Malum Türkiye'de 24 Haziran 2018 seçimlerinin ertesinde milliyetçilik meselesi tartışmaların odağına oturdu. Herkes bir boyutu ve parçasıyla meseleyi ele alıyor. Ahmet İnsel de böyle yapmış. Ama sapla samanı karıştırarak… Cumhuriyet gazetesindeki köşe yazısında dindarların milliyetçilik akımından uzak olduklarını lakin milliyetçilerle birlikte Yahudi aleyhtarlığı yaptıklarını ileri sürüyor. Bu bir yakıştırmanın ötesinde dindar kesimleri belden aşağıya vurmaktan başka bir şey değil. Batı'dan öğrendiklerini bize satıyor. Halbuki, öteki nefreti Yahudilerde köklüdür, iliklerine kadar işlemiştir. Tarih bunun şahit ve örnekleriyle doludur. 'Kindar nesil böyle yetiştirilir' başlıklı yazısında Ahmet İnsel İslami kesimlerin Yahudi nefretiyle dolu ve meşbu olduklarını ileri sürüyor (http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/1013363/Kindar_nesil_boyle_yetistirilir.html). Halbuki, bizzat Yahudilerin kendileri kinle dini bir arada yoğurmuşlardır. Onun ötesinde bir nesil değil kindar nesiller yetiştirmişlerdir. Dindar Müslümanlar anti Siyonist görünseler de gerçekte Anti Semitik yani Yahudi aleyhtarı olduklarını söylüyor ve yazıyor. Bir yazımızda da ifade ettiğimiz gibi Hitler Yahudi aleyhtarı (anti semitik) iken Kudüs Müftüsü el Hac Emin el Hüseyni sadece anti Siyonisttir. Zira El Hac Emin el Hüseyni'nin bakış açısı Kur'an kaynaklıdır onun talimat ve düsturlarına göre hareket etmektedir. Meseleye sadece Kur'an penceresinden bakar. İnsanın İslam ilkeleriyle çelişmeden ve çekişmeden Yahudi aleyhtarı olması mümkün değildir. Yahudiler Kur'an'da bazı olumsuz sıfatlarla anılsalar da yine de üzerlerinde eskinin hatırası vardır. İslam, Yahudiliği sırasını savmış bir mesaj olarak telakki eder. Zaman aşımına uğramıştır. Bununla birlikte toptan olarak onları düşman kategorisine sokmaz. Burada inşai düzlem ile ihbari düzlem birbirine karıştırılmamalıdır. Yahudilerin Müslümanlarla sürtüşmelerinin ucu sonuna kadar açıktır. Kur'an bunu teyit eder. Lakin bu durum kuvveden fiile çıkmadıkça mukabele gerektirmez. Hukuki statü ile siyasi statü bu noktada ayrışır. Yahudiler ve tarih boyunca yaptıklarıyla ilgili mülahaza hanesi açık olmakla birlikte Müslümanlar toptancılık üzerinden Yahudi aleyhtarlığı yapmazlar. Siyonizm olmasaydı Yahudiler eskisi gibi İslam toplumlarıyla kaynaşmış vaziyette yollarına devam edeceklerdi. Tarihin bu diliminde Müslümanlarla Yahudilerin arasına Siyonizm ve onun saldırgan felsefesi girmiştir.
Siyonizm Yahudilerin tarih boyunca musab oldukları anti goyimism mesleğinin veya yaklaşımının tezahürlerinden birisidir. Başkalarıyla sağlıklı bir ilişki kuramamışlardır. Batı'da gettolarda yaşamışlar ve Filistin'e geldikten sonra da dışarıya kapalı getto bir devlet kurmuşlardır. Bununla birlikte hilafı mutat bir şekilde başkalarını kucaklama ve ihtiva etme etme iddiasındadırlar. Eğilimleri ise bunu beslemez. Bu ancak Kur'an ifadesiyle devenin iğne deliğinden geçmesiyle mümkündür. Ancak toptan milletler İsrail'in kölesi ve kulu olmayı kabul ederlerse bu mümkün olabilir. İsrail dini anlamda bir kast sistemi uygulamaktadır. Diğer dinler Dalitler (paryalar) mertebesinde ve mesabesindedirler. Onlar dünyanın efendileri yani adı konulmamış Brahmanlarıdırlar. İsrail'de bugün iç içe sarmal vaziyette hem ırki hem de dini kast sistemi yürürlüktedir. Dini olarak, hahamlar Brahmanları hatırlatırlar. Dünyanın efendisidirler. Herkes onlara boyun eğmelidir. İkinci kademe de ise devrik Güney Afrika'nın ırkçı Apartheid ideolojisini almışlar ve kendilerine adapte etmişlerdir. Hindular mahalli yani kendi dinleri içinde bir kast sistemini esas alır, uygularlar. Yahudiler gibi Hindular da kendilerinden olmayanları necis/murdar olarak görürler. Bununla birlikte Yahudilerin öngördükleri kast sistemi küreseldir. Zira muhayyilelerine göre onlar Allah'ın çocuklarıdır. Ötekiler ise Yahudilere hizmet için yaratılmış mahlukattır, topluluklardır. Bu nedenle de diğer milletler onlara boyun eğmezse Allah'ın lanetine ve gazabına uğrarlar. Adeta bir millet kisvesinde en sevmedikleri kimlik olan Hazreti İsa'nın yerini almışlardır.
Bu ayrımcılıkları nedeniyle Batı'da ayrıma tabi tutulmuşlar ve gettolarda yaşamaya mahkum olmuşlardır. Filistin üzerinde devlet kurunca da kurdukları devlet büyük bir gettoya benzemiştir. Çevreleriyle kaynaşma sağlayamamışlardır. Sürekli mazlum edebiyatı yapmışlardır. Zayıf iken Arapların kendilerini denize (Akdeniz) dökecekleri propagandasını işlemişler lakin ayaklarının üzerine basınca, palazlanınca da azgınlıklarını izhar etmişler ve Arapların Filistin'i terk edip Hicaz'a dönmelerini istemeye başlamışlardır. Dürbüne tersiyle bakanlar Yahudileri haklı görebilir. Bu İsra Suresinde Ekserü Nefira ifadesinin kapsamı içine girmektedir.
Yahudiler kimi Batılıları da yanlarına katarak, alarak Kur'an ışığını söndürmeye yelteniyorlar. Bernard Henri Lévy ile Sarkozy gibilerinin yaptığı başka nedir ki? Neye dayanarak Goyimlerin veya başkalarının dinine müdahale etme hakkını kendilerinde buluyorlar? Bunun tek cevabı azgınlık olabilir.
Kısaca, Ahmet İnsel İslamcı veya mukaddesatçı zümreyi Yahudi aleyhtarı göstererek ne yapmak istiyor? Veya yazdıklarının sonucu nereye varır? Yazdıklarının sonu Müslümanların Yahudiler karşısında eziklik hissetmelerine, diz çökmelerini istemeye varır. Zımni olarak onlardan özür dileme talebine varır. Müslümanlar diz çökmeyecek ve bunu yapmayacaktır. Çin Lideri Şi'nin Batı'ya seslendiği gibi sesleneceğiz. Batı kültüründe olduğu gibi sağımıza vurana sol yanağımızı uzatmayacağız, çevirmeyeceğiz aksine yanağımıza vurana biz de vuracağız.
İkinci olarak, Hristiyanlar gibi, Martin Luther gibi ahdi atik yani eski sözleşmenin sahipleri olarak onlara abi, üstat muamelesi yapmayacağız, makamında görmeyeceğiz. Öyle davranmayacağız. Belki aksine onlar yitirdikleri değerleri, kaybettiklerini ararlarsa İslam aynasında bulabilirler. Hazreti Peygamberin tespiti kıyamete kadar bakidir. Hazreti İsa nüzül etse gelse İslam dairesine tabi olacaktır. Hazreti Musa dirilse gelse İslam'a tabi olacaktır. Sonuçta, onların mesajları İslam dairesinde güncellenmiştir. İslam son versiyondur ve peygamberlik ağacının son türevidir.
Anti Semitizm suçlaması insanları savunmaya itmek, semitik hale gelmeye zorlamaktır. Ne yaparlarsa yapsınlar, Yahudileri üstün görmektir. Bu onları daha fazla azmaya iter. Halbuki, dünyanın onlara değil onların dünyaya özür borçları var.
Tasvip etmemekle birlikte ortada bir anti semitizm varsa bu sadece mukabele makamındadır. Saldırı değil savunma pozisyonundadır. Halbuki, nefreti doğuran nefret veya daha büyük gerçek Yahudilerin kendilerinden olmayanlardan nefretidir. Tarihi tashih makamında üretilen kavramlardan birisi de Anti-Goyimism kavramıdır. Yahudilerin bütün dünyadan ve bütün milletlerden nefretlerini simgeler. Yahudiler hahamlarında ve kendilerinde tefani etmişlerdir. Yehova'da, Hazreti Musa veya peygamberlerde değil sadece hahamlar ve kendilerinde yok olmuşlar ve kendilerinden geçmişlerdir. Keşke Ahmet İnsel artık bıkkınlık veren bir ezber haline gelen Anti Semitizm yerine biraz da Anti-Goyimism'i incelese de tarihin doğru tarafında yerini alsa. Tarihi tashih etme çabalarına destek verse ve onu suni olarak üretilen rüzgarların tasallutundan kurtarsa.
Artık temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp önümüze sürülen Anti Semitizm tarih oldu, kabak tadı verdi. Biz de Mevlana ve Şeyh Galip gibi deriz: Dün dünde kaldı cancağızım! Şimdi yeni şeyler söyleme vakti. Yeni döneme yeni söz makamında Michael Hoffman gibiler artık Anti Semizim yerine Anti Goyimism gerçeğinden, kavramından bahsediyorlar (https://revisionistreview.blogspot.com/2011/07/anti-semite-what-about-anti-goyimite.html?m=1). Zamanın ruhu bu olsa gerek. Kaçıranlara duyurulur!