Hizb-i İran’ın çöküşü
Hizb-i İran, Şii hilali olarak anılan bölgede kesin bir çöküş aşamasına girdi. Bundan sonra iflah olmaz. Suriye, Irak ve Yemen'de zafer kazandığını hissettiği anda tablo tersine döndü. Çöküş havasına girdi. Hadiste ifade edildiği gibi son anda talihi ters döndü. 'Fesabaka aliyhi'l kitab' yani kaderi önüne geçti. Hizipçi, partizan ve taraftar anlamına geliyor. Bunun İslami literatürde karşılığı ise Şii demektir. Şii aynı zamanda partizan anlamına gelmektedir. Hizb-i İran terkibi ise İran'ın arka bagajı, İran dışında İran'a bağlı unsurlar anlamına geliyor. Günümüzde ete kemiğe bürünen sekterizmin diğer adıdır. Hizb-i İran tabiri Hizb-i Fransa'dan mülhemdir ve Cezayir'de Fransız kalıntılarını, işgal kalıntılarını tanımlamak için kullanılmıştır. Maalesef İran, sekteristler/mezhepçiler diye genellikle kendi mezhepçilik anlayışına, propagandist ve dailerine karşı çıkanları kastetmektedir. Çifte kavrulmuş bir biçimde hem mezhepçilik yapıyor, hem de mezhepçilik yaptığını söyleyenleri de mezhepçilikle suçluyordu.
El Kuds el Arabi gazetesinde bir haber dikkatimi çekti. Bu anlattıklarımızı tamamlıyor, somutlaştırıyor. 2014 ve 2015 yılındaki gibi Sünniler özellikle Basra ve civarında Şii beldelerde yoğunlaşan kitle hareketlerine katılmıyorlar. Buna dair iki neden sıralanıyor. Bunlardan birisi, Sünnilerin siyasi olarak sahipsiz ve merciden yoksun oluşları. Dağıtılmış ve sindirilmiş vaziyetteler. İkinci olarak, Sünni kitlelerin Şiilerin hilafına terörle yaftalanmaktan ve suçlanmaktan korkuyor olmalarıdır (http://www.alquds.co.uk/?p=980859). IŞİD yaftası, şablonu hazır. Bu ne anlama geliyor: Bunun anlamı şu, bölgede ve dünyada terör odağı olan ülke ve kurumlar aynı zamanda terör yaftalaması, suçlamasının da tek mercii ve tekeli durumundadırlar. Kısaca bölgede terörle mücadele tekelini İran ile İsrail elinde tutuyor! Terörizmi tanımlama ve belirleme hakkı sadece onlara ait. Bunu nasıl başarıyorlar? Hançere güçleri, bir de pişkinlik avantajıyla! Terörü tanımlama konusunda tek merciler ve tekeller. Bunun için baskı altında olduğu halde Sünni kitleler kıpırdayamıyor ve Şiilerle bile ortak hareket edemiyor.
Nitekim İran baştan beri Suriye'nin içişlerine karıştığı gibi Esat rejimine karşı çıkanları da terörist yaftasıyla etkisiz hale getirmektedir. Bu durumda vaktiyle Şah'a karşı çıkan Humeyni ve avenesi, zümresi de aynı yaftayı hak etmiyor mu? Hatta günümüzde yaşasa ve günümüzün kavramlarıyla konuşsaydı Firavun II. Ramses de Hazreti Musa ve takipçileri için aynı yaftayı, terörist yaftasını kullanmaz mıydı?
İran ile İsrail ne yazık ki suçlama tekelini elinde tutuyorlar. Azgınlıkta sınır tanımıyorlar. Bununla birlikte Şii kitleler intibaha gelmeye başladı. Bunun nedenlerinden birisi gençlerin kutuplaşma ve kutuplaştırma zemininden, atmosferinden uzak olmaları. Onların gündemleri farklı. Mezhepçilik tesirlerine fazla maruz kalmadıkları için de üzerlerine tortusu ve izleri sinmiş değil. İkinci olarak, geniş Şii kesimlerin Sünni düşmanlığı üzerinden iğfal edildiklerinin, istismar edildiklerinin farkına varmaları. Bu nedenle de İranlı Şiiiler Şah, Iraklı Şiiler ise Saddam lehine sloganlar atıyorlar! Demek ki gelen gideni aratıyor. Şii kitleler mezhepçilik istismarı üzerinden yağmalandıklarının farkına vardılar. Kimi teyit edilmemiş bilgilere göre, Hizb-i İran'ın Irak'a maliyeti ve kaçırdığı servetin tutarı 800 milyar dolar civarında. Hayali gelebilir ama asla öyle değil. Bu rakam dudak uçuklatsa bile Irak'ın serveti ve çarçur edilen imkanlarıyla kıyaslandığında devede kulak kalır. Birkaç yıl evvel Suudi Arabistan'ın yıllık petrol ihracatından elde ettiği gelirin 350 milyar dolar olduğu hatırlanırsa Irak'ın gelirlerine dair bir fikir edinilebilir. Kürt bölgesinde de yolsuzluklara rağmen ümranda bir gelişme kaydedildi. Şii bölgelerinde ise devlet hizmetlerinde geriye gitme var ama bir arpa boyu ilerleme yok. Halbuki aslan payı merkezi hükümetin! Bu demektir ki, büyük alan büyük götürüyor!
Bu nedenle Şii kitleler mezhepçilik cenderesinin en büyük mağdurunun Sünni kitlelerle birlikte kendilerinin olduğunun farkına vardılar. Hem yakıtı hem de mağdurları. İşte burada Hizb-i İran'ın rolü açığa çıkmış oldu. Bu tezgahın ardında başka kim olabilir? Günümüzde Humeyni devrimi olmasaydı Iraklı Şiiler ne mezhepçilik gerilimi yaşayacak, ne de mezhep adına bu kadar soyguna maruz kalacaklardı.
Hizb-i İran bütün bölgede çöküşe geçti. Suriye'de dayıoğlu Rami Mahluf'un gazetesi el Vatan Hamaney'in danışmanı Ali Ekber Velayeti'nin ağzının payını verdi. Suriye rejimini biz kurtardık yeklindeki böbürlenmeler üzerine Vatan gazetesi açık bir biçimde İran'ı hedef aldı ve yakasından düşmesi gerektiğini yazdı. 15 Temmuz (2018) tarihli makalesinde Firas Aziz Ali Ekber Velayeti'nin ifadelerinde çelişkiye düştüğünü ve abartılı ifadeler kullandığını yazıyor. Yaka silkiyor. İsrail ile Rusya üzerinden Tahran ile Şam arasında çatlaklar oluşmaya başladı.
Lübnan halkı da molla rejiminin uzantılarından ve Hizbullah yaftası altında Hizb-i İran'ın ülke üzerinde boza pişirmesinden bıktı usandı. Lübnan'daki kitlelerin bıkkınlığı bizde münferit bir hadiseyi çağrıştırdı. Şişli'de oğlunu uyuşturucu cenderesinde bulan bir anne takip sonucu oğlunu torbacı olarak tabir edilen uyuşturucu satıcısıyla pazarlık halinde bulur ve torbacının peşine düşer. Canına tak demiştir. Elindeki iki bıçakla saldırır ve satıcıyı yaralar. Dinçer Dilek isimli görgü tanığı olay anını şöyle tasvir ediyor: "Çocuğumu zehirledi, başka annelerin çocuklarını zehirlemesin. Ben yandım başkaları da yanmasın" diye ağlıyordu.
Daha geniş ölçekte böyle bir olay Lübnan'da yaşandı. Yıllar yılı Lübnan'da uyuşturucu baronlarına arka çıkan, kol kanat geren, yakalanıp adalete teslim edilmelerinin önüne geçen Hizbullah kitlelerin öfkesine ve tepkisine maruz kaldı. Baalbek ve civarı Esatçıların ve Hizbullah'ın kalesi olarak biliniyor. Buna rağmen halk Hizbullah bayraklarını yakarak uyuşturucu baronlarıyla ilişkisini telin ediyor. Şii beldesinin sakinleri Hizb-i İran veya Şii örgütün bayraklarını kalesinde ateşe veriyorlar! Hizbullah Lübnan'da uyuşturucu kartellerinin en büyük siyasi ve askeri hamisi (https://twitter.com/ rahhalahmad06/status/1021782148104286208). Şebbiha denilen Suriye rejiminin karanlık yüzü de Hizbullah'ın Suriyeli ortakları olarak biliniyor ve bu alanda kök ve nam salmışlardı.
Dananın kuyruğu Irak'ta koptu ve Şii kitleler Şii sekterizmine başkaldırdılar. Tepkiler kitle hareketine dönüştü. Aynen İran'daki gibi. Haşim Agacari gibi molla tasallutuna karşı çıkan aydınlar baharın tek çiçekleriydi şimdi ise bu çiçekler bahar oldu ve 'Acem Baharı' olarak anılır hale geldi. Mezhepçilik istismarı yıkılıyor. Şii kitleler vesayete başkaldırıyor ve reşit olduklarını ilan ediyorlar. 'Ruhbana, mollaya değil bürhana tabiyiz' diyorlar. Basra'daki halkın tepkisi neyse esasında 27 Aralık 2017 tarihinde Meşhed'tde kopan içtimai fırtına da İran halkının tepkisi oydu. Halkı aynı amiller, muharrikler harekete geçiriyor. Din, masumiyet karinesi olmaktan çıkmış birilerinin sermayesi haline gelmişti. Din dokunulmazlık zırhına bürünmüş bazı kurumların siyasi, içtimai ve ticari sermayesi olmuştu.
Kitleler Hizb-i İran veya veliyyi fakihin orada burada faaliyet gösteren partizanlarına ve milislerine karşı kazan kaldırıyorlar. Bu kitle tepkileri üzerine ölenler oldu. Su yok, elektrik yok, devlet hazinesi tam takır ve ötesinde karanlık tünelde umut ışığı yok. Kum ve Tahran'daki mollalar sadece halkın parasını değil aynı zamanda umutlarını da gasp ettiler, çaldılar. Irak'ı kimin yönettiği belli değil. Otoriteyi kim temsil ediyor? Bu nedenle de Mukteda Sadr gibiler milli bir uzlaşma teklif ediyor ve onun ötesinde kendisi de bir zamanlar milis şefi olmasına rağmen milislerin lağvını istiyor.
Irak halkı normalleşme istiyor ve diğer ülke halkları gibi altyapı hizmetlerinden yararlanmak istiyor. Lakin İran adına hareket eden bu soyguncu ve 'mezhep asalağı zümre' başta kaldığı müddetçe buna ulaşmanın imkanı yok. İran halkının tanısı yerinde. Tedaviye de başlamak gerekiyor. Nereden başlamak gerekiyor, sorusunun tek cevabı var. O da şudur: Irak'ta yuvalanmış, devlet dairelerine çöreklenmiş, milisler sıfatıyla dehlizlere tünemiş Hizb-i İran'ın nüfuzunu kırmak, bendelerinden kurtulmak. Irak'ı bütün işgal çeşitlerinden kurtararak yeniden kurmak.
Mustafa Özcan
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- İsrail’in gözü Kırım’da (23.07.2018)
- İsrail resmen saçmaladı (20.07.2018)
- Berbat ikilinin ortaklığı (18.07.2018)
- Churchill koltuğunda Trump! (16.07.2018)
- Rufailer mi karıştı yoksa İngiliz derin devleti mi? (13.07.2018)
- ‘Tanrı’nın yanılgısını düzeltmek’ (11.07.2018)
- Sudeys ile Havali modelleri (09.07.2018)
- ‘Durun! Siz, kardeşsiniz!’ (06.07.2018)