Beyrut’ta elense Ankara’da tokat!
Cephede ve cephe gerisinde inanılmaz hadiseler yaşanıyor. Suriye'de askeri cephede bir hafta içinde inanılmaz hareketlenme ve olaylar yaşandı ve 'oyunun kuralları değişiyor mu?' sorularının ortaya atılmasına neden oldu. Sözgelimi, Türk helikopteri ile birlikte Rus ve İsrail uçakları aynı zaman dilimi içinde düştüler veya düşürüldüler. Aynı anda ABD'nin yerel müttefikleri PYD eşkıyası Afrin'de vurulmaya devam ediyordu. Diplomatik cephede de hareketlilik vardı. Neresinden başlamalı bilmiyorum.
Gariplikler dizisinin ilk halkalarından birisi, Başbakan Binali Yıldırım'ın Almanya gezisinde yaşandı. İncili kaftan hikayesinde olduğu gibi PKK yandaşı gazeteci kılığındaki soytarının birisi elinde ilgisiz fotoğraflarla Başbakan Binali Yıldırım'ı ters köşeye yatırmaya ve zor durumda bırakmaya çalıştı. Bu olayda ikinci Deniz Yücel vakası veya rezaleti ve skandalı yaşanmıştır. Başbakan Binali Yıldırım ile Angela Merkel basın toplantısında araya giren gazeteci görünümlü soytarının kim olduğu da belli oldu. Toplantı esnasında Afrin'den olmayan eski fotoğrafları Afrin'denmiş gibi göstererek kara propaganda yapmaya çalışan sözde gazetecinin Armanc Agid Nerweyi olduğu anlaşıldı. Kara mizahı aratmayan bu durum Batı'nın üzerine titizlendiği veya göklere çıkardığı basın özgürlüğünü nasıl ayaklar altına aldığını resmediyor. Yücelttiği şeyi bu şekilde rezil ediyor. Adam basın toplantısını mitinge/faşinge çeviriyor. Faşingde gösteri yapması gereken adam gösteri yerini şaşırarak başbakanların basın toplantısında sanatını icra ediyor. Bir de basın özgürlüğünden bahsediyor ve Deniz Yücel gibilerinin davasının takipçisi oluyorlar. Serbest kalmasını istedikleri Deniz Yücel de Batı'nın palyaçolardan birisi. Binali Yıldırım, Armanc Agid Nerweyi yerin dibine sokarken ve rezil ederken Deniz Yücel'i de aynı şekilde iki yıl önce Ahmet Davutoğlu rezil etmiştir. Adamlar rezilliğe doymuyor.
Deniz Yücel de böyle bir münasebette münasebetsizlik ve zevzeklik yapmış ve Ahmet Davutoğlu'ndan hak ettiği dersi almıştı. Bundan iki sene evvel yine Şubat ayında ( 7/8 Şubat 2016) gazeteci kılığına bürünmüş Deniz Yücel, Ahmet Davutoğlu'nun huzurunda Türkiye'yi Alman Başbakanı Merkel'e şikayet etme densizliğini göstermiş ve Türkiye hakkında aşağılayıcı ifadeler kullanmıştı. Dönemin Başbakanı Davutoğlu Die Welt muhabiri Deniz Yücel'i tersleyerek 'soru sormak yerine, odadaki 3. Başbakan gibi yorumlar yaptığını' hatırlatmıştı. Davutoğlu ayrıca basın özgürlüğü sıralamasında Türkiye'nin 195. sırada olduğunu söyleyen muhabire coğrafya dersi de verdi: 193 ülkenin bulunduğu dünyada Türkiye nasıl oluyor da 195. sırada olabiliyor? Batılılar bu türlü palyaçolarıyla kendilerine güldürüyorlar. Deniz Yücel'den, Armanc Agid Nerweyi hiç uslandıkları da vaki değil! Rezil oldukça tüy dikiyorlar! Hevesi kalmasın diye aynı şekilde son günlerde Salih Müslim'i de Brüksel'de ağırladılar. Galiba basın özgürlüğünü karnaval özgürlüğüyle karıştırıyorlar!
