Mısırlı Dr. Ahmet Lütfi Es Seyyid vaktiyle, 'fikir ihtilafı dostluğu bozmaz, dostluğa halel getirmez' mealinde bir söz söylemiştir. Kısaca ihtilaf, fikir ayrılığı dostluğu bozmaz diyor. Uğur Mumcu'nun deyimiyle bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmuşsanız bu kesin sizi uzlaşmaya değil, zıtlaşmaya götürür. 'Fikir ayrılığı dostluğu bozmaz' sözü ideal zeminde doğru ama vakıada testten geçmemiştir. Hasan el Benna, Reşid Rıza'dan aldığı ve şöhret kazandırdığı bir ifadesinde şöyle demektedir: 'İttifak ettiğimiz konularda yardımlaşırız', 'İhtilaf ettiğimiz konularda ise birbirimizi mazur görürüz.'
Şimdi de ABD, lisan-ı haliyle buna benzer bir söylem tutturmuştur: İhtilaf ittifakı bozmaz, sarsmaz! Elbette halt etmiş! Efsanevi dışişleri bakanlarından İhsan Sabri Çağlayangil'in deyimiyle CIA, ABD altımızı oyacak ama biz ses çıkarmayacağız, üstelik dost da kalacağız. Hizmette sınır olmadığına göre kuyruk sallamamızı da isterler mi acaba?
'ABD'nin anlaşmazlık dostluğu bozmaz, ittifakı zedelemez' sözünü, lafını nereden çıkardık? İşkembeden mi attık yoksa kafamızdan mı uydurduk! Kella! Zira son günlerde Amerikalı yetkililer birer ikişer bu sözü tekrarlamaya başladılar. ABD savaşlarda cephe gerilerinde askeri ve siyasi pazarlar kurarak cepheleri sattığı veya satın aldığı gibi şimdi de müttefiklerini satıyor. Artık bir yere kadar yalan ve kaypaklıklarla bunu idare edebiliyor, örte biliyor. Ama artık mızrak çuvala sığmaz oldu bu yüzden de Sarkozy gibi kediye kedi deme faslındalar. Nitekim, ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Heather Nauert, PYD'ye yekten PKK diyebildi ve geçmişte yaptığı gibi kaçamak ifadelere sığınmaktan kaçındı, son verdi. Böylece akim bir tartışmadan kurtulduk!
İşte bu noktada devreye yeni bir söylem girdi. Anlaşmazlıklar ittifakı bozmaz! Nasıl yani, nasıl bozmaz? Bunu da yine Trump İdaresinin Ulusal Güvenlik Danışmanı McMaster'dan öğreniyoruz. İbrahim Kalın ile yaptığı telefon görüşmesinde arada anlaşmazlıklar olduğunu itiraf halinde; Beyaz Saray labirentlerinde söz birliği olmadığını farklı ağızlar olduğunu da ikrar etmiştir.
Hande Yener'in Hürriyet'te yayınlanan haberine göre, McMaster muhatabı İbrahim Kalın'a aynen şunları söylemiştir: "Bazı konularda görüş ayrılığımız olabilir ama iki ülke müttefiktir." Kanlı bıçaklı olma halini görüş ayrılığına indirebiliyor! Hem her türlü haltı işleyeceksin, melaneti ve kalleşliği yapacaksın hem de ittifak kaya gibi sağlam kalacak! Nitekim, bizden öyle davranmamızı, kalleşlikleri dert etmememizi istiyorlar. Öztürk Yılmaz ÖSO konusunda rejim ve PYD namına konuşurken Gürkan Hacir adlı arkadaş da ABD namına konuşuyor ve adeta onun sözcülüğünü yapıyor. Biz ittifakı kırmışız! Kamptan ayrılıyormuşuz! Müttefik müttefiki satarsa ortada ittifak mı kalır? Onlara göre gam değil! Bunlar çaktırmadan Alparslan Kuytul gibi 'ABD'ye kafa tutacağınıza küçük kardeş PYD ile Amerikan şemsiyesi altında IŞİD'e karşı ortak olun' tavsiye ve telkini yapıyorlar.
