Arama

Mustafa Özcan
Temmuz 13, 2018
Rufailer mi karıştı yoksa İngiliz derin devleti mi?

Yaşam tarzları, biçimleri itibarıyla komün hayatını, ötesinde Hasan Sabbah ve Fedailerini çağrıştıran Adnan Oktar grubu 'akla zarar, aklı ve dini zevke kurban etmiş' bir topluluk olarak nasıl oldu da dünyanın ilgi odağı olabildi? Bir sır olmalı. Oktar Babuna, Adnan Oktar'ın temsilcisi sıfatıyla Netanyahu'nun başbakanlık konutundan veya bürosundan çıkmıyordu! Çat kapı Netanyahu'nun bürosuna dalabiliyordu. Her taraftan kan damlarken burada dünyanın gidişatına dair gayet pozitif mesajlar veriyorlardı. Kendileri romantizmden kaçınsalar da Pollyannacılık oynuyorlardı. İsrail Savunma Bakanı Avigdor Lieberman, 'Mesih gelecek dertler bitecek' derken Oktar da vakıadan sıyırmış vaziyette lisan-ı haliyle 'Lieberman bana işaret ediyor, işte ben geldim, dertler bitti' diyor.

Sahi nasıl dünyanın ilgi odağı oldular? Olsa olsa görüntü ve iddialarıyla İslam'ı tezyif etmeleri ve Semitizm muhabbetleri veya Yahudi sevgileri bu alakanın kaynağı olabilir. Bir bakıyorsunuz, her kitabın ince elekten geçirildiği Vehhabi mantığıyla steril bir ortamda Kabe etrafında kitapçılarda kitapları satılıyor. Demek ki gizli bir el Hicaz topraklarında dahi onu koruyor, kolluyor. Öbür tarafta Pentagon'da Müslüman subaylara Evrim ve Tekamül nazariyesinin sakıncasını anlatıyorlar. Darvinizmle mücadeleyi öğretiyorlar! Herkese güzel ahlak üzerinden Yahudi'yi sevdiriyorlar! Zıtları ahlak üzerinden cem ederek kardeş yapıyorlar ve Mesih'in gelişine hazırlıyorlar. Besbelli ki Adnan Oktar gökten nüzül edecek ve ikinci defa gelecek Hristiyan veya Müslümanların beklentisini uygun Mesih'e değil Yahudi anlayışına göre bir Mesih'e inanmaktadır. Kendisini Mesih biliyorsa anne ve babasını nasıl izah edecek? Bu durumda, karşımızda ikinci bir Sabetay Sevi karaltısı var demektir.

Meselenin ilginçliklerinden birisi de bütün zıtları kendinde toplamasıdır. Değerler bazında da ülkeler bazında da böyle. Çıplaklık, Mehdilik vesaire. İslam birliğini siyasi değil ahlaki zeminde bir birlik şeklinde tasarlıyordu. Nasıl olacaksa! Ahlaki birlik diye bir fikir ancak onun gibi birisinden sadır olabilir. Ahlaktan ne anladığı da zaten kedicikleri üzerinden zahir ve bahir olmuştur. Siyasi birlik olmayan İslam dünyasının İsrail'e herhangi bir tehdit içermesi bahis mevzuu olamaz. Oktar onun ötesinde İslam dünyasını Yahudi dünyası ile buluşturmak, el ele vermesini sağlamak istiyordu. Filistin'e hiç ilgi duyduğunu işitmedim. Belki de uzun vadeli amacı, İslam dünyasının İsrail önünde eğilmesini sağlamaktı. İsrail'in kontrolüne vermekti. En azından bunun yolunu göstermekti.

Kitaplar gibi anonim adlar altında gazete yazıları yazıyordu. Zıt eksende ülkeler, Adnan Oktar ve yazılarını kapışır hatta paylaşamaz olmuşlardı. Sözgelimi Adnan Oktar ismiyle belirli aralıklarla ve periyotlarla devrimci mollaların gazetesi Tehran Times da yazılar yazıyordu. Molla rejiminin İstanbul'daki göz ve kulakları Adnan Oktar'ı acaba tanımıyorlar mıydı? Yoksa, 'biz yazıların sadece muhtevalarına bakarız' diye kendilerini mi avutuyorlardı? Yine bu molla çırakları bu grubun İsrail basınında ve özellikle de en radikalleri olan Jerusalem Post gazetesinde de yazdıklarına agah değil miydi? Ya Suud basınında yazdıklarını ne demeli? Onu da mı görmemişlerdi? Şarku'l Avsat gazetesinde Aylin Kocaman dünya meseleleriyle alakalı makaleler kaleme alıyordu. Tehran Times, Eş Şarku'l Avsat, Jerusalem Post parmaklarına doladıkları gazeteler arasındaydı (http:// www.tehrantimes.com/news/407341/War-is-never-justified, http://www.star.com.tr/ yazar/adnan-hoca-israil-turkiyenin-dogal-muttefiki-yazi-741021/ ). İnanılmaz, ilginç ama gerçek! Demek ki, Adnan Oktar grubu hepsinin ortak böleni ya da gizli eller tarafından korunuyor ve kollanıyor olmalı.

