İsmail Güleç

Veysel Karani’yi Yunus’tan daha iyi kim öğretebilir?

"Bu millet, dinini edebi metinlerden öğrendi, özellikle şiirden" diyecek olsam aranızda itiraz edenler çıkabilir. İtiraz hakkınız bâkî. Ama önce bir dinleyin, ikna olmaz iseniz yine itiraz edersiniz.

Ben de seneler önce böyle diyenlere itiraz ediyor idim. Ancak şunca yıllık okuduklarım, gördüklerim bana edebi metinlerden öğrenilenlerin bilgi veren metinlerden öğrenilenlerden çok daha kalıcı ve derin olduğunu gösterdi.

Mektepler bu kadar yaygın ve çok değil iken de ciddi bir eğitim-öğretim sistemimiz vardı. Camilerde hocalar, evlerde dedeler ve babaanneler, akşamları sohbet meclislerinde köyün veya kıraat meclislerinde mahallenin ileri gelenleri, bugünün diliyle söyleyecek olursak temel din ve ahlak bilgisini yaygın ve yaşam boyu eğitim ile verirlerdi.

Meclisleri dört derslik bir oturum olarak düşünebiliriz. Dersler, temel din bilgilerinin yer aldığı kitaplar ile başlıyor. Bu amaçla en çok okunan üç kitap Muhammediye, Mevlid ve Envâru'l-Âşıkîn. İkinci derste tarih var. Bizim geleneksel tarih kitapları Hz. Adem'den başladığı için bu derslerde de tarih peygamberlerin geliş sırasına göre anlatılır ve en sonunda siyer kitapları okunur. Son derste ise dinleyenlerin duygularına hitap eden heyecan ve moral işlevi gören aşk ve kahramanlık hikayeleri okunur. Hz. Ali cenknâmeleri, Battalgazi gibi kahramanlık hikayeleri ile Varka ile Gülşah, Kerem ile Aslı, Leyla ile Mecnun gibi çift kahramanlı aşk hikayeleri bu bölümde en çok okunan kitaplar.

Gecenin sonunda, meclis dağılmadan önce anlatılanları sindirmek ve zihni dinlendirmek için müzik faslı gelir. Meclisin bulunduğu yere göre ilahi, şarkı veya türkü okunur.

Dikkat ettiyseniz bu meclislerde okutulan kitapların hepsinin bir edeb kaygısı var ve bilgiler duygularla birlikte verilir. Öğretmekten daha çok sevdirmeye yönelik yazılmış metinlerdir. Bunu da edebiyatın ve şiirin gücünü ve imkanını kullanarak yaparlar. Severek öğretmenin nasıl yapıldığını size bir örnek üzerinden izah etmeye çalışayım. Öğreteceğimiz konu Veysel Karanî olsun.

Veysel Karanî hakkında bilgiler doğrudan ansiklopedilerde yazıldığı gibi anlatılmaz. Başlangıç için onun Yemenli olduğunu bilmemiz kâfidir. Gerisi menkıbevî olarak anlatılır. Menkıbede anlatılanlar tarihî olayların biraz daha genişletilerek ve yorumlanarak anlatılmasından başka bir şey değildir. Veysel Karanî'nin hayatı önce bir menkıbe kitabından okunur. Mesela 16. yüzyılda kaleme alınan bir menkıbe kitabında (16. Yüzyıla Ait Bir Tezkiretü'l-Evliya Tercümesi haz. Serhat Küçük, İstanbul: Kesit Yayınları, 2013) Veysel Karanî; şöyle anlatılır:

"Gündüzün halkın develerini güderdi. Ücretini anasına ve kendisine harcardı. Doyacak kadar yer, kalanını tasadduk ederdi. Kıllı bir erdir ve sağ ayasında ve sol eyegüsünde bir dirhem kadar ak nokta vardır. Halkın gözünde hakir kişidir, ulular sohbetine layık değildir. Halktan kaçan ahmaktır. Deve güder. Akşam iki alır. Birini yer diğerini sadaka olarak verir.

İnsan içine girmez, kimseyle sohbet etmez. Milletin yaptığını yapmaz, yediğini yemez. Keder ve sevinç nedir bilmez. Namaz kılarken develerini melekler korur. Hz. Peygamber ümmetinin tamamının günahları bağışlanıncaya kadar hırka-yı şerifi giymez.

Deve yününden bir kilim giyer. Başı ayağı yalıncaktır. Peygamber'i görmeye gelip anasına söz verdiği saatte geri dönmek için beklemez ve göremeden evine gider.

