Sürgüne gönderilen kedinin hikayesi
Bir kedi de sürgüne mi gönderilirmiş, dediğinizi duyar gibiyim. Haklısınız, ben de okuduğumda çok şaşırmıştım. Müsaadenizle hikâyeyi anlatayım.
Halk arasında çok okunan Ahmediyye diye bir kitap var. Kitabın adı aslında Pend-i Mürşid adı ama müellifinin adı Ahmet olduğu için Ahmediyye olarak şöhret bulmuş. Kanaatimce bu isimle şöhret bulmasının ikinci bir nedeni daha var. Kitabın güzel ahlaktan bahsetmesi ve güzel ahlak denilince akla ilk olarak Hz. Peygamber'in gelmesi. Malum peygamberimizin bir adı da Ahmed. Dolayısıyla adı Ahmet olan peygamberin ahlakının anlatıldığı kitaba Ahmediyye denilmesinden daha normal ne olabilir? Bu arada emin olmamakla birlikte Yazıcızâde'nin eseri Muhammediye gibi yaklaşık 9000 beyit yazılınca onun bir benzeri olarak kitaba Ahmediyye adı verilmiş olma ihtimali de var.
Ahmediyye'nin ne kadar değerli bir eser olduğunu Ali Emiri Efendi'den sadeleştirerek naklediyorum:
"Gâyet sâde bir dil ve açık sözlerle yazılmış olan bu kitâbın bilhassa köylülerimizin üzerinde pek büyük te'sîri vardır. Köylüler tarlalarından evlerinde dönüp geceleri bir araya toplandıklarında hocaları onlara bu kitâbı okur, onlar da can kulağıyla dinlerler. Vahşîlikleri, bozuklukları ve pişmanlıkları, mertliğin ve iyiliğin güzelliklerindeki kurtuluş ve mutluluğu, Cenâb-ı Mürşidî öyle etkili bir şekilde anlatır ki ömrü boyunca gözünden bir damla pişmanlık göz yaşı damlamamış olan bir kimse bile birkaç sayfa dinledikten sonra derin hayretlere dalarak elbette ağlar, tövbe edip Allah'tan bağışlanmayı diler."
Ali Emirî'nin bu sözlerle övdüğü Ahmediyye'nin müellifi Ahmed Mürşidî hakkındaki bilgileri yine onun Tezkire-i Şuarâ-yı Amîd isimli eserinden öğreniyoruz. 1688-1689 yılında Diyarbakır'da doğan Ahmed Mürşidî küçük yaşta anne ve babasını kaybeder, yetim ve öksüz olarak büyür. Yazıp çizdiklerinden iyi bir eğitim aldığı anlaşılan Ahmed Mürşidî, Birecikli Şeyh Ebû Bekir Efendi'nin yanında manevi eğitimini tamamlar ve halifesi olur. Şeyhinden aldığı ruhsatla Nakşıbendî şeyhi olarak Diyarbakır'da halkı irşatla meşgul olur ve çevresinde büyük itibar görür. Yûsuf u Züleyha adında bir mesnevi sahibi olan şair, şiirlerinde Mürşidî ve Âmidî gibi isim ve mahlaslar kullanır. Ayrıca kaynaklarda Mevlîd-i Nebî, Kelime-i Şehâdet Şerhi ve Kıssa-i Eyyüp Peygamber adlı risaleleri olduğu da kayıtlı. Hayatının son dönemlerini geçirdiği Diyarbakır'a bağlı Alipınarı köyünde 1760-61 yılında vefat eder ve türbesi hâlen Alipınarı mezarlığındadır ve ziyarete açıktır.
Nihat Sami Banarlı Edebiyat Tarihi'nde Ahmed Mürşidî'nin kendisine eziyet eden bir kedisi olduğundan bahseder ancak nasıl eziyet ettiğine ve ne olduğuna dair bilgi vermez. Ali Emiri Efendi, Mürşidî'nin Diyarbakır merkezden taşrasında bir köy olan Alipınarı'na göç etmesinin nedeninin kedisi olduğunu söyler. Mürşidî'nin kedi ile imtihanını Ali Emiri'nin Mir'âtü'l-Fevâid fî Terâcimi Meşâhir-i Amid isimli eserinden sadeleştirerek aktarıyorum:
Şöyle ki; fazilet dolu hanelerinde her nasılsa ziyankâr bir kedi peyda olur. Hiç durmadan yüksek sesle bağırır ve eser telif etmekle veya ibadet ile meşgul olan Mürşidî Efendi'nin zihnini karıştırır, huzur bırakmaz. Müritleri ve talebeleri kediyi alıp Diyarbakır'ın farklı mahallelerine götürseler de kedi dönüp dolaşıp tekrar eve gelir ve yüksek sesle bağırmaya devam eder.
Bu yaramaz ve uslanmaz kedi sadece bağırmakla kalmaz Mürşidî Efendi'nin ayakları altında dolaşarak onun neredeyse tepetaklak düşmesine sebep olur. Durumun tehlike arz etmesi üzerine ba'zı talebe kediyi bir tahta parçası üzerine ayaklarından bağlayıp Diyarbakır'ın hemen yanı başında akmakta olan Dicle nehrine bırakırlar. Tesâdüften Diyârbekir vâlîsi bulunan zât o gün ırmak kenarındaki köşklerin birinde dinleniyor imiş. Kedinin üzerine konulduğu küçük sandal paşanın bulunduğu köşkün önünden geçerken dikkatini çeker ve adamlarına kediyi getirmelerini emreder. Daha sonra "Bu kedi tarafımızdan affedildi, bundan sonra istediği yerde serbestçe gezebilir. Ne sahibi ne de bir başkası bu kediye dokunmasın" diye name yazar. Yazılan not bir kesenin içine konularak kedinin boynuna astırır.
Karaya çıkan kedi her zamanki gibi hemen Ahmed Mürşidî'nin evine gider ve icraatına kaldığı yerden devam eder. Bunun üzerine bir izin olmadığı zaman kedi ile baş edemediğini, şimdi bu izinle artık hiç baş edemeyeceğini söyleyen Mürşidî Efendi evini kediye terk ederek Alipınarı köyüne göç eder.
Aradan geçen yüz yılı aşkın zamana rağmen halk arasında "Ahmedî kedisi gibi" veyâ "Ahmed Mürşidî kedisi gibi" deyimi bundan yâdigâr kalmıştır. Bakınız bu zât-ı âlî-kadrin mertebe-i insâf ve inkıyâdına! Bir zayıf kediyi bile incitmemek ve husûsiyle büyük ve küçük her bir işte emr-i ulü'l-emr ve vekîl-i ulü'l-emre itâ'at eylemek işte böyle olmalıdır!
Ali Emiri'nin bu olaydan çıkardığı iki ders var. İlki hayvanlara karşı gösterdiği insaf, diğeri de kanunlara riyaet etmek.
Aramızda bizi rahatsız ettiği için evini kedisine bırakıp terk eden var mı? Koca bir şehri adam edip yola getiren bir mürşid-i kâmil bir kedinin hakkından gelemediğini düşünebilirsiniz. Ancak mesele hakkından gelmeme meselesi değil, bir ahlak meselesi, hayvan hukukuna riayet meselesi.
Kedinin bile hayırlısını dilemek lazım.
İsmail Güleç
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Çıktım erik dalına, anda yedim üzümü (11.01.2025)
- Bizim de çıkar elbet kutlayacak şeb-i arusumuzu (04.01.2025)
- Sünbülün râyihasın turra-i cânân getirir (28.12.2024)
- Kıssa-ı Yûsuf ile Yusuf ile Züleyha aynı hikaye midir? (21.12.2024)
- Hüsn ü Aşk’ın Hayrabâd’dan farkı (14.12.2024)
- Lafın tamamı aptala mı söylenir? (07.12.2024)
- Yapay zeka dünyayı nereye götürüyor? (30.11.2024)
- Bir sualim var sana ey dervişler ecesi (24.11.2024)