Hz. Lût (as) ile ilgili ayetler bize neler anlatır?
Geçen yazımızda diğer peygamberler gibi Hz. Lût'un da insanları ıslah ve irşad için görevlendirilmiş bir peygamber olduğunu ifade ederek konuya başlamış ve uzun yıllar, içinde yaşadığı toplumunu işledikleri ahlaksızca ve hayasızca davranışlardan vazgeçirmeye çalıştığından bahsetmiştik…
Neticede ne kadar çaba gösterdiyse de bir türlü bunda muvaffak olamamıştı Hz. Lût (as)… Çünkü Sodom ve Gomore şehirlerinde yaşayan halkın içinde Hz. Lût'a iman eden kişilerin sayısı on kişiyi bile bulmamıştı…
Bugünkü yazımızda Kur'an-ı Kerim'de kendisinden pek çok yerde bahsedilen bu "faziletli" ve "salih" peygamberden, yaşadığı olaylardan ve günümüzü ilgilendiren konulardan bahsedeceğiz.
HZ. LÛT İLE İLGİLİ AYETLERDE ORTAYA KONULAN GERÇEKLER
Kur'ân-ı Kerîm'de ismi tam yirmi yedi kez zikredilen Hz. Lût, Hz. İbrâhim'in yeğenidir ve tebliğ ettiği dine iman ederek (Ankebût, 26) onunla birlikte "bereketli ülke" olarak nitelendirilen Filistin topraklarına hicret etmiştir. Allah Teâlâ ona "hüküm" ve "ilim" vermiş ve peygamberlik vazifesiyle görevlendirerek Sodom şehrine göndermiştir (Enbiya, 71,74-75).
Ayetlerde geçen "Lût kavmi" tabiri, Hz. Lût'un mensup olduğu toplumu değil; Allah'ın emri üzere peygamber olarak görevlendirildiği ve aralarında yaşamaya karar verdiği Sodom halkını ifade etmektedir.
Hz. Lût'un ikamet ettiği Sodom, Filistin'deki Ölüdeniz'in (Lût Gölü) kıyısında bulunan ve halkı hem putperest hem de eşcinselliği toplum olarak benimsemiş, ahlaksızlığı ile bilinen bir şehirdi. Yanı başındaki Gomore şehri halkı da inkârcı oldukları gibi ahlâksızlık ve aynı sapık ilişkiler içinde bulunuyorlardı. İşte Hz. Lût (as) böyle bir toplumu ıslah etmekle görevlendirilmişti.
Peygamber olarak görevlendirildiği topraklara giden Hz. Lût (as) Allah'ın kendisine emrettiği hususları insanlara tebliğ etmeye başladı. "Allah'tan korkup da daha önceki insan topluluklarından hiçbirinin yapmadığı bu ahlaksız işten vazgeçmelerini" istedi (A'râf, 80-81). Onun, meşru bir şekilde evlilik yaparak kadınlarla beraber olmalarını teklif olarak sunması, buna karşılık "haddi aşma" ve "iğrençlik" olarak gördüğü gayr-ı meşru ilişki biçimi "eşcinselliği" kötülemesi, Sodom halkı tarafından tepki gördü. Bu azgın halk, Hz. Lût'u "sürgün etmekle" tehdit ettikleri gibi, bir kez daha hadlerini aşarak "Eğer doğru söylüyorsan haydi bizi tehdit ettiğin azabı getir de görelim" diyerek ona meydan okumuşlardı...(Ankebût, 29)
Tüm gayretine ve çabasına rağmen bu azgın toplum, Hz. Lût'un tebliğlerine kulak vermedi. Sadece aile fertleri olarak kızları ona iman etmiş, garip bir tecelli olarak eşi de inkârcılarla ve bu azgın gürûh ile birlikte hareket etmişti. (bkz. Zâriyât, 31-37).
İçinde yaşadığı toplumu bir türlü işledikleri iğrenç fiilden vazgeçiremeyen Hz. Lût (as) onların yaptıkları bu çirkin günahın vebalinden kendisini kurtarması için Allah'a dua etmeye başladı (Ankebût, 30).
Hz. Lût'un duasını kabul eden Allah Teâlâ, ahlâksız topluma hak ettikleri cezayı vermek üzere Cebrâil, Mîkâil ve İsrâfil isimli melekleri görevlendirdi. Bu üç melek, insan suretinde Hz. Lût'un yaşadığı şehre geldiler ve daveti üzerine onun evinde misafir oldular. Ne var ki, ona iman iman etmeyen karısı, misafirleri olan yabancıların bilgisini birilerine ulaştırmıştı. Yaşayabileceği muhtemel sıkıntıdan dolayı içi daralan Hz. Lût'un evi bir süre sonra muhasara edilmişti. (Hûd, 77).
Hz. Lût (as), azgın halkın, kendisinden misafirlerini istemeleri üzerine, "bu işten vazgeçmelerini, kendisini misafirlerine karşı rezil duruma düşürmemelerini" ne kadar istese de başaramayınca "Keşke size karşı koyacak gücüm olsaydı" sözleriyle bu sıkıntısını dile getirmişti (Hûd, 77-80; Hicr, 67-71). Bunun üzerine melekler ona, "Allah'ın elçileri olarak geldiklerini haber verirler; ve kavminin ne kendisine ne de ailesine zarar veremeyeceğini, ancak geceleyin şehri terk etmesi gerektiğini, sabaha yakın azabın geleceğini, karısı dahil bu kavmin tamamının helâk edileceğini" bildirmişlerdi (Hûd, 81).
