphanelere ve dergilere aboneliklerden kaynaklanıyor olmalı.
17. Araştırma projelerine en çok para harcayan ilk üç üniversitenin reklam giderleri en çok üniversiteler arasında olmaması çok önemli şeyler söylüyor.
18. YKS başarıları ile değerlendiren tablolar bize tek başına bir şey söylemiyor. Ancak giriş başarısı ile öğrencilerin mezun olduktan sonra girdikleri KPSS, ALES, TUS benzeri sınavlardaki başarıları ile birlikte değerlendirildiğinde anlamlı sonuçlar çıkarabiliriz. Üniversitenin verdiği eğitimin kalitesi ancak o zaman ortaya çıkar.
19. Rapordaki verilere baktığımızda vakıf üniversitelerinin küçük bir kısmının araştırma üniversitesi misyonuna göre hareket edip yapılandığını, daha büyük bir kısmının ticari kaygılarla hareket ettiğini görüyoruz. Kütüphane harcamaları ile reklam giderlerinin karşılaştırıldığı tablo bize araştırma üniversiteleri ile ticari üniversiteler arasındaki farkı gösteriyor.
Dünyada ve ülkemizdeki üniversite derecelendirme kuruluşlarının sıralamaları ile tablolardaki verilerin örtüştüğünü söyleyebiliriz.
Raporu hazırlayanların üniversiteleri rahatsız etmemeye çalıştıklarını, daha açık bir değerlendirme yapmaktan sakındıkları hissediliyor. Her şeye rağmen elimizde böyle bir raporun bulunmasının araştırmacılar için büyük bir nimet olduğunu söylemeliyim. Emeği geçenleri kutlarım.
İsmail Güleç
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Berdü’l-acûz de var! (04.08.2020)
- Ayasofya’da Bayram Namazı (31.07.2020)
- Sizin tarihiniz, kültürünüz ve kökünüz nedir? (26.07.2020)
- Ayasofya’da sadece namaz kılınmazdı (24.07.2020)
- Okul Yöneticileri Raporu üzerine (21.07.2020)
- Sınav sırası ailelerde (18.07.2020)
- FETÖ’cülere ne ceza vermeli? (14.07.2020)
- Ayasofya sıradan bir mabet değildir (11.07.2020)