Değerli okuyucum.
Günümüzde sosyal hayat içinde yaşanan çeşitli problemlerden belki de en önemlisi aile içi iletişimde yaşanan sorunlardır denilebilir. İletişim kavramını en özlü tanımla "karşılıklı alış-veriş" olarak tanımladığımızı düşünelim. Eğer eşler arasında duygu ve düşünceleri; tavır ve davranışları ortaklaşa bir şekilde "paylaşma" söz konusu değilse; veya karşılıklı olarak sevgiyi-saygıyı "sunma ve görme" durumu gerçekleşmiyorsa orada birtakım iletişim problemlerinin yaşanması kaçınılmazdır.
İki gün sonra adına "Sevgililer Günü" denilen lâkin, kapitalist düşüncenin, aslında "para kazanmak" için her yola başvurduğu ve her tarafta bunun için türlü türlü reklamlar vs. çabaların sarf edildiği günler yaşıyoruz. Acı gerçek ise şu ki, istatistiklerin verdiği bilgilere göre, ülkemizde büyük metropollerde evlenen her on çiftten yaklaşık dördünün evliliği maalesef boşanmayla sonuçlanıyor! Halbuki, yine yapılan anketlerde bu ailelerin çoğunun evinde her türlü "akıllı" cihazlar, marifetli el aletleri ve konforlu ev eşyalarının mevcut olduğu belirlenmiş. Ne var ki, eşler, maddi olarak fazla bir eksikleri olmamasına rağmen evliliklerini yürütmeye muvaffak olamamışlardır.
Kurulan yuvaların dağılmasında pek çok sebep rol oynayabilir. Ancak kanaatimizce bu sebeplerin en başında, "kişilik haklarına saygı ve birbirlerine karşı sevgi eksikliği" gelmektedir.
Bu temel faktör yanında, medyanın olumsuz etkisini, özellikle sosyal medyanın eşleri "bir" olmaktan "bireyselliğe" dönüştürücü rolünü de unutmamak gerek… Netice itibariyle, "Modern Hayat" denilen keşmekeşlerle dolu yaşantımızda, yılda bir kez gelen "Sevgililer Günü" ile evlilikleri kurtarmanın mümkün olmadığını görüyoruz.
Bugün, her zamankinden daha çok muhtaç olduğumuz aile içi iletişime, huzur ve saadetimize vesile olacak bir rehberliğe muhtacız. İşte, asırların eskitemediği güzellikteki hayat tarzıyla Peygamber Efendimiz (sav) bu konuda da rehberimiz ve öğretmenimiz olarak elimizden tutuyor. Yeter ki, biz de O'nun Sünnet-i Seniyyesi'ne tutunmak için bir el uzatmış olalım! Çünkü, Hâtemül-Enbiya yani "Peygamberlerin Sonuncusu" olarak gönderilen ve Allah Teâlâ tarafından, bizlere hayatının her safhasıyla "en güzel örnek" olarak gösterilen (Ahzâb, 21) Sevgili Peygamberimiz (sav), aile hayatında da "bir eş ve hayat arkadaşı" olarak çareler sunuyor dertlerimize…
Konuya girerken ifade etmemiz gereken bir husus vardır: Yine bizzat Allah Teâlâ tarafından, "mü'minlerin anneleri" (Ahzâb, 6) olarak nitelendirilerek büyük bir şeref bahşedilen Peygamberimizin eşleri, "Ezvâc-ı Tâhirât" denilen o muhterem hanımefendilerin, aile hayatlarına dair verdikleri bilgiler ve aktardıkları hatıralar sayesinde bizler, Nebiyy-i Muhterem (sav) Efendimizin aile hayatına dair pek çok bilgiye sahibiz. Yeri gelmişken şunu da ifade edelim ki, insanlık âleminde, tüm insanlar arasında, aile hayatı hakkında en detaylı bilgilere sahip olunan tek kişi Sevgili Peygamberimizdir… Şimdi geliniz, gözlerimizi asırlar öncesine çevirelim ve dikkatle izleyelim, Son Nebî'yi…
KADINLAR ONUN GELİŞİYLE BİRLİKTE DEĞER BULDU
Peygamberimizin dünyaya geldiği yıllarda, bir diğer ifadeyle, kız çocuklarının sıcak çöl kumlarına gömülerek hayat hakkının elinden alındığı, savaşlar sebebiyle esir edilenler yanında yetim kalanların da türlü türlü mağduriyetler yaşadığı bir ortamda, takdir edersiniz ki, kadının herhangi bir değeri yoktu.