Dışarıda evi kuşatan ve içeri girmeye uğraşanların gözleri kör edilmiş (Kamer, 37) ve onlar evin çevresinden uzaklaşmak zorunda kalmışlardı. Hz. Lût ve kızları gece vakti şehirden çıkmışlardı. "Sabaha karşı büyük bir sarsıntıya maruz kalan bu iki şehrin altı üstüne getirilmiş ve yerin dibine geçirilmişti. Üzerlerine balçıktan pişirilmiş taşlar, yağmur gibi yağdırılan bir kasırgayla gönderilmiş ve o toplum topyekün helâk edilmişti" (bkz. el-A'râf, 83-84; Hûd, 81-83; el-Hicr, 65, 73-74; Kamer, 34-38).
AYETLERDEN ÇIKARILMASI GEREKEN DERSLER
Yirmi yedi ayetten yirmi beşinin Mekke'de nâzil olmasıyla dikkat çeken ve Hz. Lût (as) isminin geçtiği bu ayet-i kerimeler, Hz. Peygamber (sav) Efendimiz ve içinde yaşadığı toplumu putperestlik, inkarcılık yanında ahlak dışı, hayasızca davranışlarda bulunan geçmiş kavimler hakkında da bilgilendiriyordu: "Ve bu yüzden onları da hak ettikleri cezaya uğrattık. Gerçek şu ki, sözü geçen her iki günahkâr toplum da, bugün dahi görülebilen bir ana yol üzerinde yaşamaktaydılar." (Hicr, 79) mealindeki ayet ise aynı zamanda ticaret kervanlarının yolu üzerindeki Lût Gölü'ne ve yörenin geçmişteki kötü siciline işaret ediyordu…
Resûl-i Ekrem (sav) Efendimizden binlerce yıl önce yaşamış azgınlık ve sapıklıkta sınır tanımaz toplumdan bahseden bu ayetler, aynı zamanda çağlar sonrasına da uyarılar taşımaktadır. Çünkü Kur'an-ı Kerim, sadece geçmiş zamanı değil, günümüz ve geleceği de inşa eden bir özellik taşıyan yönüyle de mucizedir. Dolayısıyla onun verdiği bilgiler her dâim "güncel"dir!..
Öte yandan, şurası bir hakikattir ki, her türlü cinsî sapıklığı yasaklayan ve "günah" olarak gören semâvi dinler, tarihin her döneminde bu tür sapmalardan insanlığı muhafaza etmenin tavsiye ve telkininde bulunmuşlardır. Sodom ve Gomore halkının, putperest ve inkârcı toplumlar olması tesadüf değildir. "Kutsal değer" yoksunluğunun, sınırsız özgürlük anlayışını kutsamak ve çeşitli sapkınlıkları masum ve hoşgörmek gibi sonuçları vardır. İşte bugün, insanoğlunu bir kutsal değere inanmaktan alıkoyan Şeytan, aynı zamanda ona "cinsel özgürlük" adı altında her türlü iğrençliği, gayet "masum" bir kılıfla; "kişisel özgürlük" söylemiyle sunmaktadır.
Son olarak şunları söylemek istiyoruz. Eşcinsellik vb. gayr-ı meşru ve sapık ilişkilerin yol açtığı ruhsal, sosyal ve devasa sağlık sorunları, dünyanın başına bela olan en önemli dertlerden biridir. Bu tür sapık ilişkiler sebebiyle bulaşan HIV virüsüyle her yıl binlerce insanın hastalanarak hayatını kaybetmesi, acı bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır. Müslüman bireylerden oluşan Türkiye Cumhuriyeti, gerek gayr-ı meşru ilişkileri koruma altına alan ve gerekse "Toplumsal Cinsiyet" adı altında psiko-sosyal ve pedagojik açıdan tamamen sakat ve sakıncalı bir anlayışla "cinsiyetsiz" bir nesil yetiştirmeyi öngören İstanbul Sözleşmesi'ni bir an önce iptal etmelidir. Rusya ve Macaristan gibi ülkelerin gayr-i müslim birer ülke olmakla beraber, sözleşmenin toplumda oluşturabileceği travmaları basiret ve ileri görüşlülükle öngörmeleri takdire şayan birer örnektirler. Türkiye Cumhuriyeti, 2011 yılında, kadına yönelik şiddeti engellemek maksadıyla yola çıkılan ama bazı parlamenterlerin ifade ettiği üzere "neyi oyladıklarının farkında olmadan 'Evet' oyu vererek kabul ettiği" bir kanunun, "apaçık ve net" olumsuz etkilerini daha fazla yaşamak zorunda kalmamalıdır. Unutmayalım; hatadan dönmek de fazilettir…
Huzur ve afiyetler dileğiyle…
Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- “Çağlar ötesinden gelen ses” Kur’ân-ı Kerim’in sesidir!.. (07.05.2020)
- “Allah’a çağıran ve salih amel işleyenden daha güzel sözlü olan kimdir?” (04.05.2020)
- Fatiha Suresinden ilk ders: Hamd etmek… (30.04.2020)
- Kur’an ayında, Kur’an’ın ilk suresi Fatiha’daki sırlar… (27.04.2020)
- Ramazan ayı, Kur’an ayıdır!.. (23.04.2020)
- “Hazırlıklı olmak” ya da “hazırlıksız yakalanmak” (20.04.2020)
- Karun’un helak olmasının sebepleri nelerdi? (16.04.2020)
- Varlıklı olmanın şımarıklık ve taşkınlığa evrilmesi örneği: Karun (13.04.2020)