"Müminin ruhu, ödeninceye kadar borcuna takılı kalır."
Değerli okuyucum.
Geçen hafta 13 Aralık 2018 tarihli "Borç ölünce değil, ödeyince biten bir kul hakkıdır." başlıklı yazımızda ele aldığımız bir Asr-ı Saadet hatırasından, borcu ödeme konusunda göstermemiz gereken hassasiyet hususunda birtakım dersler çıkarabileceğimizi ifade etmiş ve bunlardan birini ele almıştık.
Bugün ise yine bu hatıradan çıkarabileceğimiz ikinci hususa değineceğiz.
Hatırlayacağınız üzere, babasının vefatıyla birlikte ondan kendisine intikal eden borçları ödeme ve yetim kız kardeşlerine bakmak konusunda sıkıntıya düşen genç sahabi Hz. Câbir b. Abdullah (ra), Sevgili Peygamberimizin tavsiyesi ile elindeki hurmaları cinslerine ayırarak alacaklı olan kişilere borcunu ödemiş ve böylece bu borçlardan kurtulma imkanına kavuşmuştu. Hz. Câbir, babasının borçlarını ödemek üzere işe girişirken "borcun ölümle değil, ödemekle sona ereceği" hakikatini kavramış ve bunun gereğini yerine getirmişti… Acaba bu hadiseden; bu kıssadan çıkarabileceğimizi bir başka hisse ne olabilir?..
PEYGAMBERİMİZİN BORCU ÖDEME KONUSUNDA GÖSTERDİĞİ HASSASİYET
Hz. Câbir'in yaşadığı olayda bir husus dikkat çekmektedir. Peygamber Efendimiz (sav) ondan, babasının borçlarını ödemesini istemiş; alacaklılardan ise borcun ödemesini ertelemelerinde ısrarcı olmamıştır.
Diyebiliriz ki, Resul-i Ekrem (sav) Efendimiz, müminin, borcunu ödeme konusunda kendisinin veya varislerinin son derece hassas davranmasını istemektedir. Hele hele elinde imkân olduğu halde alacaklısına borcunu ödemeyen zengin bir kimsenin bu davranışını -aşağıda aktaracağımız hadisiyle- bir "zulüm" olarak nitelemektedir:
"Maddî imkânı olduğu halde bir kimsenin borcunu ödemeyip bekletmesi zulümdür." (Müslim, Müsâkât, 33)
Acaba, Peygamberimiz borcu ödemeyi erteleme anlayışını/davranışını neden böyle "ağır bir yük"; "büyük bir günah" olan zulüm gibi görmektedir? Bu sorumuzun cevabını bir başka hadisiyle ifade eden Efendimiz (sav) "Borcunu ödemeyen veya ödeme hususunda gayret göstermeyen kişi, bu borcu sebebiyle Allah katında 'hırsız' konumuna düşmektedir." uyarısıyla açıklamaktadır. (İbn Mâce, Sadakat 11)
Resul-i Ekrem (sav) Efendimizin borcu ödemek ve "Allah'ın huzuruna borçlu gitmemek" hususunda son derece hassas davrandığını görmekteyiz. Nitekim, vefat eden bir Müslümanın cenaze namazını kıldırmadan önce o kişinin borcu olup olmadığını, -borcu varsa- buna karşılık ödemek üzere mal bırakıp bırakmadığını sormak Efendimizin âdetiydi…
Bir defasında, ölen bir kimsenin borçlu olarak öldüğünü ve geride borca karşılık mal da bırakmadığını öğrenince cenaze namazını kıldırmak istememiş ve "Arkadaşınızın cenaze namazını siz kılınız." demişti.
