Prof. Dr. Mehmet Emin Ay

Başına musibetler gelen kişinin ölümü temenni etmesi doğru mudur?

Bundan önceki iki yazımızda bela ve musibetlerin insan hayatındaki yerini; çeşitli musibetlerle sınanan peygamberleri ve hayatı boyunca farklı şekillerde ağır imtihanlara muhatap olan Peygamber Efendimizin, başına gelen musibetlerdeki tavır ve davranışlarını ele almaya çalışmıştık. Bu yazımızda ise dünya hayatı içinde ama öyle ama böyle bir şekilde muhatap olacağımız felaket ve musibetler karşısında nasıl davranmamız gerektiği hususunda Sevgili Peygamberimizin biz ümmetine tavsiyelerine değinmek istiyoruz. Çünkü felaket ve musibetler insanın aklını başından aldığı gibi sağlıklı düşünebilme başarısını da ciddi şekilde düşürebilmektedir. Bir hadis-i şerifte ifade edildiği üzere, "Dünya ahiretin tarlası (iyilik ekip sevap kazanacağı yer)" olduğuna göre bir mümin için asıl mesele, dünya hayatını değerlendirerek hem bu fâni dünyada hem de ebedi hayatta "kazanan"lardan olmaktır.

İnsan, ruhunda taşıdığı duygularla bazen sevinç, bazen üzüntü; bazen keder, bazen de neşe içinde yaşar. Yakınlarından birini kaybettiğinde hissettiği ölüm acısı, akabinde gelen bir doğum sevincine terk eder yerini… Bolluk ve darlık da bir başka gerçeğidir bu hayatın, felaket ve musibetlerle karşılaşmak da… Bazen insanların elinden çıkan bazen de yaşadığı dünyada meydana gelen felaketlerden dolayı kimi bela ve musibetlere muhatap olan mümin için birtakım tavsiyelerde bulunarak ümmetini âdeta sahipsiz bırakmamıştır Son Nebi… Şimdi geliniz konuyla alakalı sözleri ve tavsiyeleri doğrultusunda meseleyi ele almaya çalışalım.

"MÜMİN YEŞİL BUĞDAY BAŞAKLARI GİBİDİR…"

Sevgili Peygamberimize Allah Teâlâ tarafından bahşedilen farklı ihsan ve ikramlardan biri de onun "Cevâmiu'l-Kelim" özelliğine sahip olmasıdır. Bu özelliğiyle Yüce Resul (sav) hem az sözle çok manalar taşıyan veciz ifadelerle hadis-i şerifler irad etmiş hem de hayranlık uyandıran benzetmelerle örülü misaller vermiştir, zaman zaman… İşte bunlardan biri de şu hadis-i şerifidir: "Bir belâ ve musibet karşısında mümin, rüzgârda eğilse bile yıkılıp kırılmayan yeşil başaklara, ekine benzer. İnkar eden kâfir ise, sert esen rüzgâr karşısında kırılan ya da kökünden devrilen bir ağaca benzer." (Buhari, Tevhid, 31)

Verilen örnek son derece manidardır ve şartlar kendisini eğse bile müminin yıkılmayacağını ve tekrar doğrulabileceğini ifade etmektedir. Peki, onu buna muvaffak kılan özelliği nedir ki, tekrar ayağa kalkabilme imkânına kavuşabilmektedir? Bu sorunun cevabının şu hadis-i şerifte olduğunu söyleyebiliriz…

Peygamberimize eş olma şerefine nâil olan Hz. Ümmü Seleme (ra) validemizin aktardığına göre, başına herhangi bir musibet geldiğinde Rabbine sığınan bir kulun nasıl bir mükâfata kavuşacağını Resûl-i Ekrem (sav) Efendimiz şu sözlerle anlatmaktadır: "Kimin başına bir musibet gelir de Allah'ın emrettiği gibi 'Biz Allah'a aidiz ve ona döneceğiz. Allah'ım, bu musibetimin ecrini bana ver, ondan daha hayırlısını nasip et' diye dua ederse Allah mutlaka onun bu talebini yerine getirir."

