Covid-19 virüsü ortaya çıktığından beri tüm dünyada çok hızlı bir şekilde yayılma gösterdi. Her ne kadar virüsün çıktığı şehir Wuhan'a komşu olan Pekin ve diğer Çin şehirlerine neden virüsün uğramadığına dair zihinlerde oluşan soru işaretlerini giderecek "sadra şifa" bir açıklama henüz gelmiş olmasa da gözle görülemeyecek kadar küçücük bir virüs hali hazırda dünyayı kasıp kavurmaya devam ediyor.
Virüsün bize öğrettiği pek çok şey oldu, geçtiğimiz süreçte… Tabii ki öğrenmek isteyenler için…
İnsan kelimesini "nisyan" yani unutmak ile özdeş görenler, insanın unutan bir varlık olduğuna dikkat çekerler. Gerçekten insan çabucak unutan, boş veren, umursamayan yönleriyle önce çıkan bir varlık… Böyle de kabul etmek durumunda kalıyoruz bazen… Başka türlü, içinde yaşadığımız şu hassas günlerde, -basına yansıyanlardan izlediğimiz kadarıyla- yasak parti düzenlemeler, depoyu pavyona çevirip eğlence düzenlemeler, "fakirler koronadan ölsün" diyerek sokağa çıkma yasağı olan günde denize girenler neyle ve nasıl izah edilebilir ki?.. Halbuki, bu virüs salgını bir büyük "küresel" felaket olması yanında aynı zamanda bir kocaman uyarı, "bireysel" olarak…
Çoktan beridir, zihnime gelip takılan bir husus var. Hazırlıklı/hazırlıksız olmak meselesi… Bazı ülkeler bu salgına hazırlıklı bazıları ise hazırlıksız yakalandı denilip duruluyor, çevrede, basında… Gerçekten, mesela Tayvan, vak'a sayısı ve çok düşük düzeylerdeki ölüm oranıyla dikkat çekiyor. Halbuki virüsün çıkış noktasına en yakın ülkelerden biri… Son verilerde, ülkede gerçekleştirilen test sayısı 50.000, tespit edilen vak'a 400, ölüm kaydı ise sadece 6 kişi ile dikkat çekiyor. Tayvan'ın, bu özelliğini, daha önce yaşadığı SARS virüsü tecrübesiyle ve aldığı olağanüstü tedbirlerle elde ettiği söyleniyor.
Bir başka "başarılı ülke" olarak iftiharla kendi ülkemizi zikredebiliriz. Her ne kadar "akla ziyan" açıklamalarıyla ülkemizi yurtdışında kötülemeye, itibar kaybettirmeye çalışan birtakım müfteri kişilerin, dezenformasyon kabilinden bazı teşebbüsleri olsa da bugün için dünya ülkelerinin takdir ve övgüyle anmak durumunda kaldıkları ve yapılanları hayranlıkla izlediği bir ülkede yaşıyoruz, şükürler olsun… Türkiye'de bir pandemi durumunda yaşanacakların öngörüldüğü; muhtemel senaryolara karşılık alınacak tedbirlerin konuşulduğu bir toplantıyı Cumhurbaşkanının riyasetinde 2019 yılında gerçekleştiren ve gereken tedbirleri alma hususunda çalışmalar yapan bir ülke olması yanında; virüsün ortaya çıktığı andan itibaren tıbbi malzeme ve ilaç stoku hususunda hassasiyetle çaba gösteren bir ülke görünümü sergiledi, ülkemiz... Eğer tek tek fertler olarak özenle ve dikkatle izolasyon ve karantina tedbirlerini hayata geçiren, hassasiyetle kurallara riayet olan bir toplum olabilseydik, bugün daha az vak'a ve daha az ölüm rakamlarını görmek pekâlâ mümkün olabilecekti… Evet, şahsımızın değil, uzmanların, ilgili ve yetkililerin tespitlerini tekrardan ibaretti bu aktardıklarımız…
