Arama

Mustafa Özcan
Ocak 24, 2018
ABD’nin karın ağrısı

ABD'nin karın ağrısı tuttu ne yapacağını ne edeceğini kestiremiyor, bilemiyor. Dünyaya dürbünün tersinden baktığından dolayı görüş mesafesi daralmıştır ve bu yüzden şamar üzerine şamar yiyor. İsrail basını Trump idaresini Türkiye üzerine kışkırtıyor. Kullandığı argüman da genellikle Zeytin Dalı harekatıyla şamar yemesi ve heybetinin sarsılması. Bu gazeteler, Trump idaresinin şamar oğlanına döndüğünü ve Trump'ın ilk savaşını Türklerle yaşadığını, tattığını yazıyorlar. Başlıklardan birisi aynen şöyle; 'Türkiye cepheden ABD'ye saldırıyor (Trump's first war? Turkey declares a military frontline against America)' İsrail'in deneyimle analizcilerinden Zvi Bar'el de ( Analysis With Turkish Military Invasion, the Americans Are Once Again Trapped in Syria/ Zvi Bar'el Jan 23, 2018 6:04 PM) başlıklı makalesinde ABD'nin Suriye'de yeni bir şamar yediğini kaydediyor. Burada keza Zeytin Dalı hareketi bir işgal olarak veya işgal girişimi olarak yansıtılıyor. Bu anlamda İsrail basını ile İran basını kardeş gibi davranıyorlar. İsrail basınının şamar/tokat benzetmesi doğru ama kabahat kimin? Mahmut Abbas'ın deyimiyle Filistin'e şaplak üstüne şaplak atan yani şamar üzerine şamar vuran ABD büyütüp beslediği PYD teröristlerinin üzerinden Suriye'de de bizden şamar yiyor. Bunun garipsenecek yanı neresi? Pakistan ve Filistin'i şamar oğlanına çeviren ve sıraya dizen ABD yönetimleri ilk kez bölgeden yükselen hayır diyen bir ses ve tavırla karşılaşıyorlar. Zeytin Dalı ABD'nin ipliğini pazara çıkarttı. Ne yapalım yani? Kendi düşen ağlamaz.

Amerikan sözcüleri PKK'nın peşine takılmış gidiyorlar. Onun dilinden medet umuyorlar. Zira akılları başlarında değil. Geçtiğimiz günlerde El Hades Kanalında ekranlardan karşılaştığımız kamışlılı bir PYD üyesi Skype üzerinden canlı yayına bağlandı ve Türkiye'nin, istikrar kazanmış olan Afrin'de istikrarı baltaladığını, bozduğunu söyledi. ABD yetkilileri de onların sözlerini, argümanlarını tekrarlayarak hem komik ve mantıksız duruma düşüyor hem de teröristlerin sözcüsü gibi davranıyor. Asya ziyareti sırasında konuşan Mattis, El Hades'e konuşan PYD' sözcüsünün dilini paylaşıyor "Afrin'deki şiddet olayları, Suriye'nin nispi surette istikrarla tanışan bölgesi Afrin'de istikrarı bozuyor. IŞİD'i yenilgiye uğratmaya yönelik uluslararası çabalardan dikkatleri dağıtıyor. Bu durum, IŞİD ve El Kaide tarafından kullanılabilir." Mattis, "Türkiye'yi, askeri adımlarında ve açıklamalarında itidal göstermeye ve operasyonlarının boyut ve süre açısından sınırlı tutmaya çağırıyoruz" ifadesini de kullanıyor. Daha önce de bu çevreler AB ile birlikte, PKK unsurları karşısında Sur'da orantılı güç kullanmamızı salık vermişlerdi. Bunlara yakışan sıfat, 'terörist seviciler' olsa gerek!

Engelleyemeyince yönlendiriyorlar. Aynı nakarata Trump'ın Evanjelik sözcüsü Sarah Sanders de ortak oldu, destek verdi. Afrin'de şiddetin artırılmasının, Suriye'nin görece olarak istikrarlı bölgesine zarar vereceğini belirten Sanders sözlerini şöyle sürdürmüştür, "Şiddetin artması aynı zamanda IŞİD'i kalıcı olarak yenmeye yönelik uluslararası çabalarda dikkat dağılmasına yol açar. IŞİD ve El Kaide'ye, yeniden güvenli bölge canlanma konusunda sömürüye açık bir ortam yaratır. İnsani krizlerin giderilmesi çabalarını da riske sokar." İstikrar için illa da PYD şart demek ki? Türkiye'ye 'askeri eylem ve söylemleri kısıtlama' çağrısı yapan endişeli Sarah Sanders, "Türkiye'yi, operasyonların alan ve süresinin sınırlı tutmaya ve ayrıca insani yardımların sürdürülebiliyor olduğundan emin olmaya, sivil kayıplarından kaçınmaya teşvik ediyoruz. Esat'ın zalim rejiminin Afrin'e dönemeyeceğinden emin olmak istiyoruz. Suriye'deki iç savaşın sona ermesi için diplomatik olarak çalışmaya devam edeceğiz" diye konuşuyor.

