Öncü Okul Yöneticileri Derneği her yıl düzenli olarak Türkiye Okul Yöneticileri Raporu yayınlıyor. Bu yıl da geleneğini devam ettirdi ve 2020 Türkiye Okul Yöneticileri Raporu'nu yayınladı. Raporda dikkatimi çeken bazı konularla ilgili görüşlerimi paylaşmak isterim.
Her şeyden önce raporu hazırlayanları tebrik ederim. Hem düzenli olarak rapor hazırladıkları için hem de fotoğrafı olduğu gibi çekmeye çalıştıkları için.
Rapor hakkındaki görüşlerimi maddeler halinde sıralamadan önce yöneticilerin görüşlerinin yer aldığı bulgularda dikkatimi çeken iki hususu arz edeyim. İlki yöneticilerin yönetici atama ve belirleme kriterleri konusundaki memnuniyetsizliklerini ifade etmeleri. İkincisi ise yönetici profilinin akademik ve genel kültür yönünden oldukça zayıf olması. İkincisi birinci durumun neticesi gibi durduğunu söyledikten sonra dikkatimi çeken her biri ayrı bir yazı konusu olan sonuçları maddeler halinde sıralayayım.
1. Doktoralı personel sayısı yüzdelik oranda düşük iken (% 17) sayının (1743) azımsanamayacak oranda olduğunu söyleyebiliriz. Bu doktoralı öğretmenlerin alanlara göre dağılımı verilse daha net bir şeyler söylemek mümkün olabilirdi. Eğitim alanlarında doktora yapanların sayısı özellikle yöneticilik konusu söz konusu olduğunda çok önemli. Bu kadar doktoralı uzman kadro varken başta il milli eğitim müdürleri olmak üzere, büyük ilçelerin milli eğitim müdürleri ile önemli ve sembolik değeri olan liselerin müdürlerinin doktoraları adaylar arasından tercih edilmesi mutlaka gündeme alınmalıdır.
Yüksek lisansa baktığımızda ise bu oran çok daha yüksek. Her on öğretmenden biri yüksek lisanslı. Bu rakamlar çok kötü değil. Ancak bunlar arasında tezli yüksek lisansların oranı önemli. Bunlar arasında da eğitim ile ilgili alanlardan birinde yapılmış olanların sayısına dikkat etmemiz gerekiyor. Okul müdürleri ve ilçe milli eğitim müdürleri atamalarında mutlaka tezli yüksek lisans mezunları dikkate alınmalıdır. Söylemek istediğim şey müdür atamalarında eğitim alanlarından birinde tezli yüksek lisans yapmanın mutlaka bir kriter olarak yer alması, daha büyük ilçe, il ve prestijli okul müdürleri için ise idarecilik tecrübesi olan doktoralı veya tezli yüksek lisansını tamamlamış adaylar arasından seçen bir sisteme geçilme zamanı geldi, geçiyor.
2. Dikkat çekici bir diğer sonuç yüksek lisanslı yöneticiler arasında kadın-erkek oranındaki dörtte bir oranındaki eşitsizlik. Bu oran doktoraya gelince normalleşiyor ve oranlar birbirine yaklaşıyor. Bu durumun yöneticiler arasında kadın-erkek oranının da kadınlar aleyhine olmasının bir sonucu olduğunu söyleyebiliriz.
3. Okul yöneticilerinin aldığı hizmet içi eğitim OECD ortalamasının altında olması üzerinde düşünülmesi gereken bir diğer konu. Ayrıca bu eğitimin niteliği konusunda da sıkıntılar olduğu da bu seminerlere katılanların müşterek kanaati. MEB son yıllarda bu konuda farklı arayışlara girdi ve arayışlara devam ediyor.
4. Sorunlu görülen alanlardan biri de yetki dağılımı konusu. Sanırım bu konu tüm sorunların temel nedenini ortaya koyuyor. Bu tablo yöneticilerin liderlik yapmaktan daha çok memurluk yaptıklarını, yukarıdan gelen talimatları yerine getirmekle vakitlerini geçirdiklerini gösteriyor. Bence üzerinde en çok durulması ve irdelenmesi gereken iki konudan biri de budur.