Peki, madalyonun öbür tarafında ne var? Salgına, hazırlıksız yakalananlar. Yaptığı devasa askeri harcamalar, sahip olduğu ordu gücü ve insan nüfusu ile dünyanın "süper gücü" kabul edilen ABD başta olmak üzere, nerdeyse tüm Avrupa ülkeleri, bu salgında "hazırlıksız" yakalanan ülkeler olarak tarihe geçtiler... İngiltere gibi kadim bir medeniyetin temsilcisi, yüzyıllardır süregelen krallıklar ülkesi bir devletin bile Türkiye'den giden yardımlarla ihyâ olması son derece manidardır. Diğer ülkelerin içine düştükleri "acıklı" durumu ise basından takip edip duruyoruz, tekrara hacet yok… Ortada olan çok net ve aynı zamanda çok dramatik bir gerçek var: Bu salgın, yaşanan bir âfette, felâkette "hazırlıklı" olmanın ne kadar hayati olduğunu ortaya koyarken, "hazırlıksız" yakalanmanın da bir o kadar hayati ve trajik sonuçlar doğurabileceğini bir kez daha göstermiştir. Lakin henüz sonlanmış olmamasına rağmen virüs salgını sebebiyle kaybedilen hayat sayısı, ikiyüzbin sınırına dayanmış durumda…
Virüsün bize öğrettiği hazırlıklı/hazırlıksız yakalanma meselesini geliniz bir de dinî açıdan ele almaya çalışalım.
Bir gün ashabıyla birlikte otururlarken bir bedevi yanına yaklaşarak Sevgili Peygamberimize şu soruyu sordu:
"Kıyamet ne zaman kopacak Yâ Resulallah?" Resul-i Ekrem Efendimiz (sav) onun sorusuna yine bir anlamlı bir soruyla cevap verdi:
"Peki kıyamet için, senin ne gibi bir hazırlığın var?" Bedevi:
"Doğrusu, kayda değer bir amelimin olduğunu söyleyemem. Ama ben Allah'ı ve Resûlünü çok seviyorum." dedi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz:
"Bil ki, o kıyamet gününde, kişi mutlaka sevdiği kişiyle beraber olacaktır."
Bu hadis-i şerif, insanın gönlünde, sevgisiyle yer verdiği kimselere dikkat etmeyi, Allah için sevmenin, Allah ve Resulüne muhabbet beslemenin önemi ve değerine ait konularda çokça zikredilen kıymetli ve inci misali değerli sözlerinden biri olarak aktarılagelmiştir, Peygamber Efendimizden… Lâkin, söz konusu hadiste geçen diyalog esnasında kıyametin kopuş zamanını öğrenmek isteyen kişiye, Peygamberimizin kıyametin zamanından daha önemli olan şeyin "kıyamete hazırlık" konusu olduğuna vurgu yapması son derece dikkat çekicidir. Kur'an-ı Kerim ayetleri de bu hususta bilgiler sunmakta ve inkarcıların temel özelliğinin, geleceği va'dedilen kıyamet gününün ne zaman gerçekleşeceği hususunda alaycı tavırlar sergilemeleri olduğunu aktarmaktadır, bizlere… Ancak tartışmasız bir şekilde muhatap olduğumuz bu virüs salgını bize demek istiyor ki: "Hazırlıklı olana yapabileceğim bir şey yok. Ama hazırlıksız olan, bu ihmalinin bedelini ödeyecek!.."
Hazırlıklı olma hususundaki son sözümüz, inci misali hadislerinden biri olsun, Sevgili Peygamberimizin… "Akıllı kişi nefsine hâkim olan, kendini hesaba çeken ve ahireti için çalışıp hazırlıkta bulunan kimsedir. Aciz kimse ise nefsini duygularına mahkum eden ve olmayacak şeyleri Allah'tan temenni edip duran kişidir."
Bugün 20 Nisan 2020… ister Hicrî olsun, ister Milâdî… Bütün tarihler, Ondan bahseder… Biz de bir kez daha Sevgili Peygamberimizin Kutlu Doğum'u, biz ümmetine mübarek olsun diyoruz. Binlerce salât ve selam olsun. Ona, âilesine ve ashabına...