Sohbet o sohbet değil
İnsan yaşlandığını nasıl anlar? Hastalıklarının artmasından mı? Merdivenleri eskisi kadar hızlı çıkamamasından mı? Cebinde taşıdığı ilaçların sayısından mı? Elbiselerini eskitememesinden mi? Canının her istediğini yiyememesinden mi?
Evet, bunların her biri kişinin yaşlandığına işaret eder. Bir şey daha var yaşımızın ilerlemeye başladığını gösteren. Şarkılar ve romanları daha iyi anlamak. Ben de yaşım ilerledikçe şarkıları daha iyi anlar oldum. Bir başka şekilde dinliyorum artık. İçinde bulunduğum hâli sanki en iyi şarkılar izah ediyor. Herhalde diyorum, bu şarkıların güftelerini yazanlar da benzer halleri yaşadıkları için dile getirdiler.
Bu, her zaman bilinçli bir tercihle olmuyor. Tesadüfen kulağıma çalınan bir şarkı da dikkatimi çekebiliyor ve o an dikkatimi toplayıp şarkıyı sonuna kadar dinliyorum. Bir iş yapıyorsam bırakıyorum, yürüyorsam duruyorum, hasılı pür dikkat dinlemek için gereken hâle bürünüyorum.
Geçenlerde kulağıma yine bir şarkı çalındı. Emin Ongan'ın uşşak bestesi bir Ahmet Rasim şiiri imiş. Nasıl bir ruh hali içinde isem artık pür dikkat dinledim. Şarkının sözleri şöyle:
Gönlümün bir hâli var ki gam değil, kasvet değil
Neş'e dersen hiç değil, mahzûn-i firkât değil
Anlatır belki bu sözler derdimi erbâbına
Mey o mey, cânân o cânan, sohbet ol sohbet değil
Gönlümün bir hali var ancak nasıl olduğunu tarif edemiyorum. Gam desem gamlı değil, kasvet sıkıntı desem o da değil. Neşe hiç değil, ayrılıktan doğan bir üzüntü de değil. Anlayana derdimin ne olduğunu belki şu sözler ifade eder: Mey o mey, sevgili aynı sevgili ancak sohbet o sohbet değil.
Şâir-i merhum Pertev de benzer durumu farklı şekilde tarif etmiş.
Bezm o bezm, ahbâb o ahbâb, işret o işret değil
Mey o mey, sâkî o sâkî, hâlet o hâlet değil
Dile getirdiği hal. Aynı yer, aynı kişiler, aynı yemekler ve içecekler ama neşe ve zevk eskisi gibi değil.
Ne değişti de böyle olduk?
Son zamanlarda hepimiz gazı kaçmış gazoz gibi olduk, neşemizi kaybettik. Bir yanda hayatımıza ve hayallerimize kâbus gibi çöken salgın, öte yanda dinlemeyi gönlümüzün ve midemizin kaldıramadığı haberler, diğer yanda ülkemizdeki her güzel gelişmenin mutluluğunu yaşatmamaya yemin etmiş zebaniler. Üstüne ailemizden ve sevdiklerimizden kaybettiklerimiz de eklenince neşemizi kaybettik.
Bunlar bu dünyaya ait meseleler. Bir hal daha var ki onu da bir hikâye ile anlatayım.
Cengiz Han'ın babasından intikam almak isteyen Merkitler karısı Börte Çine'yi kaçırır. Cengiz ne yapıp edip karısını kurtarmayı başarır. Verdiği mücadele aynı zamanda ona imparatorluğu kurmanın yollarını açmış ve Cengiz Han olmuştur.
Cengiz Han karısını kurtarır ama gözlerinde sevdiğini düşmandan kurtaran ve kavuşan aşık mutluluğu yoktur. Börte buna bir anlam veremez. Beni sevmese neden kurtarmak istesin, yoksa beni değil de namını ve namusunu mu kurtarmak için mücadele etti, diye düşünür. Oysa Cengiz, Börte'yi çok sevmektedir ve ölene kadar da en çok onu sevecektir.
Tarif edemediği bu halin sebebini merak eder ama sormaya da çekinir. Çekinmesi korktuğundan değildir, duymak istemeyeceği bir cevap onu korkutur.
Cengiz ve Börte oturmuş yemeklerini yerler. Şarkıda geçtiği gibidir her şey. Yemek aynı, içki aynı, sevgili aynı ama ne hal eski hal ne sohbet evvelki sohbet. Derken sessizliğin yanı sıra Börte'nin kafasındaki soru işaretlerini de bozan cümle sessizce dökülür Cengiz'in ağzından:
Sende bir başkasının kokusu var.
Ne hazin bir durum. Hem Cengiz hem de Börte için. Böyle olmasında Börte'nin kabahati yoktur oysa. Tek suçu Cengiz'in karısı olmaktı. Çünkü Merkitler, Börte'yi değil Cengiz'in karısını kaçırmışlardı. Bunu Cengiz de biliyordu ve o akşamdan sonra bir daha bu konuda ağzını açmadı ama ölene kadar da o eski sohbetlerinin tadı dimağında kaldı hep.
Bu durum sadece Cengiz Han'ın başına gelmemiş tabi. Karacaoğlan'ın da başına benzer bir hal gelmiş olmalı ki Cengiz Han'ın durumunu adetâ özetleyen şu dizeleri mırıldanmış:
Ey benim bahtı yârim,
Gönlümün tahtı yârim
Yüzünde göz izi var,
Sana kim baktı yârim?
Ahmet Rasim de herhalde Cengiz Han ve Karacaoğlan ile benzer bir durumla karşı karşıya kaldı ki o güzel şiiri kaleme aldı. Ama bizim oturup ağlayacak hâlimiz yok. Düsturumuz;
Dem bu demdir demlen bu demden dem be dem
Mevla, sevdiklerimizle sohbet etme zevkinden bizleri mahrum bırakmasın. Sevincimizi kursağımızda koymak isteyenlere izin vermesin. Ümitsizlik girdabına düşmekten bizleri korusun. Amin.
İsmail Güleç
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Hz. Meryem’in iffetini tartışmak (10.01.2022)
- Mir’ata nigâh eyleyemem (06.01.2022)
- Cervantes’in Don Kişot’u neden okunmalı? (03.01.2022)
- Sen tesbih çekersin ben içimi! (30.12.2021)
- Nefis ölçeği (27.12.2021)
- Bir başka yönüyle Mehmet Akif Ersoy (23.12.2021)
- Hukuk poliklinikleri (20.12.2021)
- Semazen, göründüğünden çok daha fazlasıdır (16.12.2021)