Turgut Özakman, 'Şu Çılgın Türkler' adlı bir eser kaleme almıştır. Bu çılgınlığı maneviyat yerine Türk seciye ve ahlakına bağlamıştır. Cesaret ve çevikliğine dayandırmıştır. Elbette cesareti motive eden birçok unsur var. İnanmışlık ve adanmışlık bunların en temelleri arasındadır. İnanç ve haklılık ve davaya bağlılık gibi etkenler kitleleri veya orduları motive, mobilize eder, zafere yaklaştırır. Bu motivasyonlar devreye girdiği zaman zafer buna sahip olanların yanı olur. Peygamberimiz bir hadislerinde 'bir aylık yoldan korku ile muzaffer kılındım' buyurmuşlardır. Ahir zaman diliminde ise Müslümanların dünyayı severek, düşman nezdinde bu caydırıcılıklarını, mehabetlerini kaybedeceklerini haber vermiştir. Müslümanlara 'vehen/gevşeklik' isabet edeceğini ve vehenle birlikte düşmanları nezdindeki mehabetlerini veya heybetlerini yitireceklerini haber vermektedir. Bu psikolojik unsurdur. Vehenin nedeni dünya sevgisidir. Gevşeklik iras eder, bulaştırır. Denildiği gibi dünya sevgisi bütün musibetlerin anası ve hataların başıdır. Halbuki, ilk Müslümanlar vehen yerine azimetle birlikte mehabeti kuşanmışlardı. Bulundukları yerden düşmanları titretiyor, korku salıyorlardı. Müslümanlar kuşatmaları bu ruhla aşmışlardı. Dünyayı hiçe sayarak ve metelik vermeyerek çılgınlık örnekleriyle birlikte düşmanları önlerine katmışlar, tarumar etmişler ve kuşatmaları bu suretle yarmışlar ve dağıtmışlardı.
Müslümanlar önce Yahudilerin simsarlığını yaptıkları Medine kuşatmasını yarmışlar ve bunu atlatmışlardır. Yahudilerin ve ortakları müşriklerin ittifakını ve kuşatmasını aştıktan sonra ikinci kademede küresel kuşatmanın aktörleri olan Sasaniler ve Bizans ile yüzleşmişler, onların üzerine yürümüşlerdi. Çılgınlık sayesinde bu orantısız mücadelenin galip tarafını temsil ettiler. Bu orantısız mücadelede galip olmanın sırrı Müslümanların çılgınlıklarıdır. Gerek İslam kaynakları gerek Pers kaynakları bu meseleye ve destana örnekleriyle temas etmektedirler. Müslümanlar özellikle Perslere karşı girdikleri savaşlarda harikalar meydana getirmişlerdir. Kendilerini tehlikeye atmışlar ve adeta ölümün üzerine yürümüşlerdir. Bu da onları karşı konulamaz bir konuma sokmuştur. Tek sermayeleri Allah'ın yardımı ve vaadine olan güvenleri idi. Ona dayanarak kendilerini feda-i can ettiler. Fatih'in ifade ettiği gibi bu kuru bir cihangirlik davası değildi. Azgın Dicle suları üzerinde karada yürüyor gibi suda yürüyorlardı. Bu çılgın Müslümanları temaşa eden Pers orduları ve güçleri yılıyor ve psikolojik üstünlüklerini kaybediyorlardı. Gözleri mücadeleyi kesmiyordu. Persler Müslüman Arapları görünce 'divan amended-çılgınlar bastı' diye çığlık çığlığa ve avaz avaza bağırıyorlardı. Ağızlarından şu sözcükler dökülüyordu: Divane divane! Kaçılın, deliler geliyor! Hakkın divaneleri cepheleri böyle yarıyorlardı (El Medde ve'l Cezr Fi Tarihi'l İslam, Ebu'l Hasan en Nedevi, s: 50, 51, Daru'l Kalem, Beyrut). Cepheler önlerinde iskambilden kuleler gibi düşüyordu. Dicle'de suyun üzerinde Selman el Farisi ile Saad İbni Ebi Vakkas birlikte yüzüyor ve yürüyorlardı. Karşılıklı suda yürürken Saad İbni Ebi Vakkas şöyle dile geldi: "Hasbunallahi ve nime'l vekil. Allah dostlarına yardım ediyor. Allah dinini üstün kılacak ve düşmanlarını mağlup edecektir. Orduda isyan baş göstermedikçe ve iyilikleri aşacak kötülükler olmadıkça zafer Müslümanların yarı ve refiki olacaktır…" Selman-ı Farisi ise şöyle karşılık verecektir: "İslam yenidir. Tazedir. Allah karayı ram ettiği ve hizmetlerine sunduğu gibi denizleri de onlara ram edecek ve hizmetlerine verecektir. Müslümanlar toplu halde suya daldıkları gibi toplu halde de çıkacaklardır…" Dediği gibi de olmuştur.
Moğollar döneminde ve Osmanlı sonunda Müslümanlara tekrar vehen virüsü bulaşınca düşmanların önünde duramaz, tutunamaz olmuşlardır. Zafer nöbeti de yine Kur'an'da ifade edildiği gibi onlara geçmiştir (biz zafer ve hezimet günlerini döndürüp dururuz).
Vehen gelip çatınca üstünlüklerini Moğollara kaptırmışlardı. Bugün Müslümanlar yine büyük bir vartada. Küresel kuşatılmışlık hali yaşıyorlar. Medine şimdi bütün İslam dünyasının sathı haline gelmiştir. Yine bir yarma ve küresel huruç hareketi gerekmektedir.
Bu huruç ve yarma harekatı yine çılgın Müslümanları bekliyor. Yine onlarla olacaktır. Selman-ı Farisi Medine kuşatmasına tanıklık ettiği gibi aynı zamanda Kadisiye Savaşına da tanıklık etmiştir. İslam'ın ilahi gücünü görmüştür. Nitekim, bugün de Müslümanlar küresel mazlum sıfatıyla; çılgınlık halinde çılgınca zaferleri hak ediyorlar. Zaferler yar Allah yardımcıları olsun.