Bu hadis-i şerifte dikkat çekilen husus, kulun Rabbinden gelene rıza göstermesi ve O'ndan razı olmasıdır. Bu rıza haliyle birlikte dua ve niyazdan geri durmayıp her şeye kadir olan Allah'tan, kaybettiklerinden daha hayırlısını talep etmesidir. Gerçekten, dünya hayatında yaşanmış ve yaşanan nice örnekler, her şeyini kaybetmiş nice kimselerin yeniden türlü türlü imkanlara kavuştuğunu ortaya koymaktadır. Kur'an-ı Kerim'de Allah Teâlâ, Hz. Eyyub'dan bahsederken "akıl sahiplerinin" onun ibretli hayat hikayesinden hisse çıkarmasını istemektedir: "Tarafımızdan bir rahmet ve akıl iz'an sahipleri için de anılacak bir örnek olmak üzere ona aile efradını, ayrıca bunlarla birlikte bir mislini daha bağışladık." (Sâd, 43)

Müminin bir yeşil ekin, bir başak gibi -esen rüzgarlardan dolayı- eğilse de yeniden doğrulacağını ifade eden hadis-i şerifin öğrettiği hakikat bir başka açıdan da ele alınabilir. O da bela ve musibetlere gösterilecek sabır dolu duruş, mutlaka neticesinde hayır kapılarının açılmasına vesile olmaktadır. Öyle ki, nimetlere kavuşmak kadar, elindekileri kaybetmek bile mümin bir kul için aynı sonucu doğurmaktadır: Hayra nâil olmak… İlgili hadis-i şerifinde şöyle buyurmaktadır Sevgili Peygamberimiz:

"Müminin durumu hayret vericidir! Çünkü onun her hâli kendisi için hayırlı netice vermektedir. Doğrusu bu durum, yalnız mümine mahsustur. Şöyle ki, onun başına sevineceği bir hâl geldiğinde o bu duruma şükreden biri olur; bu şükrü onun için hayır vesilesi olur. Şayet onun başına bir sıkıntı gelecek olursa bu sefer de ona sabreder; bu sabrı da onun için yine hayır olur."

Görüldüğü üzere, şükür ve sabır her hâl ü kârda mümin için birer hayır vesilesi olmaktadır. Yeter ki kul eline geçen nimetin gerçek kaynağını unutmayıp şükreden biri olsun ve yeter ki kaybettiği nimetler karşısında "alan da O, veren de O…" diyerek sabredenlerden olabilsin… çünkü bu söz, aynı zamanda müminin tüm varlığı ve her şeyiyle Rabbine ait olduğunu ve yine O'na döneceği şuurunu taşıdığını ifade etmektedir.

Son olarak sözlerimize şunu da eklemenin uygun olacağını düşünüyoruz. Toplum olarak başımıza gelen sıkıntı, bela ve musibetlerde "ölümü temenni etmek" gibi bir özelliğe sahip olduğumuz söylenebilir. Sık sık etrafımızdan "Allah'ım canımı al/Allah canımı alsın da olacakları görmeyeyim/Ölseydim de bunları görmeseydim" gibi, bu minvâl üzere sözler duyarız. İşte tam da bu konuda denilebilir ki, Sevgili Peygamberimiz (sav) başa gelebilecek bela ve musibetlerde ölümü temenni etmeyi hoş görmemiş ve şöyle buyurmuştur: "Sizden hiç kimse başına gelen bir zarardan, sıkıntı ve musibetten dolayı ölümü temenni etmesin. Eğer mutlaka bir şey diyecekse, 'Allah'ım, yaşamam benim için hayırlı ise beni yaşat; yok eğer ölüm benim için hayırlıysa benim canımı al.' desin."

Burada da sabrederek mükafatını Allah'tan beklemek esası yanında, "ölümü temenni etmemek" öğütlenirken ille de bir şey söylemek gerekiyorsa eğer, o zaman yine Allah'tan "hayırlısını istemek" tavsiye edilmektedir.

Allah'tan huzur ve afiyet; sağlık ve selamet isteyen, gam ve kederden O'na sığınan; sözleri ve yaşantısıyla bu hususta da bize "en güzel örnek" olan Son Nebi'ye binlerce salât ve selâm olsun.

Sağlık ve esenlik dileklerimle…

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu'na aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.