“Sana yakîn gelinceye kadar Rabbine ibadete devam et!”
Bir gün önce mübarek gecelerden birini daha idrak ve -umarız gereğince- ihya ederek yeni bir sabaha ulaştık…
Kandilleri takip etmek, ilgiyle gelişini beklemek, ihya etmeye çalışmak gibi bir düşünceye sahip olanlar yanında bir de bu gibi; özel gecelerin gereğinden fazla önemsenmesinin doğru olmadığını düşünenlerden oluşan bir topluma sahibiz. Böyle olunca bir yandan ailede ve çevresinde gözlemledikleri gelenek ve göreneklerin etkisiyle bu gecelere saygı ve ilgi duyarak yetişen çocuklar; öbür yanda bu gibi gecelerin önemli bir farkı olduğunu düşünmeyen –varsa da- bunun fazla abartılmaması gerektiği kanaatinde olduğunu savunan ailelerde yetişen bir nesil ile karşı karşıyayız… Dün bir sosyal medya platformunda, "dinî misyon sahibi birinin, bir sosyal mecrada "tatil beldelerinde zevk u safâ içinde yaşayanların Eyüp Sultan'da dua etmelerini ve birtakım sosyal mecralar aracılığıyla kandil mesajları atmalarını eleştirdiği" bilgisi paylaşımdaydı… İlgili kişi tarafından dile getirilen bu eleştiri dozu yüksek; ancak mantık temelinden yoksun, dinî açıdan hatalı ve haddi aşan sözlerin, birilerince "çerçeveletilip duvara asılacak sözler" olarak görülmesi ve sahiplenilmesi ise bir başka dikkat çekici husustu…
Hemen her kandil öncesinde veya sonrasında "kandillerin dindeki yeri" konusunda birtakım değerlendirme ve düşük düzeyli tartışmaların yaşandığı ülkemizde konunun tam açıklığa kavuştuğunu söylemek mümkün değil… Kanaatimizce bu imkana kısa sürede kavuşmamız da söz konusu olmayacak… Ancak yeni yetişen nesiller açısından endişe verici durum şu ki, sosyal hayattan soyutlanan bir din algısı her geçen gün daha etkili bir şekilde topluma yerleşmeye/yerleştirilmeye başlıyor… İşte sırf bu sebeple bile bahsini ettiğimiz konuyla ilgili bir "durum muhakemesi" yapma vakti gelmiştir düşüncesindeyiz…
KANDİLLERİ KUTLAMAK NE GETİRİR NE GÖTÜRÜR?
Soruya, en son idrak ettiğimiz Berat Kandili üzerinden cevap vermek isteriz. Bilindiği üzere bu gece, Sevgili Peygamberimizin iki özel hadisiyle gecenin faziletini açık ve net ifadelerle ortaya koyduğu ve gecesini ibadetle gündüzünü de oruçla geçirme hususunda tavsiyede bulunduğu bir geceydi…
Gecenin faziletine ve farklılığına dair sahih ve sağlam bilgiler veren kaynaklara dayanarak bazı müminlerin bu gece yatsı ve sabah namazlarını camilere gitmek suretiyle eda ettikleri, camiden sonra evde nafile namaz kılmak, Kur'an okumak, bazı dua ve zikirlerde bulunmak suretiyle geceyi ihya etme gayretinde oldukları ve sahur vaktinde yedikleri yemekle oruca niyetlendikleri bilinmekte… Yine onların yakın akrabalarını, dost ve ahbaplarını bizzat aramak ve mesaj göndermek suretiyle tebrik ettikleri de bir vâkıa… Bu kişinin bir aile reisi baba veya anne olduğunu düşününüz… Çocuklarının nazarında o, geceye farklı bir anlam yükleyen, bunu hem kendi ailesine karşı hem de aile dışındaki insanlara karşı iyi ve güzel davranışlarıyla ortaya koyan bir ebeveyndir. Böylesi bir yuvada yetişen çocuklar için mübarek bir gece, kendisi için sevinç ve mutluluk vesilesi olduğu gibi, çok tabii şartlarda din eğitim-öğretiminin yapılabildiği bir ortamdır aynı zamanda… Nitekim yapılan araştırmalarda pekçok yetişkin, çocukluk yıllarında ebeveyninden aldığı dinî bilgileri kandil geceleri veya mübarek günlerin hatırası olarak zikretmektedir.
Şimdi şu soruyu sormak isteriz: Çocukluk yıllarında, mübarek gecelerde okunan Kur'an, mevlidler ve ilahilerle evinde hissettiği manevi hava; ikram edilen kandil simitleri, muhtelif tatlılar, çocuklara verilen küçük harçlık ve bahşişler… çocuğun tertemiz ruhu için ve onun hissettiği dinî duygu ve tecrübe açısından bu kadar önemliyken, bunları ortadan kaldırarak ve bu imkanı toplum olarak onun elinden aldığımızda yerine neyi ikame etmiş olacağız?.. Cevap koca bir hiç olacaktır, maalesef… Nitekim mübarek geceleri, camilerde yaktırdığı kandiller ile kutlayan ve bu sebeple mübarek geceleri "kandil" olarak niteleyen ecdadımızdan intikal eden bu değerli kültürü kaybede ede bugünlere geldik… Şimdi ise mevcut durumda dinin toplum hayatında görünen, hissedilen ve yaşanan bir gerçeklik olması için çaba sarf edilmesi gerekirken birilerinin, kötü misaller ile örnekler kurgulayıp kandillerin toplum hayatında varlığına bile tahammül edemeyişleri gerçekten son derece manidar ve dikkat çekici…
Son olarak şunları eklemek isteriz. Bu gecelerde yapılabilecek ibadetlerin sayıya bağlanmasının doğru olmadığını, sadece bu gece ibadet ederek öncesi ve sonrasındaki günlerde ibadetsiz bir hayatı tercih etmenin Müslüman birey için söz konusu olmayacağını farklı vesile ve yollarla topluma aktarmanın çabası içinde olalım. Ama tamamını ve en ideal olanı yapamıyoruz diye yapabildiklerimizi de terk edemeyeceğimizi kabullenelim. Zira İmam Şafiî'nin, "Sen kalbini Hak ile meşgul etmezsen orayı batıl işgal eder." Sözüyle işaret ettiği gibi, kâinatta boşluk söz konusu olmadığı için boş bıraktığımız alan çoğunlukla faydasız ve lüzumsuz ve çoğu kez de zararlı şeylerle doldurulabiliyor.
Müslümanın idealindeki hedef, "Sana yakîn gelinceye kadar Rabbine ibadete devam et!" (Hicr, 99) ayetinde ifade edilen ölüm gelinceye kadar, hayatta olduğu sürece Allah'a güzel kulluk!.. Kandiller de mübarek günler de bayramlar da dahil olmak üzere…
Sağlık ve afiyetle nice böylesi günlere ve gecelere…
Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Dilekçelerin geri dönmediği bir gecedir, bu gece… (27.03.2021)
- İstanbul Sözleşmesi feshedildi, gözler Ankara Mutabakatı’nda… (22.03.2021)
- 106 yıl önce bugün… (18.03.2021)
- Yeni bir mükerrem aya, Şa’ban-ı Şerif’e girerken… (15.03.2021)
- Bir ayı geride bırakırken… (12.03.2021)
- Her Mi’râc kandili, ahdimizi yenilemek imkanı sunar bizlere… (10.03.2021)
- “İnna lillah ve inna ileyhi raciun” cümlesindeki derin manalar… (05.03.2021)
- Zorluklara dayanmanın yolları… (01.03.2021)