Yaz mevsimi “Haz Mevsimi” mi olmalı?
Okulların tatile girmesi, sıcakların artması ve her yaz döneminin aynı zamanda "yaz tatili" beklentisine dönüşmesi gibi sebepler, yaz mevsimini yıllık izinlerin kullanıldığı bir dönem haline getirmiştir öteden beri… Yaz mevsimi, yine aynı zamanda coğrafi şartlar ve sıcaklık faktörleri gibi sebeplerle yaşlılar ve emekliler için de uygun bir zaman dilimi olagelmiştir… Kısacası bu mevsim, birkaç yönden hemen her kesim ve yaştaki insanlar için tatil dönemi olarak kabul edilmiştir vesselâm… Konuyu ele almamıza yönelten ana sebep, yaz mevsimini sadece ve sadece bir "tatil dönemi" olarak gören bir anlayışın, kişinin ruhunda ve bedeninde birtakım olumsuz gelişmelere kapı aralayacak olması ihtimalidir. Bu ihtimalin çoğunlukla yüksek düzeylerde gerçekleşmekte olduğunu da ekleyelim… Şimdi önce karşı karşıya bulunduğumuz problemi ortaya koyma adına bazı tespitleri zikredelim.
Bilindiği üzere, kapitalizm bugün için yeryüzünde toplumların düşüncesini önemli ölçüde etkileyen ve yönlendiren en baskın ideoloji... Budist Japonya veya Komünist Çin ya da halkın çoğunluğu Hindu dinine mensup Hindistan da dahil olmak üzere dünya üzerindeki devletler, hangi dine mensup olursa olsun "Paranın dini yoktur" söyleminde ifadesini bulduğu üzere, "para kazanma" ilkesi üzerine kurulu ekonomik anlayışlara sahiptirler. Buna Hristiyanlık, Musevilik ve İslam da dahildir… Dolayısıyla, "para kazanmak" ve "daha çok kazanmak"; aynı şekilde "daha çok harcamak" söylemlerinin yanında tatil yapmak da "daha çok-daha verimli çalışabilmek" için gerekli bir durum olarak düşünülmektedir. Belki bu yüzden olsa gerek Japon yöneticiler, çalışanlarını "zorla" tatile göndermektedirler.
Öte yandan, kapitalist düşüncenin, toplumlar üzerinde bu konuda söz sahibi olmak ve söyleminin etkili olmasını sağlamak için "işe ara vermek, işi bırakmak ve işi durdurmak" gibi işlevleri olan tatil kavramını, "holiday" kelimesiyle ifade etmesi de ayrıca üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur. Çünkü holiday, "kutsal gün/bayram" demektir. Böylece çalışmayı bir "ibadet", tatili ise çalışanın hakkı olan bir "kutsal hediye" gibi gösterme çabasındadır, kapitalizm… Doğrusu Batı dünyasında bu konuda oldukça başarılı olmuştur. Başarılı olduğu diğer bir alan ise Müslümanların bayramlarıdır. Zira iki kutsal zaman dilimi olan bayramlar, birlikte sevinip, eğlenilen, sevinci paylaşıp mutlu olunan günler olması gerekirken, bu zaman dilimlerini kapitalizm çok ustaca söylemler ve propaganda yöntemleriyle birer "tatil" programına dönüştürebilmiştir. Son yıllarda Ramazan ve Kurban bayramlarının, toplumun birbiriyle buluştuğu ve kaynaştığı günler olmaktan ziyade tatil köyleri ve beldelerindeki turistik tesislerin doluluk oranına katkıda bulunan bir dolgu unsuru haline geldiğini kim inkâr edebilir?..
Son olarak şunu ekleyelim bu fasılda… Tatil, insanların nazarında artık çoğunlukla "hiçbir şey yapmadığı/kendine izin verdiği/kafasına hiçbir şeyi takmadığı/kendisini her şeyden âzâde kılıp âsude bir şekilde yaşadığı/gece geç saatlere kadar uyanık, gündüzün ise büyük bölümünü uykuda geçirdiği" günler olarak düşünülmektedir. Bu anlayıştaki yanlışlıklar bir yana, bu düşüncelerle yola çıkıp gidilen tatil beldelerindeki "her şey dahil" otellerde yaşanan israfın boyutları, ne herhangi bir inanç sahibine ne de Müslümana yakışmayan nitelikte ve fakat oldukça "dikkat çekici/düşündürücü/ürkütücü" bir hale gelmiş durumdadır. İşte bu sebeple özellikle Müslüman bir kimlik ve kişilik sahibi olan her birimiz için şunu ifade etmek durumundayız: Yaz mevsimi, haz mevsimi olmamalıdır!.. Çünkü yeme-içmenin hazzı israfa, israf haddi aşmaya, haddi aşmak ise Allah'ın sevgisinden mahrum kalmaya sebep olmaktadır…(Bu konuda bkz. A'râf, 31)
Peki o zaman tatil nedir ve tatili nasıl anlamalıyız?
TATİL NE DEMEKTİR? NE ANLAMA GELMELİDİR?
Sözlüklere baktığımızda dilimizde kullandığımız "tatil" kelimesinin Arapça, "el-Utlah" kelimesiyle karşılık bulduğunu yine bu kelimenin "atâl ve atâlet" kelimeleriyle ilgisinin olduğunu görürüz. Bu kelimelerin karşılıkları ise Tatil: Durdurma, bir işi durdurma; el-Utlah: Çalışmaya ara vermek; Atâl ve atâlet: Hareketsiz kalmak veya başıboş olmaktır. Görüldüğü üzere, dilimizde yer etmiş bu kelime aslında bir Müslüman için hiç de uygun görülecek anlamlar ihtiva ediyor değildir. Çünkü özellikle hareketsizlik, çabasızlık ve çalışmaya/işe son vermek gibi davranış biçimleri İslam dininin tasvib etmediği, uygun görmediği ve mümin için yakışık bulmadığı özelliklerdir.
İslam'ın, müminlere ve tüm insanlara tavsiyesi, bedenin ve ruhun da dinlenmeye ihtiyacı olduğunu kabul etmek ve istirahat hakkına saygı göstererek bu ihtiyacın makul bir şekilde karşılanmasını sağlamaktır. Zira meşru şartlar dahilinde karşılanan ihtiyaç, ruhu yormaz ve dinlenmesine, mutlu olmasına vesile olur. Günümüzde yaşadığımız asıl problem, dinlenme ihtiyacımızı karşılamak için tatili vazgeçilmez bir unsur olarak görmek ve tatillerimizi de birtakım hazlarımızı gidermek için aracı kılmaktır. Ancak unutmayalım ki, bedeni hazlar, çoğunlukla ruhumuzu yorar ama mutluluk vermezler!..
Gelecek yazımızda bedenimizle birlikte ruhumuzu da dinlendirecek bir programın nasıl mümkün olabileceğini ele almak üzere ruhen ve bedenen sağlıcakla kalınız efendim…
Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Dün tutsaktı bedenin. Bugün her şeyinle hürsün! (20.06.2019)
- Modern insanın unuttuğu şey: Allah’a sığınmak… (17.06.2019)
- Ölümü düşünmek insanı hayata bağlar… (13.06.2019)
- Ölümü düşünmek insana neler kazandırır? (10.06.2019)
- Kadir Gecesi neden çok değerlidir? (31.05.2019)
- Ramazan: Paylaşma mevsimi… (20.05.2019)
- Seherde yenilen mübarek yemek: Sahur (10.05.2019)
- Ramazan gecelerinin miraç vesilesi: Teravihler… (06.05.2019)