Görmüş kimse yok cânânımı
Türkçenin büyük şairi Fuzûlî, bir gazeline şu beyit ile başlar:
Her gören ayb etdi âb-ı dîde-i giryânımı
Eyledim tahkik görmüş kimse yok cânânımı
Görenler ağlayıp inlememi kınadı, ayıpladı. Ayıplayanları araştırdım, soruşturdum. Aralarında sevgiliyi gören birine rastlamadım.
Fuzulî, ağladığı için kendisini ayıplayanları, sevgiliyi görmedikleri için mazur görüyor. Eğer ayıplayanlar sevgiliyi görseler idi Fuzûlî'yi ayıplamayacaklar idi.
Sadece görenler mi ağlar?
Acaba Fuzulî böyle düşünmekle haklı mı? Fuzûlî'nin görüp ağladığı sevgiliyi başkaları da görse ağlar mıydı gerçekten?
Leyla'yı merak edip yanına çağıran kabile beyinin Leyla'yı gördükten sonra küçükseyerek ve yeterince güzel bulmadığını ima ederek;
- Mecnun senin için mi çöllere mi düştü?
Demesi üzerine Leyla'nın;
-Sen beni Mecnun'un gözleriyle görsen böyle demezdin.
Diye cevap vermesini hatırlatarak bu soruya cevap vermiş olalım. Burada, "Güzellik nesnede de mi, yoksa öznede midir?" konusunu tartışmak değil niyetim. Bu tartışmayı estetik felsefecilerine bırakalım ve konumuza dönelim.
Madem her gören âşık olamıyor o halde ikinci sorumuzu soralım. Kişi görmeden âşık olabilir mi?
El-cevâb: Olur. Nasıl mı? Nasıl olduğunu, Serhat Küçük'ün hazırladığı 16. Yüzyıla Ait Bir Tezkiretü'l-Evliya Tercümesi (İstanbul: Kesit Yayınları, 2013) isimli çalışmadan bir menkıbeyi sadeleştirerek ve özetleyerek aktarayım.
Sahabeleri Resulullah'a hırkasını kime bıraktığını sorarlar. O da "Veys'e verin" buyurur. Vefatının ardından Hz. Ömer ve Hz. Ali emaneti vermek için Veys'i arar sorar ve sonunda bulur. Hırkayı verir ve sorar;
-Sen hiç Resulullah'ı gördün mü?
-Siz gördünüz mü?
-Evet, gördük.
-Madem gördünüz o halde söyleyin. Kaşları çatık mıdır açık mıdır?
-????
-Hayır, siz onun bedenini gördünüz. Peki Muhammed'i sever misiniz?
-Canımızdan bin kat fazla severiz.
-O zaman dişlerinizi gösterin.
Gösterdiler. Veysel Karanî dişlerini görünce;
-Siz Resulullah'ı sevseydiniz onun dişi kırıldığında siz de dişlerinizi kırardınız. Dostluğun alameti muvâfakattır. Onun dişine muvafık davranmadınız.
dedikten sonra kendi dişlerini gösterir ve dişlerinin olmadığını görürler. Bunun üzerine Hz. Ali ağlamaya başlar ve "Dostluğu ve sevmeyi bu adamdan öğrenmek gerekir", der.
Hz. Ömer ve Hz. Ali, birinin nasıl sevileceğini Veysel Karanî'den öğrenmiş oldular. Yanında oldukları halde, bir kez olsun onu görmeyen biri kadar onu tanımadıklarını ve bilmediklerini fark ettiler.
Sadece Hz. Ömer ve Hz. Ali mi? Hz. Fatıma için de benzer bir menkıbe anlatılır. Onu da Münir Derman'dan aktarayım:
Veysel Karanî, Resûlullahı görmek arzu etmiş, anasından izin almış: "Ben Resûlullah'ı göreceğim!" demiş. Teee Karan'dan kalkıp geliyor Medine-yi Münevvere'ye. Resûlullah efendimiz Medine'de yoklar o zaman.. Evlerine gidiyorlar Hazret-i Fatma'ya diyorlar:
-Resûlullah evde mi?
-Hayır burada değil, Medine'den dışarı bir tarafa gitti.
-Bugün gelir mi?
-Hayır gelmez.
Veysel, anasından bir gün izin almıştır. Anaya itaatin Resûl'e itaat, Resûl'e itaatin Allah'a itaat olduğunu Veysel bildiği için Resûlullah'ın yüzünü görmeyi, Resûlullah'ın emrine tercih etmiyor "Ben Resûlullah'ın yüzünü görmeyeyim fakat emrine itaat edeyim!" diye düşünüyor ve dönüyor gerisin geri. Ayrılmadan önce Hazret-i Fatıma'ya diyor ki:
-Sen Resûlullahı gördün mü?
-Ben kızıyım.
Bakıyor Hazret-i Fatıma'nın yüzüne: "Görmedin sen" diyor.
Yıldız uzaktan seyredilir oğlum, gece seyredilir. Gündüz yıldız görülür mü, görülmez. Onun için Resûlullah döndüğü zaman Hazret-i Fatıma olanları anlatır. Resulullah da "Evet, sen beni göremedin kızım!" buyurur.
Hz. Peygamber'de Veysel'in görüp Hz. Fatıma'nın görmediği ne idi? Bu sorunun cevabını da Mesnevî'den alalım:
[Birtakım] ahmaklar, cahilliklerinden Mecnun'a: Leyla, o kadar da güzel değil, pek sıradan, dediler. Şehrimizde ondan daha hoş, ay gibi yüz binlerce gönül alıcı güzel var. [Mecnun]: Şekil, testiye benzer, güzellik şaraba, dedi, Allah bana onun şeklinden şarap sunmada. Oysa, onun aşkı, kulağınızdan tutup çekmesin diye size onun testisinden sirke sundu. Aziz ve yüce Allah'ın eli, aynı testiden birine zehir sunar birine bal. Testiyi görürsün, ama o şarap, doğru gözden başkasına görünmez.
Marifet testiye değil, içindekine talip olmak. Onu görmek için Mecnun veya Veysel olmak gerekir. Ne Mecnun olacak gücümüz ne Veysel olacak sebâtımız var. O halde bize düşen Fuzulî'nin yukarıda verdiğimiz matla beytin yer aldığı gazelin makta beytinde geçtiği üzere;
Ey Fuzûlî câna yetmiştim gönülden şükr kim
Bağladım bir dilbere kurtardım andan cânımı
Ey Fuzulî! Aşk yüzünden neredeyse öleyazdım. Şükürler olsun, bir dilbere bağlandım da canımı kurtardım.
Allah'ın sevgilisi, güzeller güzeli Muhammed'e cân u gönülden bağlanıp kurtulanlardan olmak. İnşallah görmeden âşık olanlardan oluruz.
İsmail Güleç
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Yunus’un hakkını Yunus’a, Molla Kasım’ın hakkını Molla Kasım’a vermek (20.11.2021)
- Çağımızın Yunus Emre’si olarak Sezai Karakoç (18.11.2021)
- İnsan hedef, felekler yay, hadiseler ok, Tanrı okçu, kaçacak yer nerede? (15.11.2021)
- Önceki öğrenmenin tanınması (11.11.2021)
- Musikin seni çağırıyor (06.11.2021)
- Muhabbetin sulusu mu makbul kurusu mu? (02.11.2021)
- Toplumsal katkı mı, üniversite-toplum iş birliği mi? (30.10.2021)
- Üniversitenin topluma katkısı nasıl olmalı? (26.10.2021)