Trump'ın kabinesi de Kaddafi'nin kabinesini veya bakanlarından hiç geri kalmıyor. Kaddafi'nin vakıadan kopuk işe yaramaz bakanları vaktiyle çölün ortasında yalnızlıktan, can sıkıntısından yarenlik edecek adamlar ararlardı. Bulduklarında da sohbeti uzatmanın, alıkoymanın bir yolunu bulurlardı. Trump'ın ya da başkanın bütün adamlarının, söylediklerini kulakları duyuyor mu acaba? Veya insan onların söylediklerini duyunca kulaklarına inanamıyor. James Mattis NATO toplantıları için bulunduğu Avrupa'da basının karşısına geçmiş önce PYD mensuplarının Afrin'e odaklanmak zorunda kaldıklarını ve enerjilerini bu bölgeye teksif etmek ve bloke etmek zorunda kaldıklarını söylemişti. Ardından da Savunma Bakanı Nurettin Canikli ile görüşmesinde skandal soyutunda laflar etmiş ve 'PKK ile PYD'yi ayrıştıralım, sonra da çarpıştıralım' demiştir. Sadece bunun nasıl olacağını söyleyememiştir. Şaka gibi adamlar! Daha önce de PYD unsurlarından müteşekkil 30 bin kişilik bir sınır ordusu kurmaktan bahseden Amerikalılar aniden Türkiye'ye 30 km derinlikte bir güvenli bölge inşasını teklif etmeye başlamışlardı. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu dedikleri gibi önce sınır bölgesini YPG'ye teslim etmekten söz ediyorsunuz ardından da hiçbir şey olmamış gibi onlara karşı 30 km'lik derinlikte bir güvenlik hattı oluşturulmasını teklif ediyorsunuz. Bu iki zıt teklif arasında zaman mesafesi de bulunmuyor! Umarız bunların birbiriyle çeliştiğini fark edecek kadar akılları başlarındadır!
James Mattis'ın PKK ile YPG'yi nasıl kafa kafaya tokuşturacağını doğrusu biz de merak ediyoruz. Ama seviye hiç bu kadar düşmemiş ve yerlerde sürünmüyordu.
Diplomatik gariplikler zincirinden birisi de Dışişleri Bakanı Rex Tillerson'ın beş günlük bölge ziyareti çerçevesinde yaşananlar oldu. Ötekilerde iyi karşılanmış olmalıdır ama ziyaretinin Lübnan ve Türkiye ayakları pürüzlü geçti. Lübnan'da namına ve şanına yakışır bir 'hoş amedi' yapılmadı. İsrail'in Oğuz Çevikkol'a karşı yaptığı alçak koltuk skandalına benzer biçimde bakanı boş masada beklettiler. Ne Cumhurbaşkanı Michael Aoun ne de Damadı Dışişleri Bakanı Cibran Bassil karşıladı. Tam tersine bir aşağılama seramonisi uygulandı.
ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson'ın Cumhurbaşkanı Michael Aoun tarafından ağırlanmasını izlemek için televizyonun karşısına geçen Lübnanlılar, şaşkınlıktan neredeyse küçük dillerini yutuyorlardı; başkanlık sarayına kimse tarafından karşılanmadan giriş yapan Tillerson'ı bir odada bekler vaziyette gördüler. Tillerson'ın karşısındaki boş koltuğun tarafında bir bardak su dururken ABD'li bakana su bile verilmemiş olması dikkat çekti.
Esasında bu soğuk duş ya da istiskal edilme tavırları bile onların yaptıkları karşısında çok hafif kalır. Türkiye'ye gelmeden önce Lübnan'dan mesajı geldi ve hiç de iç açıcı değildi. PYD unsurlarına ağır silahlar vermediklerini ve bu yüzden toplanmasının da gerekmediğini duyurdu. Halbuki, Rakka harekatı sırasında PYD'ye verilen ağır silahların toplanacağı duyurulmuştu. Galiba artık çelişkilerini kapatmak için saptırma yoluna başvuruyorlar.
Lübnan'daki aşağılamadan sonra sosyal medya ziyaretin Türkiye ayağına odaklandı. Türkiye ile Funk arasındaki düello ve restleşmeden ve Cumhurbaşkanının Osmanlı tokadını hatırlatmasından sonra Amerikan CNN kanalı, ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson'ın Türkiye ziyaretinde "Osmanlı tokadı yeme ihtimaliyle yüz yüze" olduğunu yazdı. Kimilerinin hayal alemi daha genişti ve tercümanın bile alınmadığı toplantı odasında bire karşı iki vaziyette toplantıda Tillerson'ın muhataplarından okkalı Osmanlı tokadı yemiş olabileceği kayda geçirildi.
Mustafa Özcan
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.