5. Yöneticiler arasında STK tecrübesi veya herhangi bir STK üyesi olmayanların oranının yarı yarıya olması da düşündürücü. STK tecrübesinin idareciliğe çok katkısının olacağını düşünenlerdenim. Kanaatimce atama kriterleri arasında kamu ve toplum yararına çalışan STK'larda görev almış olmak mutlaka yer almalıdır.
6. Sendikaların yöneticiler üzerindeki etkisinin olumlu diyebileceğimiz bir oranda çıkmaması başta sendikacılar olmak üzere tüm aktörlerin üzerinde düşünmeleri gereken bir diğer konudur. Sendikaların yönetim işlerine diğer konuları adeta ihmale edercesine ağırlık vermeleri ve daha çok vakit ayırmaları sendikalar ve faaliyetleri üzerinde yeniden düşünmeyi gerektiriyor.
7. Yöneticiler arasında sinema, tiyatro ve konsere gitmeyenler ile çok az gidenlerin oranının yüksek olması üzerinde düşünülmesi gereken bir diğer konudur. Sinema, tiyatro, konser ve kitap okumak eğitim sisteminin okulu ve öğrenciyi besleyen en temel faaliyetlerindendir. Yöneticilerin bu konulardaki zafiyeti telafisi güç zayiata neden olduğu ve olacağı aşikâr.
8. Bizi düşündüren sonuçlardan bir diğeri yöneticilerin yarısının herhangi bir dergiyi takip etmemeleridir. Kendisini devamlı geliştirmek ve güncelden haberdar olmak zorunda olan bir yönetici için kanaatimizce büyük bir eksikliktir.
9. Yöneticilerin mesleki gelişme etkinliklerine dair verdikleri cevapların da bizleri düşündürecek düzeyde olduğunu söyleyebiliriz. Verilen veya alınan eğitimlerin yetersiz veya verimsiz olması önümüzde bir sorun olarak durmakta.
10. Yöneticilerin yayınladıkları alanlarıyla ilgili akademik veya popüler makale sayısının çok çok az olması yöneticilerin bu yönde bir kaygılarının ve gayretlerinin olmadığını gösterdiği gibi MEB içinde de yöneticilerden böyle bir çaba göstermelerinin dikkate değer bulunmadığını gösteriyor. Özellikle öğretim üyeleri ile yapılacak ortak çalışmaların eğitim sisteminin sorunlarına akademik çözümler arama noktasında hem MEB hem de akademik camia için çok önemli olduğunu düşündüğümüzde bu eksikliğin çok büyük bir kayıp olduğunu söylemeliyiz.
11. Yöneticilerin akademik faaliyetlerin yanında kültür, sanat ve edebiyat konularında da çok zayıf oldukları görülüyor. En azından kültür, edebiyat ve güzel sanatlardan biriyle hobi düzeyinde de olsa ilgilenmek bir yönetici için büyük avantaj olacaktır. Kanaatimce yönetici adayları atanma sisteminde puanlamaya mutlaka bu tür yetkinlikler de değerlendirmeye katılmalıdır.
12. Verilen cevaplardan anlaşılan bir diğer husus okul yöneticilerinin belirlenmesinde ciddi sıkıntı ve öğretmenler arasında rahatsızlık olduğudur. Adalet duygusunu zedeleyen bu sonuç bizi bekleyen en büyük tehlikedir.
Rapor sadece yukarıda sıraladığım hususlarla sınırlı değil, hiç şüphesiz çok daha fazlası var. Ancak ben kendimce önemli gördüğüm hususları dile öne çıkarmaya çalıştım.
Raporda görülen ve anlaşılan husus yönetici belirleme kriterlerinin ve uygulamanın yeniden gözden geçirilmesidir. Umarım muhatapları raporu dikkatlice incelerler.
Bu vesile ile başta dernek başkanı ve raporu hazırlayan ekibin başı Doç. Dr. İbrahim Hakan Karataş'ı bu cesur raporundan dolayı tebrik, çalışmalarının devamlı olmasını temenni ediyorum.