Son sıralarda Amerikalı yetkililer koro halinde ittifak yıktıkça, kırdıkça ve bozdukça aynı nakarata başvuruyorlar. Anlaşmazlık ittifakı bozmaz! İcabında çakı gibi müttefikiz! Sözgelimi, Trump'ın Yardımcısı ve Beyaz Saray'daki en ileri düzey Haçlı neferi, Likudnik ya da Evanjelik Siyonist Mike Pence ertelenen bölge turu sırasında McMaster gibi konuştu. Bu tur sırasında Sisi ile görüştü. Kamuoyu huzurunda ve yatıştırma babından, 'Kudüs konusunda farklı tarafları temsil ediyor olsak da; bu mesele dostluğumuzu bozmaz' demiştir. Gerçekten de Sisi ile ilişkileri tek bozacak nokta onun iktidarına ilişmektir, iktidarını sorgulamaktır! O yoksa ötekiler sorun değil. O da sonuçta Arap Siyonistlerden. Mike Pence ile tek farkı; birisinin Amerikan diğerinin de Mısır Siyonisti olmasıdır. Tabii ki Arap olan bir yanı varsa ya da kaldıysa!
Mike Pence'in bu ön açan sözlerinden sonra Sisi ne desin o da 'uydum cemaate' diyerekten Kudüs meselesinin arayı açmayacağını ve ittifakı bozmayacağını ikrar etmiştir. Zaten Amerikan Elçiliğini Kudüs'e taşıma kararı ve bunun ilanı başta Sisi olmak üzere Arap liderleriyle görüşülmüştür. Yani danışıklı döğüş kabilinden bir olay.
Kudüs meselesinden dolayı Ürdün, İsrail'e, Riyad'a kafa tutar gibi oldu ama gerisini getiremedi. Abbas da 'şamar oğlanına döndük' dese de sonuçta yelkenleri indirdi. Şimdi Ürdün Yönetimi Trump başkanlığında Amerikan yönetiminin, Abbas'ın önceki tavrının hilafına uygun bir arabulucu olduğunu teslim etmiştir. Açıkça İsrail'i kayırmasına rağmen Ürdün rejimi şimdi ABD'yi adil veya uygun bir arabulucu olarak tanımlıyor. ABD arabulucu ise arabozucu kim? Mahmut Abbas da sözlerinin mürekkebi kurumadan İsrail ile güvenlik koordinasyonuna devam edeceklerini söyledi. Eski pozisyonuna geri döndü. Böylece kendisine bir şaplak veya şamar atılmasına daha razı olmuş oldu. Bu tür Arap rejimleri veya idareleri varken ittifaklar hiç sarsılmaz! Zira bunun adı her ne kadar ittifak veya dostluk ise de esasında tek yanlı bağımlılık halini aksettiriyor. Arapların ne hayır diyecek halleri ne de mecalleri var.
Bu yüzden de Mike Pence Kahire'den sonraki duraklarından Ürdün'de Kral İkinci Abdullah'a da aynısını fısıldamıştır. Kudüs meselesi aramızı bozamaz! Kudüs bile arayı bozamazsa ne bozar acaba? Arapların öyle bir kutsalı kalmadığına göre arayı başka ne bozabilir ki?
Lisan-ı haliyle bize Arap liderlerinin kaypak tutumunu tavsiye eden Gürkan Hacir'e göre de galiba Türkiye'nin tavrı şu olmalıdır: Güneyimizi kapat ve orada bir PKK devleti kur! Ne istersen yap helalimizsin, dostumuzsun, ebedi müttefikimizsin!
Galiba HalkTV Hacir'e ismine müsemma bir şekilde hacr ( tasarruf tedbiri veya konuşmama tedbiri) koymuş. Ya da neyse bu kanalla ilişkilerini kesmiş!
Filistinli liderlerden Salah Halef (Ebu İyad)'in dediği gibi Arap cephesinde ihanet artık bakış açısı, görüş farklılığı haline gelmiştir. Dolayısıyla ABD de ihaneti bize bakış açısı, görüş açısı, fikir ihtilafı olarak yutturuyor! Cephede üzerimize PYD'yi salarken cephe gerisinde de yandaşları üzerinden bizimle simyasal savaş yürütüyor! Kur'an ifadesiyle aramızda onları dinleyenler var (semmauna lehum).