Açıklamaları biraz analiz edecek olursak bu yetkililer ve sözcüler ne demek istiyorlar? Irak'ı işgal ederek bölgedeki istikrarı ABD bozmadı mı? Keza 11 Eylül sürecinde, Walker Bush döneminde 'bu kadar istikrar fazla, artık bizi bıktırdı' diyerek Condoleezza Rice tarafından yaratıcı kaos doktrini ortaya atılmadı mı, üretilmedi mi? Hangi istikrar ve neyin istikrarı? Önce ABD kirlettiklerini temizlesin? Keza eğer terör örgütü istikrar temin ediyor ve sağlıyorsa IŞİD'in ne günahı vardı? Rakka'da istikrarı yakalamıştı, sağlamıştı bile! Onun sağladığı istikrarı ABD ile terörün öbür yüzü PYD bozmadı mı? ABD'ye gelince terörist, terörist olmuyor ya da istikrar tanımı dost veya düşman safına göre değişiyor.

Hata üzerine hata yapan ABD hazımsızlığından ne yapacağını bilemiyor. Böyle abuk sabuk açıklamalardan medet umuyor. Karın ağrısı çekiyor. Bozuk plak gibi hep aynı nakaratı tekrarlıyor.

1991 yılında Saddam ile George Bush arasında atışma ve söz düellosu yaşanıyordu. Bunun fasılları uzadığı için herkes iki tarafın da blöf yaptığına inanıyordu. Hâlbuki savaşı kızıştırıyorlarmış! Hatta Türk basını ve yazarları arasında savaş çıkacak mı çıkmayacak mı diye iddialaşma oldu. Mehmet Ali Birand gibi usta kalemler bile gürleyip duran ama yağmayan atışmalara bakarak bunun bir muvazaa olduğunu ve savaş çıkmayacağını söylüyorlardı. Tek bunun tersini söyleyen Hüseyin Gülerce oldu ve yüzde 99 nispetinde savaş çıkacağını yazdı. Hazırlıklara bakarak bunun dönüşü olmadığını aksi takdirde ABD ve bizzat Bush'un imajının riske gireceğini yazıyordu. Haklı çıktı.

Türkiye'nin Afrin harekâtı da biraz böyle oldu ve 1991 yılındaki tartışmaları hatırlattı. Türkiye'nin birkaç yıldan beri Afrin üzerine odaklandığı halde harekete geçmediğini ve uluslararası havanın da olumsuz oluğunu gören Suriyeli emekli askeri kurmaylardan Ahmet Rahhal Bey gibiler Türkiye'nin Afrin'in üzerine gideceğine pek ihtimal vermiyordu. Havayı kokluyor ve bu sonuca varıyorlardı. ABD'den uyarı üzerine uyarı geliyor adeta ABD kükrüyor ve ' teröristimi sana yedirmem' şeklinde tavırlar sergiliyordu. Türkiye ise bu hareketle birlikte bir kez daha bağımsızlığını tescil etmiştir. Dosta güven ve düşmana caydırıcılık telkin ettik. Aksi halde dik duruşumuzu bir kez daha kaybetmiş olacaktık.

Elbette bundan sonrası kolay değil. Siyasi ve askeri olarak çelme atmak, yolumuzdan döndürmek isteyenler olacaktır. Nitekim NATO'dan 'dostumuz' olan ABD gibi Fransa da bizi yarı yolda durdurmak istiyor. Bunlar, görev yapmıyor görev kırıyorlar. Elbette onlara aldırmamak lazım. Zaten sınırlı ve sorumlu bir hedefimiz var. Bunu tamamlayamazsak ileride gerektiğinde hamle yapamayız ve hamle kabiliyetimizi kaybederiz. Hareket etmezseniz, edilgen olursunuz. Hareket eder ve inisiyatif alırsanız katalizör olursunuz; bu sefer de başkaları sizin peşinize düşer. Nitekim daha önce bizim kendisine yaptığımız teklifi şimdi ABD kendisi bize yapıyor. " Gelin güvenli bölge oluşturalım' diye Obama idaresine yalvardık ve dilimizde tüy bitti. Bu yapılsaydı ne IŞİD türer, genişler ne de PYD belası palazlanırdı. Obama ise ne dedi? Bunun maliyeti yüksek olur. Eften püften bahanelerle bizi geri çevirdi sonra işi PYD ile pişirdi ve üstelik onları eğitmek için sahaya asker de sevk etti. Hazır kıta vaziyette bekleyen Türk Silahlı Kuvvetlerini bypass ederek terör örgütüyle ilişkiye girdi. Tehditlerle bizi yıldıramayanlar şimdi miadı geçmiş tekliflerle bizi oyalamaya ve önümüzü kesmeye çalışıyorlar.

Kısaca ABD çırpındıkça batıyor.

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN