Prof. Dr. Mehmet Emin Ay

En güzel baba-kız örneği: Hz. Muhammed - Hz. Fatıma

Değerli okuyucum.

Son günlerde ülkemizde gündemi oluşturan "Kur'an-ı Kerim ve Hadis-i Şerifleri esas alarak bu yüce dini, günümüz insanlarına nasıl en güzel ve en doğru şekilde anlatabiliriz" meselesine dair, dün akşam itibariyle hem bir önceki hem de şimdiki Diyanet İşleri Başkanlarımızın açıklamalarına şahit olduk. Prof. Dr. Mehmet Görmez "Ahlâkı, adaleti ve merhameti merkeze alan bir dindarlık inşa etmeliyiz." derken, Prof. Dr. Ali Erbaş "Herkes, İslam hakkında konuşurken hak ve hakikate karşı sorumluluğun gereği dikkatli olmak durumundadır." sözleriyle dikkat çekti meselenin önemine ve nezaketine…

İslam dünyasının içinde bulunduğu sorunlar, muhatap olduğu zulümler ve yaşadığı savaşlar yanında, Ümmet-i Muhammed'in ümidini bağladığı ülkemizin emniyeti, huzur ve selameti için; aynı zamanda mağdur ve mazlum din kardeşlerimizin ve tüm bölge insanlarının tekrar yurtlarına dönebilmesi amacıyla sınırları ötesinde büyük bir hassasiyetle gerçekleştirmeye çalıştığı askerî harekâtın yaşandığı şu günlerde, en çok milli birlik ve beraberliğe, anlayış ve dayanışmaya muhtaç olduğumuz bir ortamda, birtakım söylemlerin "cımbızlanarak" servis edilmesi ve insanlar arasında farklı düşüncelerin kamplaşmalara yol açması… üzücü sonuçları beraberinde getirmektedir.

Medyada, ikide bir dinî meseleler üzerine farklı söylemlerin adeta "güreştirilmesine" şahit olduğumuz ve artık buna bir son vermenin icab ettiği şu ortamda, Sayın Cumhurbaşkanımızın gündeme taşıdığı mesele, -tam da kendilerinin ifade ettiği gibi- bir "Din Eğitimi" meselesidir. Ancak kanaatimizce bu mesele, bir-iki değil, birkaç yönden ele alınmasını icab ettirecek kadar da derin ve geniştir.

Önümüzdeki yazılarımızda konuya dair görüşlerimizi inşâallah sizlerle paylaşacağımızı ifade ederek önceki yazılarımızda ele almaya çalıştığımız ve bu yazıyla tamamlamayı düşündüğümüz, "Bir Baba Olarak Peygamberimiz" konusuna devam etmek istiyoruz.

Bu yazıda, "Rahmet Peygamberi" Hz. Muhammed Mustafa'nın (sav) bir insan, bir baba ve bir peygamber olarak nasıl mükemmel bir örnek olduğunu müşahede edebileceğimizi umuyorum. Allah'ın Son Vahyi Kur'an-ı Kerim'in ve bu vahyi bize ulaştıran, aynı zamanda yaşantısı da vahyin kontrolünde olan Hz. Muhammed'in Sünnet-i Seniyyesi'nin bizim için nasıl değişmez birer "sâbite" olduğu/olması gerektiğinin de farkına varabileceğimizi zannediyorum.

EVLADINI İBADETLERE TEŞVİK EDEN BABA

Yaşadığı aile hayatıyla da bize "en güzel örnek" teşkil eden Peygamberimizin tüm aile fertleri gibi Hz.Fâtıma (r.anhâ) da O'nun manevi terbiyesine muhatap olmaktaydı. Yüce Resûl, (sav) ciğerparesi kızı ve damadını, Allah'ın rızasını kazanan kimseler olarak görmek istiyor ve bu hususta özel bir çaba gösteriyordu. Nitekim, "Ey Habibim! Ailene namaz kılmalarını söyle. Ve Sen de bunda sebatkâr ol!" (Tâhâ,132) ayeti nazil olduktan sonra sabah namazına giderken mutlaka Hz.Fâtıma'nın evinin penceresinde durur,

"Kızım Fâtıma, namaza kalkın!.." diyerek bu vazifesini yerine getirirdi.

Yine bir Kurban Bayramı gününde bu kez sevgili kızını, kesilecek kurbanının başında bulunmak üzere çağırmış ve şöyle buyurmuştu:

"Fâtıma! Kalk gel, kurbanının başında bulun. Çünkü kurban kesildiği vakit akan ilk kan damlasıyla, günahların affolunur. Kurbanın kesilirken de şu ayeti oku:

"Şüphesiz benim namazım da ibadetlerim de, kurbanım da, hayatım da ölümüm de, hiçbir ortağı bulunmayan Âlemlerin Rabbi Allah içindir. Ben böylece emrolundum. Ve ben Müslüman olanların ilkiyim." (En'âm, 162-163)

Görüldüğü üzere, Sevgili Peygamberimiz, (sav) ibadetlerini yerine getirmesi hususunda biricik kızına teşviklerde bulunmakta, onun ahiret hayatına önem vermekte ve ona yol göstermektedir. Bir başka ifadeyle, ibadetlerini yerine getirmesini, önce o "çok sevdiği kızı"ndan beklemektedir.

KIZININ AİLE SAADETİNİ ÖNEMSEYEN PEYGAMBER

Her ailede zaman zaman yaşanması muhtemel birtakım anlaşmazlıklar konusunda, kızına ve damadına aynı anlayış ve nezaketi gösteren yönüyle de günümüz babalarına örnekler sunmuştur Efendimiz… Sözgelimi, bir ziyaretinde evde damadını bulamayınca kızından nerede olduğunu sormuş; Hz.Fatıma da bir konuda tartıştıklarını ve eşinin küserek evi terk ettiğini ifade etmişti. Hemen konuyla ilgilenen ve araştırmaya başlayan Resûl-i Ekrem (sav) Efendimiz, Hz.Ali'yi, mescidin bir köşesinde toza toprağa bulanmış bir şekilde uyuyor vaziyette bulmuş ve yanına yaklaşarak şefkat dolu sesiyle, "Kalk ey Ebû Türâb, kalk bakalım!.." diye seslenmiş ve ellerinden tutarak kaldırmış; bir taraftan da üstündeki tozu toprağı silkelemeye çalışmıştı.

Peygamberimizin kendisiyle böylesine içten bir davranışla ilgilendiğini gören Hz.Ali'nin gönlündeki buzlar erimiş ve Hz.Fatıma'yı bir daha hiçbir şekilde üzmemek üzere kendisine söz vermişti… Hatta Efendimizin, toza toprağa bulanmış halini bile severek ona "Ey Ebû Türâb! (Ey Toprağın Babası/ Ey Toprak Baba)" diye hitap etmesinden çok hoşlandığını da hep söyleyip durmuştu sonraki zamanlarda…

Kızını ve damadını barıştırıp dönerken öylesine mutluymuş ki, etrafındakilerin dikkatlerinden kaçmayan bu sevincini şu sözlerle tamamlamıştı, Sevgili Peygamberimiz:

"Allah, beni çok sevdiğim iki insanın barışmasına vesile kıldı çünkü…"

Aktardığımız birkaç örnek bile, Resûl-i Kibriyâ (sav) Efendimizde bir babanın sahip olması gereken sevgi, şefkat, merhamet ve kişiliğe saygı, gönül almak, gönlünü hoş etmek, ibadetlere teşvik etmek ve aile saadetinin devamını sağlamak maksadıyla desteklemek gibi en güzel özellikler, "en güzel örnek" kıvamında tecelli etmiştir. Diyebiliriz ki, bu özellikleriyle O, geçmiş ve gelecek tüm insanlar içinde "en mükemmel baba" sıfatına sahiptir.

Kıymetli okuyucum.

Tüm insanlığa en güzel örnekler bırakarak bu dünyadan göçen Sevgili Peygamberimizin (sav) vefatı öncesinde yaşananlar da son derece anlamlıdır. Dünyanın, benzerini bir daha göremeyeceği bu eşsiz sevgi ve saygı numunesi baba−evlat arasında yaşananlar, doğrusu nice edebi metinlere ilham verecek etkiye sahiptir. Ölüm gerçeği, ayrılık acısı, hüzün, sevinç, teslimiyet, rıza ve yaklaşık altı aylık hasretin sonunda yeniden kavuşma… İşte bunlar, Fahr-i Kâinat (sav) Efendimizle kızı arasında yaşananların sanki şifreleriydi…

SON ANLARINDA, YİNE KIZIYLA…

Resûl-i Ekrem (sav) Efendimiz, tutulduğu ateşli hastalığın artması üzerine, son günlerini Hz.Aişe'nin yanında geçirmekteydi. Bir an olsun biricik babasının yanından ayrılmak istemeyen ciğerparesi, o gün Efendimizin çektiği acının daha da fazlalaştığını hissederek,

"Vâh babacığım! Ne kadar da acı çekiyorsun!" demiş ve gözyaşlarını tutamamıştı.

Bunun üzerine Sevgili Peygamberimiz,

"Üzülme kızım. Baban artık sıkıntı çekmeyecek", diyerek teselli etmişti biricik evladını…

Sonra kendisine yaklaşmasını istemiş ve kulağına bir şeyler söylemiş ama Hz.Fâtıma'nın ağlaması daha da artmıştı. Tekrar yaklaşmasını isteyerek yine kulağına bir şeyler fısıldamış, bu defa yüzünde tebessüm çiçekleri açmıştı ciğerparesinin…

Meğer, ilkin artık Mevlâ'ya kavuşma ânının yaklaştığını haber vermiş, ikincisinde ise ailesi içinden O'na en önce kavuşacak kişinin Hz.Fâtıma olacağını müjdelemişti kendisine…

Sonraki saatlerde ise, şehâdet parmağını semaya kaldırarak "Allah'ım! Beni Refîk-i A'lâ'ya ulaştır" diyerek ruhunu teslim etmişti, Mevlâ'sına…

O'nun vefatıyla, "artık sanki bütün gündüzlerinin üzerine gecenin karanlıklarının çöktüğüne" dair şiirler yazan bu biricik ciğerparesi, beş buçuk aylık bir hasretten sonra günden güne eriyen bir mum misali tükenip-bitmiş ve yeniden ebedi bir hayata doğmak, Sevgililer Sevgilisi olan biricik babasına kavuşmak üzere, yummuştu bu hayata gözlerini... Beş buçuk ay süresince, hasret acısıyla yaşlar döktüğü gözlerini…

Fâtıma…

Ey cennet kadınlarının efendisi

Sen ağlama!

Fâtıma ey Fâtıma!

Muhammed'in bir tanesi

Hatice'nin hediyesi

Hasan'la Hüseyn'in annesi

Ali'nin sevgilisi

Ne olur sen ağlama

Ey Fâtıma!

Biz ağlayalım, ağlanacaksa

*** *** ***

Ey Muhammed'in ciğer-pâresi

Ali'nin zevcesi

Ümmetin seyyidesi

Çağların görüp göreceği

Güzeller ecesi

Ağlamak bile yakıştı sana

Ama ey Fâtıma

Sen ağlama!

Ne olur sen ağlama

Ne olursun ağlama…

(Fatih Okumuş)

Binlerce salât ve selâm Son Nebi'ye, Ehl-i Beyti'ne ve ashâbına olsun…

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu'na aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.