Yasanın çıkması için daha kaç Bahtiyar kaybetmeliyiz?
Geçen hafta sosyal medyada paylaştığı işkence görüntüleriyle kötü ününe ün katan birinin, vicdanımızı yaralayan, yüreğimizi acıtan işkencelerini, masum ve çaresiz bir hayvancağıza reva görmesi, önce sosyal medyada infiale, ardından ilgili şahsın evinin önündeki protestolara yol açtı. Yetkili birimler söz konusu kişiyi gözaltına aldı; ancak "insanlık dışı" muameleye maruz kalan ve ismi "Mesut Bahtiyar" olan bu "bahtı kara" papağan, tedavi altına alındıysa da maalesef kurtarılamadı!
Bir taraftan gittikçe daha sık aralıklarla sosyal medyada ve haberlerde rastladığımız hayvanlara işkence görüntüleri, öbür tarafta bu "kabul edilemez" durumdan vazife çıkarmaya ve bu zulümleri adeta "sıradanlaştırmaya" çalışan; bu görüntülerle reytingini arttırmaya çabalayan fırsatçı medya, "Ne oldu bize? Ne ara bu hale geldik?" sorularını sorduruyor her bir vicdan ve merhamet sahibi olan kişiye…
Cumhurbaşkanımızın konuya dair hassasiyetinin ifadesi olarak "bir an önce çıkartılsın" talimatını verdiği ve hayvanları korumaya yönelik birtakım müeyyideler içeren bu kanun tasarısının son şeklini alarak yasalaşması için ne beklendiğini anlamakta zorlanıyor ve şu soruyu sormaktan kendimizi alamıyoruz: Yasanın çıkması için daha kaç Bahtiyar kaybetmeliyiz?
Çünkü -hukukçuların ifadesiyle- yürürlükte bulunan mevcut yasa, bu gibi insanlık dışı işkenceleri hayvanlara reva görenleri, gözaltına alınsa bile idari para cezalarıyla salıverip adeta zulme ve işkenceye devam yolunu açıyor!
Neticede, yüreğinde Allah korkusu ve mahşer günü inancı bulunmayan bu insan kılıklı kişileri caydıracak ve yaptıklarından vazgeçirecek yasal müeyyideler de olmayınca ortaya "insanlık dışı" davranış ve muameleler çıkıyor ve çıkmaya devam edecek gibi görünüyor. O sebeple, Meclis'te yasalaşmayı bekleyen tasarı bir an önce yürürlüğe konmalıdır. Çünkü yasa bugünkü haliyle asla bir işe yaramamaktadır…
MESELENİN İKİ YÖNÜ VAR
Değerli okuyucum.
Kanaatimizce hayvanlara işkence ve canına kıyma hadiselerinin önüne geçebilmek adına yapılması gerekenler hususunda iki temel nokta vardır. Bunlardan biri devletin alması gereken tedbirler ve yürürlüğe koyması gereken yasalardır. İkincisi ise ailenin, yetişkinlerin ve eğitim-öğretim kurumlarının vereceği terbiye ve gerçekleştireceği eğitimdir. Kısaca bu önemli meselenin iki yönü var: Biri devleti, diğeri toplumu ilgilendiriyor.
Birbiri ardınca yaşanan ve artık sabır taşını çatlatan raddeye gelmiş bulunan masum hayvanlara işkence ve cana kıyma hadiselerine şahit olan toplumda, çıkması beklenen ilgili yasa bir an evvel yürürlüğe konmalıdır. Çünkü kutsal değerleri önemsemeyen, mahşer gününe ve sorgu-suale inanmayan kimseler için tek caydırıcı unsur, yasal düzenlemeler ve uygulanan hükümlerdir. Hapis cezası gibi gerçek anlamda "caydırıcı" unsurlar içeren bir yasanın yürürlüğe girerek kararlılıkla uygulanması, toplumsal bir algının oluşmasını ve bu işi yapanların yanına kâr kalmayacağına inanmalarını sağlayacaktır. Bu sebeple şu an Meclis'te yasalaşma adına sırasını bekleyen bu kanun tasarısının bir an önce ele alınması artık elzem hale gelmiştir.
Meselenin diğer yönünün ise toplumu ilgilendirdiğini ifade etmiştik. Evet, bu konu bir yönüyle de toplumu oluşturan en küçük yapı taşı olan aileyi, sosyal çevreyi, eğitim-öğretim kurumlarını ve sivil toplum kuruluşlarını ilgilendirmektedir. Zira mukaddes değerleri olan, gönlünde Allah korkusu, ahirete iman, mahşer günü hesabına inanç bulunan çocukların yetiştirildiği bir aile ocağında tüm varlıklara saygı, dilsiz mahlukat olan hayvanlara sevgi göstermesi öğretildiğinde; yanında-yöresinde hayvanlara karşı şefkat ve merhametle yaklaşmaya şahit olduğu bir sosyal çevre bulduğunda; okulunda bu konuya dair yeni bilgileri öğrenip aileden getirdiği olumlu davranışları pekiştirdiğinde ve sivil toplum kuruluşlarının hayvanları sevme-koruma-kollama adına yapmış oldukları çalışmaları görüp durduğunda, yetişme çağında olan neslimizin geleceğinden yana ümitvâr olabiliriz. Yoksa istikbalin, bugünden daha kötü olması için pek çok sebebe ve faktöre, kötü gelişmelere kapı aralayacak bir olumsuz potansiyele sahip durumdayız bugün, yeterince farkında olmasak da…
Sözlerimizi tamamlarken, "Yaratandan ötürü yaratılanları sevmek" anlayışının özenle ve sabırla kazandırılabilecek bir değer olduğunu, bunun için eğitim-öğretimin, küçük yaştan verilecek aile terbiyesinin, geleceğimizin yetişkinleri olan çocuklar için son derece önemli olduğunu bir kez daha vurgulamak isteriz. Yaratanı sevmek, O'na saygı duymak, O'nun yasaklarını önemsemek, yasakladıklarının bir sorgusu ve hesabı olduğuna inanmak… Bütün bunlar "terbiye" dediğimiz eğitim-öğretimi de içine alan önemli bir iştir. Bu önemli işe talip olmak da hakikaten bugün artık elzem hale gele bir başka sorumluluktur. Birkaç gün sonra vefat yıldönümünü idrak edeceğimiz merhum M. Akif'i rahmetle yâd ederek konuyla ilgili bir beytiyle yazımıza son vermek istiyorum.
"Ne irfandır veren ahlâka yükseklik ne vicdandır.
Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır.
Yüreklerden çekilmiş farz edilsin havf-ı Yezdân'ın,
Ne irfanın kalır te'siri kat'iyyen, ne vicdanın…"
Meselenin terbiye ve eğitim-öğretim boyutunu ele alacağımız yazımızda görüşmek dileğiyle sağlıcakla kalınız.
Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Müminin ruhu (21.12.2018)
- "Gel! Bu kapı ümitsizlik kapısı değildir. Gel!" (19.12.2018)
- Vefatının 745. yıl dönümünde Hz. Mevlânâ bize neler söyler… (17.12.2018)
- Borç 'ölünce' değil, 'ödeyince' biten bir kul hakkıdır! (13.12.2018)
- Borç yiğidin kamçısı mıdır? (10.12.2018)
- Peygamberimizin “helal kazanç” konusundaki uyarı ve tavsiyeleri (06.12.2018)
- Müslümana yakışan: Her zaman ve her yerde “Dürüst” olmak!... (03.12.2018)
- Peygamberimizin (sav) gençlerle iletişimi (23.11.2018)