Peygamber'in Uhud'da dişi kırıldığını duyunca hangi dişi olduğunu bilmediği için dişlerini söktürür.

Hz. Ömer ile Hz. Ali ile görüştükten sonra halkın ilgisi arttı. Bu ilgiden dolayı deve gütmeyi bırakıp Kufe'ye gitti. Gece gündüz namaz kılar, ibadet ederdi. Zenginlerle oturmayı, iyi yemekler yemeyi ve pahalı giyinmeyi hiç sevmezdi."

Veysel Karanî bu şekilde anlatıldıktan sonra bu sefer adeta konu tekrar edilirmişçesine akılda kalıcı olması için şiir ve müzik örtüsüne büründürülerek bir kez daha anlatılır. Bu noktada imdada başta Yunus Emre olmak üzere meşhur sufi şairler yetişir. Biz, Veysel'i Yunus'un hepimizin bildiği ilahisinden dinleyelim.

Urum'da Acem'de âşık olduğum,
Yemen illerinde Veysel Karanî
Allah'ın habîbî dostum dediği
Yemen illerinde Veysel Karani

Her seher vaktinde hâcet dilerdi
Üstüne melekler kanat gererdi
Muhammed hırkasın tâcın giyerdi
Yemen illerinde Veysel Karanî

Hakk'ın hizmetinde kemer belinde
Bir ak beni var mübârek eğninde
Aşık Üveys derler Karen köyünde
Yemen illerinde Veysel Karanî

Sabah namazını kılıp giderdi
Gizlice Rabbine niyâz ederdi
Anın işi gücü deve güderdi
Yemen illerinde Veysel Karani

Bin deveyi bir akçeye güderdi
Onun da nısfını zekât ederdi
Develer bilesince tevhid ederdi
Yemen illerinde Veysel Karanî

Âsası vardı hurma dalından
Hırkası varıdı deve yününden
Gözlerin ırmazdı Ka'be yolunda
Yemen illerinde Veysel Karani

Yastığı taş idi döşeği postu
Cennetlik eylemek ümmeti kastı
Hakkın sevgilisi Habîb'in dostu
Yemen illerine Veysel Karani

Anasından destur aldı durmadı,
Ka'be yollarını gözün ırmadı
Geldi Muhammed'i evde bulmadı
Yemen illerinde Veysel Karani

Hırkasından çıkarmazdı başını
Severdi Ahmed'i döktü yaşını
Onun dostluğuna çekdi dişini
Yemen illerinde Veysel Karanî

Muhammed mescidden evine geldi
Üveys'in nurunu evinde gördü
Aişe'ye sordu bunda kim geldi
Yemen ellerinde Veysel Karani

Âşık Yunus eydür ben dahi varsam
Ol şâhın mübârek elini öpsem
Ayağı tozuna yüzümü sürsem
Yemen illerinde Veysel Karanî

(Tatçı 2013: II/782-783)

Tarih ve menkıbe kitaplarında anlatılanların şâirâne ifadesi olan ilahilerle konunun bir kez daha ifade edilmesi sayesinde hem müziğin yardımı ile akılda kalması ve ezberlenmesi sağlanmış oluyor hem de dinleyenler Yunus gibi Veysel'i de tanıyıp sevmiş oluyor. Böylece, menkıbeyi dinleyip Veysel'i tanıyan biri ilahiyi de dinleyince bilgileri iyice pekişmekte, hatta pekişmekten öte duygu dünyasına hitap ettiği için başına gelenlere onun kadar üzülüp sevinecek kadar kendisine yakın görüyor.

Şimdi gözlerinizi kapatın ve böyle bir mecliste bulunduğunuzu tahayyül ediniz. Evinize dönerken yolda dinlediğiniz ilahiyi mırıldanmaz mısınız? Eve gittiğinizde eğer çocuklarınız uyumamış ise ona, uyumuş ise karınıza dinlediğiniz hikayeleri anlatmaz mısınız?

Şimdi sorarım size: Bugün sıradan insanlara, kendileri için çok önemli temel konuları bu kadar sağlam öğretebiliyor muyuz? Benim iddiam şu: Milletimize dinimizi sevdirmek ve öğretmek ancak edebi metinler ile mümkündür. Bunu nasıl yapacağımızı ise daha fazla vakit geçirmeden hep birlikte tartışıp bulmalıyız. Bu arada yazıyı okuduktan sonra Yunus'un ilahisini dinlemeyi unutmayınız.

İsmail Güleç

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu'na aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.