Böylesi bir ortamda, hükümdar kızları veya varlıklı/itibarlı bir aileye mensup olanların dışında kalan kadınların, ne bir sosyal statüsü ne de değeri vardı. Resûl-i Ekrem (sav) Efendimiz işte bu anlayışın hüküm sürdüğü topraklarda dünyaya gelmişti. Gelişi, bütün "âlemlere rahmet" olduğu gibi, ezilen ve hor görülen, yok sayılan, mağdur edilen ve zaman zaman alınıp satılan bir metâ olmaktan kurtulamayan tüm kadınlara da rahmet vesilesi oldu. O'nun getirdiği dinin mukaddes kitabı, kadınlardan bahseden nice ayetlerle doluydu. Dahası, O'na nazil olan sûrelerden biri, Levh-i Mahfûz'dan "Kadınlar" anlamına gelen "Nisâ" sûresi olarak nazil oluyordu… Sadece bu bile İslam'ın kadınlara verdiği değerin anlamlı bir ifadesiydi…
NEZAKETLİ VE GÜLERYÜZLÜ EŞ
Nebiyy-i Muhterem (sav) Efendimizi bize anlatan Hz.Aişe (ra) validemiz, "Resûlullah, hanımıyla baş başa kaldığında insanların en nezaketlisi ve güleryüzlüsüydü…" demektedir.
Hz. Peygambere eş olma şerefine nâil olmuş bu değerli annemizin tespiti son derece anlamlıdır. Aktardığı diğer bilgilere göre, eve girişinde mutlaka hanımına selam veren Peygamberimiz, geceleyin eve geç bir vakitte geldiği takdirde, uyuyanı uyandırmayacak, fakat uyanık olan bir kimsenin de duyabileceği bir tonda; hafif bir sesle selam vererek içeri girerdi. Anlaşılan, hem ev halkını tedirgin etmekten; hem de yüksek ses tonuyla onları rahatsız etmekten kaçınarak aynı zamanda bir nezaket örneği de sunmaktaydı ümmetine…
Zarâfet ve nezâketin muhabbete katkısını anlamak adına şu hadisi ne kadar mânidârdır!:.
"Eşinin ellerini avuçlarına alarak yüzüne bakan ve bu esnada birbiriyle bakışan eşlere, Allah da rahmet nazarıyla bakar ve onların günahları parmaklarının arasından dökülür, gider…"
Sevgili Peygamberimizin bu müjdeli tavsiyesi sonrasında diyebiliriz ki, Yüce Resûl (sav) eşler arasındaki muhabbetin fiziksel temasla da hissettirilmesini istemektedir. Çünkü biliyoruz ki, eller ve parmaklar, sevginin aktarılmasında önemli bir rol oynarlar.
Netice olarak eşlerin, birbirlerinin ellerinden tutarak sevgiyle bakışmaları bile, sünnet-i seniyye'dir ve eşlere sevap kazandıran salih bir ameldir diyebiliriz.
EŞİNE ZAMAN AYIRAN PEYGAMBER
Sevgili Peygamberimiz (sav), eşleriyle birlikte geçireceği zaman dilimlerine sahipti. O, aile fertlerinin eğlenme ve dinlenme gibi ihtiyaçlarını karşılar, meşru eğlencelerden onları da yararlandırmaya çalışırdı. Ramazan ve Kurban bayramı merasimlerine kızlarını ve eşlerini de götürürdü. Bir bayram günü mescidde Habeşlilerin sergiledikleri gösterileri seyretmek isteyen Hz. Aişe'ye bu hususta bizzat yardımcı olmuştu. Hatta zaman zaman yine Hz. Aişe validemizle koşu müsabakası yapmıştı. Çeşitli vesilelerle yaptığı şakalarla, eşleri için hayat sevinci olan Resûl-i Ekrem (sav) Efendimiz, bu konuda da ümmetine en büyük örnek olmuştur. Denilebilir ki, yoğun gündemlerle her günü dolu dolu geçen günümüz insanı, ailesine ve özellikle de "eşine zaman ayırma" hususunda gereken hassasiyeti göstermemekte ve bu konuda sürekli olarak ailesinden fedakârlık beklemektedir. Peygamberlik gibi büyük bir vazifeyi, devlet başkanlığını, öğretmenliği, ordu kumandanlığını üstlenmiş bir şahsiyet olarak karşımızda duran Hz. Nebi (sav) ise adeta bizlere asırlar öncesinde seslenerek şöyle demektedir: "Nefsinizin, ailenizin ve her hak sahibinin üzerinizde hakkı vardır. O halde her hak sahibine hakkını verin!"
Bu bağlamda diyebiliriz ki, Müslüman erkek, eşine ve çocuklarına has kıldığı zaman dilimleri oluşturmalı, birlikte ibadet, seyahat ve ziyaret ortamlarına sahip olmalıdır. Böylesi zaman dilimlerinin, bir eğitim-öğretim ortamı olması da sağlanabilir. Zira Sevgili Peygamberimiz, özel vakit ayırarak eğittiği eşlerinin de birer öğretmen haline gelmelerini sağlamıştı. Hz. Aişe'nin, (r.anha) ashabın fakihlerinden bir olmasında ve 2210 hadis aktarmasında, onun için ayrılan vakitlerin önemli bir rolü olsa gerektir.
Huzur ve saadet dolu aileler içinde yaşanacak bir ömür dileğiyle…