Değerli okuyucum.
Allah Teâlâ, her şeyi bir sebebe bağlamış şu hayatta… "İnsanoğlu için ancak çalışmasının ve çabasının bir karşılığı olacağını" bildirmiş, Mukaddes kitabımızın ayetlerinde… Dolayısıyla, sevginin devamı ve sürekliliği için de bir çaba gerek…
Modern Psikoloji bilimi, insanlar arası ilişkilerde "hediye" unsurunun, sevginin paylaşımında önemli bir vasıta olduğunu söyler. Aslında, yüzyıllar önce, Son Nebi'nin (sav) bir hadis-i şerifi, en net ifadelerle bu gerçeğe işaret etmekteydi: "Hediyeleşin ki, aranızda sevgi bağı oluşsun; sevip-sevilebilesiniz."
O halde, aile saadetinde Muhammedî Muhabbet, bizlere Allah için sevmeyi öğrettiği gibi, bu sevginin devamı için çaba sarf etmemizi de öğütler. Sevginin gerçekleşmesi ve devamı isteniyorsa, sevilene değer vermenin en güzel yollarından biri de hediyede bulunmaktır. Hediye vermenin temelinde ise "değer vermek" söz konusudur. Aslında bizden istenen ve beklenen de işte bu "değer verme"yi başarabilmektir. Bazen bu değer verme davranışı bir başka hadis-i şerif'te ifade edildiği üzere muhataba yansıtılabilir de… Dikkat çekici bu hadis bize ailede Muhammedî Muhabbet'in âdeta formülünü veriyor. Sevgili Peygamberimiz şöyle buyuruyor: "Bazen Allah, sizden birinize en makbul sadaka sevabını, eşine ikram ettiği bir lokma ile verir." Sadaka kelimesi, "Allah için harcanan para O'nun rızası için yapılan her bir iş" anlamına geldiğine göre bir kimsenin, eşine göstereceği ilginin karşılığı aynı zamanda onun amel defterine yazılacak salih bir amel olarak sevaba dönüşmektedir…
Kıymetli okuyucum.
Peygamberimizin hayatı; ve özellikle "Aile Hayatı" incelendiğinde görülecektir ki, Nebiyy-i Muhterem (sav) Efendimiz, kadınlara büyük bir değer vermiş, sözleri ve davranışlarıyla, onların çok şerefli ve çok yüksek mertebelerde olmaları gerektiğini öğretmiştir, ümmetine ve tüm insanlığa… "En hayırlınız, ailesine karşı en iyi davrananlarınızdır."
Bu ve benzeri nice hadis-i şeriflerde onlara verilen değerin ifadelerini görmek mümkündür.
KRİSTALLER MİSALİ…
Âlemlerin Rabbi olan Allah Teâlâ tarafından bilgilendirilen, eğitilen ve terbiye edilen Rahmet Peygamberi (sav) Efendimiz, insanın ruhunu, duygularını ve arzularını; kısacası bütün yönleriyle "insan"ı çok iyi tanıyordu.
Bir seyahat esnasında, Enceşe isimli kervan sorumlusu, develeri sevk ve idare ederken söylediği tempolu şiirlerle onları aşka getirmişti âdeta… Develerin hızlarının normal seviyenin üstüne çıktığını hisseden Sevgili Peygamberimiz, Enceşe'ye şöyle seslendi: "Enceşe dikkat et! Aman kristaller kırılmasın!.."
Bu anlamlı ifadesiyle Yüce Resûl (sav), kadınları kast etmişti. Ancak O, "kadınlar" yerine "kristaller" ifadesini kullanarak bir mesaj da vermek istemişti. Böylece Efendimiz, kadının zayıflığını, naifliğini ve kırılmaya müsait bir hâlet-i ruhiyeye sahip olduğunu anlatmak istemişti.
O'nun, ailesi içinde, eşleriyle olan ikili ilişkilerinde hemen her konuda incelik ve zarâfet timsali olduğunu söyleyebiliriz. Yaşadığı çağda, pek çok kişinin hayal bile edemediği nezâket kurallarını önce bizzat kendisi uygulamış ve müminlere bu konuda da örnek olmuştu. Söz gelimi, Rabbine kulluğun en güzel örneği ve en anlamlı ifadesi olan gece ibadetine kalkarken, hayat arkadaşı olan eşinden izin alma nezâketini göstermişti. Hz. Aişe (r.anha) validemizi son derece etkileyen bu tavır, O'na olan hayranlığının bir kat daha artmasına vesile olmuştu. Aralarında geçen bir başka diyalog ise, ahiret hayatında da beraber olmayı arzu eden karı-koca müminler için çok çarpıcı ifadelerle doluydu.
"BENİMLE BULUŞMAYI İSTİYORSAN…"
Hz. Aişe (r.anha); Rabbine kulluğuna hayran olduğu Resûl-i Ekrem'den (sav) bir gün şöyle bir istekte bulundu: "Ey Allah'ın Resûlü! Ahirette de Seninle beraber olmak istiyorum. Ne yapmam lâzım?"
Nebiyy-i Muhterem (sav) Efendimiz şöyle karşılık verdi: "Benimle ahirette buluşmayı istiyorsan, iki hususta söz vermelisin. Giydiğin elbise parçalanıncaya kadar giymeye devam et; ve sakın mal biriktirme!.."
Bundan dolayı, dünya hayatında Son Nebi'ye eş olma şerefine nâil olan Hz. Aişe (r.anha) annemiz, söz verdiği bu iki hususa büyük bir dikkat ve ihtimam gösterdi. Hayatının sonuna kadar hep eski elbiseler içinde yaşadı ve fakat eline geçeni hep yoksullara infak etti. Bir gaye uğruna: Ahiret hayatında da Efendimizle (sav) buluşabilmek için…
Aziz okuyucum.
Kadının herhangi bir statüsü ve değerinin olmadığı bir ortama peygamber olarak gönderilen son Nebi Hz. Muhammed'in (sav), onlara nasıl bir değer verdiğini bir başka açıdan şöyle de ifade edebiliriz. Yüklendiği peygamberlik vazifesini ilkin bir kadın olan Hz. Hatice (r.anha) ile paylaşmıştı. Hayatının son anlarını ise yine bir kadının, Hz. Aişe (r.anha) validemizin yanında geçirmiş ve aziz ruhunu, başı onun kucağında iken teslim etmişti. Demek istiyoruz ki, O, annesi Hz. Âmine'nin kucağında dünyamızı teşrif etmiş, eşi Hz. Aişe'nin kucağında da dünyamızdan ayrılmıştı.
Dolayısıyla "kadın", O'nun hayatında bu denli önemli sayılmış ve ümmetine de bunun önemini anlatmak istemişti, kıyamete kadar yaşanacak sünnet-i seniyyesindeki her davranışıyla…
Hayatının son demlerinde yaptığı tavsiyelerde ise şu üç hususa önem verilmesini ve ihtimam gösterilmesini istemişti: Namaz, kadınların haklarını korumak, idaresi altındakilerin hukukuna riayet!...
Binlerce salât ve selâm, O'nun ve ailesinin üzerine olsun…
Hatice'nin goncası,
Aişe'nin gülüydün.
Ümmetinin gözbebeği,
Göklerin resûlüydün.
Elçi eldin, elçiler gönderdin,
Sen ruhunu Allah'a,
Elini ümmetine verdin…
(Arif Nihat Asya)