Bu yönleriyle yine İbrani gazetecileri taklit ediyorlardı. Sözgelimi Defne Barak isimli meşhur bayan bir gazeteci var. Bu hanımefendi hem eş Şarku'l Avsat gazetesine haberler hazırlıyor hem de part time (zaman zaman) Hürriyet gazetesinde de boy gösteriyordu. Adnan Oktar ve grubu ustalarından öğrendiklerini bu şekilde uyguluyorlardı. Esasında Defne Barak kediciklerden birisi olmaya namzet bir bayan görüntüsü vermesine rağmen belki de kartlığından dolayı kriteri tutturamamış olabilir. Belki de Ertuğrul Özkök ilgilenir. Belki de başka alemin kedicikleri arasındadır. Bunun için kendisine ilişmemişlerdir. Adnan Oktar ve çevresindekiler bu kadar zulüm altında inleyen dünyayı toz pembe göstermek ve Kenan Paşa'nın yaptığı gibi Dev Genç'ten sev genç üretmek istiyorlardı.

İnşallah maşallah diyerekten kutsi kavramları ayağa düşürdüler. Sanki İslam'la alay etmek ve küçük düşürmek için kurgulanmış, tutulmuş, bindirilmiş bir kıta veya konu mankeni bir topluluk idiler. Bir zamanlar da tersinden Aczmendiler grubu vardı. Bunlar da ilham kaynaklarının Risale-i Nur olduğunu söylüyorlardı! Bir yönüyle Adnan Oktar ve kültü İslam'ı ve Müslümanları karikatürize eden IŞİD tarzı hareketlerin öteki yüzünü temsil ediyorlar. Ortaya çıkan bir videoda Oktar, "Bizim IŞİD'le asla mücadelemiz olmaz. IŞİD'e kurşun sıkan katildir, ahlaksızdır demiştim." diyor (https://www. yeniakit.com.tr/haber/adnan-oktar-bizim-isid-ile-asla-mucadelemiz-olmaz-491393.html ). Bunlar yıkım ekipleri. İslam binasına birisi çatısından birisi de temelinden vuruyor. Bu grup sanki İslamı karalamak için tutulmuş bir grup. Bir gazetenin ifadesiyle 'İnşaallah Maşallah demişler her haltı yemişler!" Bu gibiler yüzünden vaktiyle İbni Teymiye inşaallahı vurgulu bir makamda söylediğini ifade etmiştir.

Bu topluluğu neden İran, İsrail ile Suudi Arabistan paylaşmakta zorlanır? Üç tarafa birden verdikleri veya ifa ettikleri ortak hizmet nedir? Sebebi ezoterik yani batini olmalarındadır. Suudi Arabistan zahiri görünse de batini bir yönü olmalı. Adnan Oktar ve çevresinin selefleri Hasan Sabbah ve Fedaileri de Haçlılarla dirsek temasında idiler. Adnan Oktar da hem ABD hem de İsrail ile dirsek temasındadır. Ezoterik bir yapıda olduklarından dolayı bunlara İslami anlamda cemaat denilemez. Sapkın bir kült demek en doğrusu. Düşenin dostu olmaz misali düştükten sonra İsrail basını bile Oktarcılara sahip çıkmamış, onları 'seks/ harem cemaati' olarak yaftalamıştır.

Haaretz gazetesi çoktandır bu gruba mesafeli davranıyordu. Haklarında çok geniş bir analiz yayınlamıştı. Asaf Ronel'in imzasını taşıyan geniş analiz yazısında Oktar'ın Yehuda Glick, Meir Lau gibi azgın hahamlarla fotoğrafları yer alıyor (https://www.haaretz.com/israel-news/.premium. MAGAZINE-inside-the-muslim-sex-cult-whose-leader-is-embraced-by-israeli-figures-1.5961420 ). Asaf Ronel, hahamlar bu çarpık adamda ne buluyorlar şeklinde sorular tevcih etse de ısmarlama ya da kendiliğinden; İslamı küçük düşürücü hareketleri hahamların en önemli ilgi nedeni olmalıdır.

Kaldı ki Yehuda Glick ile bir görüşmesinde Üçüncü Mabedi birlikte inşa edeceklerini ve kuracaklarını söylemektedir. Suudi Arabistan tarafından tutuklanan Sefer Abdurrahman Havali de İsrail'in Üçüncü Mabedi Birleşik Arap Emirliklerinin sermayesiyle, parasıyla kuracağını söylüyor. Adnan Oktar grubunun da küçük bir katkısı fena mı olur? Adnan Oktar'ın grubunun yakalanması İsrail basınına ve özellikle de geçmişte makalelerinin yayınlandığı Jerusalem Post gazetesine şu başlıkla aksetmiştir: Türk seks kültü lideri taraftarlarıyla birlikte polis tarafından gözaltına alındı. Düşenin dostu olmazmış. Bakalım birlikte Mescid-i Aksa'yı yıkıp yerine Üçüncü Tapınağı kuracakları Haham Yehuda Glick 'hocasına' sahip çıkacak mı? Bu operasyon karşısında ses verecek mi? Yoksa o da mı başından savacak, kuyruğunu kısacak? Yoksa herkes gibi susmayı mı tercih edecek? Zira Adnan Oktar açısından sözün bittiği yerdeyiz. Savunulacak tarafı yok. Adeta suç makinası. Belgeli şahitli seks kültünü savunacaksa buyursunlar devamını İsrail'de getirsinler! Kaldı ki Haaretz başta olmak üzere İsrail basını, Yahudilere meftun olan Adnan Oktar'ı belki de bir zamanlar İslami toplumda güven inşa etmek için yazdığı veya yazdırdığı kitaplardan ötürü anti semit yani Yahudi aleyhtarı kabul ediyor. Çevir kazı yanmasın!

Batı'da desecration yani dini değerleri karalama diye bir tabir vardır. Adnan Oktar ve ekibi adeta bunun için kurgulanmıştır. Adnan Oktar da ömrü boyu dinle mücadele eden Enver Hoca gibi 'hoca' vasfıyla anılıyor! Bu da başka bir karalama boyutudur.

Son dönemlerde Oktar'ın süngüsü iyice düşmüş ve zaafları nedeniyle savunulamaz hale gelmiştir. Adnan Hoca vakası bana içte ve dışta onunla mukayese edilemez çapta küçük de olsa benzeri bazı vakaları hatırlattı. 1987 yılında olacaktı: Yankı dergisinde bir haber yayınlandı. Bab-ı Ali'den bir mit geçti! Gerçekten de rüzgar gibi geçmişti. Haberde, dönemin Güneş gazetesinde çalışan ve çevreye kendisini Lian Mit olarak takdim eden bir kızın vakasını anlatıyordu. Sivaslı ve bir Müslüman olmasına rağmen Babı-ı Ali'de yer tutabilmek için çakma Yahudiliğe soyunmuştu. Daha sonra bunlara çakma hahamlar eklendi. Tuncay Güney Kanada'ya firar ettikten sonra haham olmaya soyunmuştu. Belki de en iyi dokunulmazlık zırhının hahamlık olduğunu düşünmüş olmalı. 1980'liyıllarda Arz'dan Arş'a serisini yazan Hans Von Aiberg de Danimarkalı iken ihtida etmiş hem Türk hem de Müslüman olmuştu! Daha sonra bu zatın Elazığlı Bülent Ayberg olduğu ortaya çıkacaktır. Nasıl olsa dünyada Yahudilik ile soldan gelmek, dönmüş olmak veya Hristiyanlıktan gelerek Müslüman olmak revaç buluyor.

Adnan Oktar grubuna en fazla benzeyen kültlerden birisi FBI'nın kökünü kuruttuğu Davidians Tarikatıdır. Teksas'ın Waco kasabasında David Koresh isimli kişi Mesih olduğunu iddia etmiş ve çevresine bir sürü alık ve budala toplamıştı. 1993 yılında buraya FBI ajanları tarafından kanlı bir baskın düzenlenerek grup yakılarak ortadan kaldırılmıştır.

Adnan Oktar da David Koresh gibi kendisini Mehdi-Mesih sanmaktadır. Tehlikeli olduğu kadar zararlıdır da. Ahlak adına ahlaksızlığa, ahlaki dejenerasyona hizmet etmektedir. Bundan dolayı ifsadı sevenler tarafından kollanmış ve baş tacı edilmiştir. Onlara yönelik operasyon ise vicdanları rahatlatmıştır. Şimdi çokça istismar ettikleri İslam'ın yakasından düşüyorlar. İslam ve Müslümanlar bu adamın şerrinden, haklarında kötü imaj üretmesinden kurtuldular.

Adamların akli melekeleri yoksa veya çarpıksa, yine cezai ehliyetleri yoksa sorumluluğu yırtabilirler, mazur olabilirler ama toplum mazur değildir ve onlardan ve yaptıklarından sorumludur. Kurum ve kurullar vasıtasıyla vasi görevini deruhte eder. Onların sorumsuzluklarından toplum sorumludur.

Adnan Oktar bu işin arkasında İngiliz derin devletinin olduğunu söyledi. Sözlerini doğru kabul edecek olursak, bu durumda duran saat gibi İngiliz derin devleti de kırk yılın sırtında ilk defa doğru bir iş yapmış sayılabilir. İkinci olarak, Şeyh Nazım hayatta iken bir kanal ve yol bulup İngiliz derin devletine ulaşabilir, sızabilirlerdi. İhmal etmişler! Gerçekten de İngiliz derin devleti bu işle ilgilendiyse epeyce eğlenmiş olmalıdır.

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN