Değerli okuyucum.
Önceki yazımızda, bir evi, "yuva"ya dönüştüren şeyin muhabbet olduğunu ifade etmiş, eşlerin birbirlerine muhabbet duymakla, birbirlerini sevmekle evlerinin sıcak bir yuvaya dönüşeceğini vurgulamıştık. Yüce dinimizin, nikâh ile kadın ve erkeğin kişilik haklarını kayıt ve koruma altına aldığını söylerken, muhabbetin de "bir ömür boyu" sürmesi için "Allah için olması" şartına bağlandığından söz etmiştik. İşte bugün, Muhammedî Muhabbetin özünün Allah için sevgi oluşuna değinmeye çalışacağız.
REFÎKA KELİMESİ NE ANLAMA GELİR?
Ecdadımız tarafından çok özenle seçilmiş, kullanılmış ve kültürümüzde yer etmiş kelimelerden biri de "refîka"dır. Arapça "refîk" yol arkadaşı demektir. Büyüklerimizin, hanımlarından bahsederken bu zarif kelimeyi kullanmaları çok manidardır. Adeta onlar, hayat yolculuğunda kendilerine eşlik eden hanımının bu "yol arkadaşlığı"na vurgu yapmak istemişlerdir. Hayat yolculuğu bazen kolay, bazen zordur. Bazen tatlı, bazen acıdır. Zoru kolaylaştıran da acıyı bal eden de sevgidir, muhabbettir. İslam aile hayatının en önemli özelliği ise bu sevginin, Allah için olmasıdır. Allah için olduğu takdirde, bu dünya ile sınırlı kalmayıp ebedi aleme de bir köprü teşkil etmesidir.
Refîk ve refîka olarak iki "yol arkadaşı", yürüyecekleri yola çıkarken Allah'ın adıyla başlarlar işe… Allah'tan yardım dilerler önce… "Bismillah" olur kıyılan nikâhlarının ilk sözü. Rahman ve Rahîm olan Allah'tan niyaz edilir, onun yardımı ve desteği… Kur'an-ı Kerim vasıtasıyla öğretilen bir dua ile yalvarır Rabbine, hem kadın, hem erkek, niyaz makamında huşû içinde… "Ey Rabbimiz! Eş ve çocuklarımızı bizim için göz aydınlığı eyle. Onları gönlümüzün sürur vesilesi kıl. Bizleri, Sana kulluk şuurunu hisseden takvâ sahiplerine önder eyle…" (Furkan, 74)
Öğretilen bu dua, kadın ve erkeğin dilindedir, dilinde olmalıdır düğün öncesinde de, sonrasında da ve tüm hayatı boyunca… Zira biliyoruz ki, her şeyin olduğu gibi sevginin de sevmenin de mâliki Allah Teâlâ'dır. El-Vedûd ismiyle hem kullarını seven hem de onları birbirine sevdiren O'dur. Bu sebeple sevgi ve muhabbet de yine ve sadece O'ndan talep edilmelidir. O'nun ikramı ve ihsanı olan sevgi ise asla bitmeyecektir.
Kıymetli okuyucum.
Bugün modern hayat, pek çok kolaylıkla beraber hayatımıza bir o kadar da zorluklar getirmiştir. Zihnindeki pek çok çözüm bekleyen problem de, günümüz insanını "sorunlu" hale getirmiştir, denilebilir. Depresyon ilaçlarının tüketiminde dikkat çekici bir artış söz konusudur. Kanaatimizce bu olumsuz ortamda sığınılacak tek ve en güvenli liman kişinin ailesidir. Bir hadis-i şerifinde Sevgili Peygamberimiz (sav) "Müminin bu dünyadaki cenneti ailesidir." buyurmaktaydı. Cennet, huzur ve mutluluk yurdu olduğuna göre, ailesi mümin için işte böylesi özellik taşıyan bir yuvadır ve öyle olmalıdır.
Aile hayatımızda Allah için sevgiyi nasıl gerçekleştireceğiz konusuna gelince… Her hususta olduğu gibi, bu konuda da Son Peygamberin, Hz. Muhammed Mustafa'nın aile hayatına ve sünnet-i seniyyesi'ne bakarak… Çünkü "And olsun ki, Allah'ın Resulünde sizin için en güzel örnekler vardır" (Ahzab, 21) buyrulduğu üzere, bir evlat, bir akraba, bir eş, bir baba ve bir dede olarak her yönüyle bizlere en güzel örnektir, Nebiyy-i Muhterem (sav) Efendimiz…
AİLEDE ALLAH İÇİN SEVGİ
Müslüman bir ailede, erkek ve kadın birbirlerinin yardımcısıdırlar. Yine hadis-i şerif ile ifade edildiği üzere "birbirlerinden sorumludurlar." Milyarlarca insan içinden onları birbirine yazan kader-i ilahi'ye iyice bakmak gerek… Ne hikmetler vardır, kim bilir?..
Erkeğin üstünlükleri ve zaafları; kadının artıları ve eksileri vardır. Evlilik sayesinde ikisinin birden tamamlandığı; zaafların yerini üstünlüklerin aldığı ve eksilerin artılara dönüştüğü gözlenir pekâlâ… Hepsinde ana unsur, Allah için sevmek, Allah için sabretmek'tir… Bu duyguyla ve bu niyetle yapılan her şey aynı zamanda bir salih amel hükmündedir. Karşılığı ise hem bu dünyada hem de ahirettedir.
"Kadın ya da erkek; herhangi bir mümin salih ameller işlerse, and olsun ki biz onun bu dünyadaki yaşantısını ona "hoş bir hayat" olarak yaşatacağız. Ayrıca onu, yaptıklarına karşılık onun işlediklerinden daha güzeliyle ödüllendireceğiz." (Nahl, 97)
Sünnet-i Seniyye dediğimiz, Sevgili Peygamberimizin söz ve uygulamaları bizlere, sadece evimizde değil, sosyal yaşantımızda da sevdiğimiz kişilere bu sevgiyi ifade etmemizi öğütlemektedir. "Seven kişi, sevdiğine onu sevdiğini söylesin." tavsiyesinin, bizlere hadis-i şerif olarak aktarılmasının bir de hikâyesi vardır. Bu hadis-i şerifin söylenmesine vesile olan hâdise ise (ki buna sebeb-i vürud denilir) şöyledir:
Ashab-ı Kiram'dan biri izin isteyip oturduğu meclisten ayrılırken, bir diğer sahabi, "Yâ Resulallah! Şu giden kardeşimi çok seviyorum" dedi. Peygamberimiz (sav) "Peki, onu sevdiğini söyledin mi kendisine?.." diye sordu. Hayır cevabını alınca şöyle buyurdu Efendimiz (sav) "Seven kişi, sevdiğine onu sevdiğini söylesin." Bunu duyar duymaz o sahabi kalktı ve ardından yetişerek, sevdiği o kişiye, "Kardeşim! Ben seni Allah için seviyorum" deyince bu kez de o diğer sahabi şu anlamlı sözleri söyledi… "Kardeşim! Beni, rızası için sevdiğin Allah da seni sevsin!.."
Her bir kadın ve erkek, aynı yuvayı paylaşan eşler olarak aynı zamanda birer din kardeşidirler… Sevdiğini, sevdiğine söylemesi tavsiye edilen bu dinin güzelliklerinden biri de budur. Dolayısıyla eşler, birbirlerini sevdiklerini söylemenin, dualaşmanın da onlara bir sünnet-i seniyye sevabı kazandırdığını bilmeli ve bu muhabbet dolu ifadeleri dillerinden eksik etmemelidirler. Zira kadın da erkek de sevilmek ister ve sevildiğini bilmek, duymak ister.
Allah için seven ve sevilenlerden olmak niyazıyla…