Ashabına karşı her zaman bir "baba şefkati" ile davranan Peygamberimizin bu tavrı son derece dikkatini çekmişti ashabının… Borçlu ölmek ve borcunu ödeme hususunda hassas davranmamak ne denli önemliydi ki, cenaze namazı kıldırmaktan imtina etmişti Efendimiz… Bir başka zaman yine bu sebeple cenaze namazını kıldırmamış ve sebebini, "Borcu sebebiyle kabrinde rehin tutulacak, sonra kıyamet günü diriltilip hesaba çekilecek bir adamın cenaze namazını kılmam size ne fayda sağlayacak!" sözleriyle açıklamıştı. (Nesâi, Büyû', 98)
Ashab-ı Kirâm anlamıştı ki, Peygamber Efendimiz (sav) "kul hakkı" olan borca son derece önem veriyor, kişinin borcunu ödeme hususunda son derece duyarlı ve sorumlu davranmasını; borcunu ödemeye muvaffak olmadan ölmesi durumunda ise bu "kul hakkı"nın zayi olmaması için geride mal bırakması veya varislerine bu borcu ödeme konusunda vasiyette bulunmasını istemekteydi. Nitekim farklı zamanlarda irad buyurduğu şu hadis-i şerifler de meselenin ehemmiyetini net bir şekilde ortaya koymaktaydı:
"Müminin ruhu, ödeninceye kadar borcuna takılı kalır." (Tirmizî, Cenâiz, 76)
"Allah katında büyük günahlardan sonra gelen en büyük günah, kişinin ödeyecek mal bırakmadan, borçlu olduğu hâlde Allah'ın karşısına çıkmasıdır." (Ebu Davud, Büyû', 9)
"Bu dünyada borcunu ödemeyen kimsenin borcu, kıyamet gününde alacaklılar için sevaplarından kesilecektir." (İbn Mâce, Sadakât, 12)
Görüldüğü üzere, Sevgili Peygamberimiz (sav) ashabının ve sonradan gelecek ümmetlerinin, borç alma ve ödeme konusunda sorumlu ve duyarlı olmaları konusunda bu işe son derece ehemmiyet vermektedir. Fetihler vesilesiyle maddi imkânlara kavuştuğu günlerde O'nun şu çağrısı hem ümmetine ilgisini ve şefkatini hem de borç konusundaki hassasiyetini ortaya koyması bakımından güzel bir örnektir.
"Ben, Yüce Allah'ın kitabında (da belirtildiği üzere) müminlere herkesten daha yakınım. Dolayısıyla hanginiz (ödeyemediği) bir borç veya himayeye muhtaç çoluk-çocuk bırakırsa beni çağırsın! Zira onun velisi benim. Fakat hanginiz geride bir mal-mülk bırakırsa baba tarafından akrabaları kim ise onları tercih etsin!" (Müslim, Ferâiz, 16)
Bu tavsiye aynı zamanda vefat etmeden önce borçlarını ödeme hususunda yakınlarına vasiyette bulunma gibi bir âdetin de başlamasına vesile olmuştu.
Peygamber Efendimizin (sav) dualarında sık sık Allah Teâlâ'ya borçtan ve borçlu kalmaktan sığındığını" duyan Hz. Aişe (ra) şu soruyu sormuştu:
-Yâ Resûlallah! Borçtan ne kadar da çok Allah'a sığınıyorsun!
Efendimizin cevabı borçlu olmanın/borçlu kalmanın insanları ne şekilde etkileyebileceğini ifade etmek adına çok mânidardı:
"Kişi borçluysa konuşurken yalan söyleyebilir, söz verdiğinde sözünü yerine getirmeyebilir!" (Nesâi, İstiâze, 9)
Sözlerimizi yine bir Asr-ı Saadet hatırasıyla bitirelim. Ebu Ümame isimli sahabi borçlarından dolayı bunalmış ve Nebiyy-i Muhterem (sav) Efendimize başvurmuştu. Efendimiz ona ve diğer sahabilerine şu duayı yapmaları tavsiyesinde bulunmuştu:
"Yatağınıza uzandığınızda şöyle deyiniz: Allah'ım! Her türlü borç sıkıntısından Sana sığınıyorum. Bana borcumu ödeme imkanlarını lûtfet! Beni şu yokluktan ve fakirlik halimden kurtar Allah'ım!.."
Mübarek Cuma gününün feyzinin ve bereketinin üzerinize olması niyazıyla…
Prof. Dr. Mehmet Emin Ay