İran ile Türkiye ilişkileri gibi Suudi Arabistan Türkiye ilişkileri hep inişli çıkışlı olmuştur. İlişkilerin karakteri ve normali de budur. Zira ikili ilişkilerin temelleri pek de sağlam ve sağlıklı değil. Suudi Arabistan İslam dünyasında baş çeken ülkelerden birisi. Ender zamanlarda ümmet bazında pozitif ve olumlu katkıları, tavırları olmuştur. 1973 Ekim Savaşından sonra başta ABD olmak üzere Batılı ülkelere yönelik olarak ambargo kararı almasındaki rolü gibi. Bunun dışında Suudi Arabistan'in ilişkileri yapıcı değil yıkıcı olmuştur. Bu yıkıcılığa 11 Şubat 1979 tarihinden itibaren bir de İran faktörü eklenmiştir. Esasında aynı yıla rastlayan Kâbe baskını kalkışması ile İran Devrimi üst üste gelmiştir adeta madalyonun iki yüzü gibidir. George Orwell'in 1984 kitabıyla remzettiği gibi, dünyanın 1984 ortamından İslam dünyasının da 1979 ortamından, rejiminden kurtulması gerek. Muhammed Bin Selman 1979 mirasından kurtulmak gerektiğini söylemekle birlikte onun hesabı başka. Onun hesabı bütün 'İslami' tortulardan kurtulmak. 1979 derken o sapla samanı Muhammed Kutup ile Cüheyman'ı birbirine karıştırmakta, eklemekte ve kendisine göre ortak bir sonuç çıkarmaktadır.
Türkiye ile Suudi Arabistan ilişkileri Vehhabilik damarı üzerinden tam gelişememiş, asude olamamıştır. Olamaz da. İran tabir caizse Şii milliyetçiliği güderken Suudi Arabistan da bugüne kadar Vehhabi milliyetçiliği veya sekterizmi yapmıştır. Suudi Arabistan tekamülcü/bütünlükçü bir tutumdan ziyade daima infiradçı, ayrı baş çeken (schism ) bir yol izlemiştir. Bu yüzden İslam âlemine isabet eden felaketlerde de payı vardır. Irak'ın işgali ve yabancıların bölgeye celbini temin etmesi gibi.
Bununla birlikte Türkiye, aynı gemide olmanın şuuruyla hareket ederek ihtilafları kaşımadan hatta bir yana koyarak, ilişkilerde geliştirilebilir yönleri öne çıkarmak istiyor. Bu nedenle de Kral Abdullah döneminde inişe geçen, bozulan ilişkileri ölümü üzerine Selman ile tamir etmek istemiştir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Afrika Boynuzu ülkelerine gerçekleştirdiği ziyareti revize ederek, kısa keserek cenaze merasimine katılmış ve bu şekilde yeni yönetimin gönlünü hoş etmek istemiştir. Bu aşı muvakkat olarak tutmuştur. Bununla birlikte, Muhammed Bin Selman'ın veliaht tayin edilmesi ve ardından yeni veliahdın Birleşik Arap Emirlikleri Veliahdı Muhammed Bin Zayed'in çekim alanına girmesiyle Türkiye ile Suudi Arabistan ilişkileri yeniden zehirli bir atmosfere girmiştir. Boykotçu ülkelerin sevdikleri tabirle, Katar'da 'Hamdeyn rejimine' mukabil boykotçu ülkeler kuşağında da Muhammedeyn rejimi teşekkül etmiştir ( Muhammed Bin Selman+Muhammed Bin Zayed). Hala alt düzeyde ve yapıcı çevreler bu ilişkileri belirli seviyelerde tutmanın gayreti, çabası içinde bulunmaktadır. Sert düşüşleri önlemeye gayret ediyorlar. Bu çabalara örnek olarak Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün (BYEGM) düzenlediği "Türkiye-Suudi Arabistan Medya Buluşması Türk ve Suudi gazetecileri bir araya getirdi. Toplantıya hem Türkiye'nin Riyad Büyükelçisi Erdoğan Kök hem de Suudi Arabistan'ın Ankara Büyükelçisi Velid Abdülkerim el-Khreici, bütün elçilik ve konsolosluk ekipleriyle birlikte katıldılar. Yasin Aktay'ın ifadesiyle, Velid el-Khreici, İki ülke ilişkilerinin gelişmesini, aradaki algı sorunlarının düzeltilmesini gerçek anlamda dert edinen Türkiye dostu bir diplomat.
Hala bu tür diplomatlar ve hala bu seviyede bir özen var. Suudi Arabistan Din İşleri ve Davet Bakanı (eski) Salih Bin Abduaziz Al EşŞeyh, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş'a vedası sırasında 6 Şubat 2018 tarihinde gazetelere düşen, basına yansıyan ifadelerinde Suudi Arabistan ile Türkiye'nin 'tek yumruk' olduğunu ifade etmiştir. Bu ifadeler siyasi olmakla birlikte kuvvetli ifadeler. Bununla birlikte bu makamda onun halefi olan yeni Bakan Abdullatif Al Eş Şeyh farklı telden çalmakta, farklı dilden konuşmaktadır. Milli eğitim alanında Müslüman Kardeşlere yönelik olarak tasfiye kampanyası bütün hızıyla sürerken bu kampanyanın diğer ayağı din işleri bakanlığı çatısı altına uzanmıştır. Yeni bakanın birinci işi 'Türkiye ortağı' İhvan'la mücadeleyi kızıştırmak!
Bunun dışında yeni Bakan Dr. Abdullatif Al Eş Şeyh atmış olduğu twitlerde de Türkiye aleyhtarlığı yapmaktadır. Türkiye'nin Katar'daki varlığını 'sömürgeci' şeklinde vasıflandırmaktadır. Halbuki Amerikalıları bölgeye davet eden kendileri. Katar'ın El Udeyd Üssünde Amerikalıları ağırlamasını da dert etmiyorlar. Onlara göre sorun sadece Türkiye. Bu baptan olmak üzere Bahreyn Dışişleri Bakanı Halit Bin Ahmet Al Halife Türkiye'nin Katar'daki askeri üssünü boşaltmasını ve askerlerini geri çekmesini istemiştir (http://alwatannews.net/article/773945 ). Ona göre Türkiye'nin Katar'daki askeri varlığını gereksiz ve nedensizdir. Türkiye ise bu tür çağrıları iki ülke ilişkilerine hariçten bir müdahale olarak okumakta ve değerlendirmektedir. Bu çağrıların Suudi Arabistan'dan onaysız olması mümkün değildir.
Suudi Arabistan'ın yeni Din İşleri ve Davet Bakanı Dr. Abdullatif Al Eş Şeyh, twitinde aynen şöyle yazıyor:" Haysiyetli, onurlu ve şerefli Araplar sömürgecileri vatanlarından defetmek için mücadele ederler. Bu yolda birçokları şehadet mertebesine ulaşmıştır. Bugün ise sefil Araplar, vatanlarını, halklarına ve bütün Araplara karşı sömürgeci Türklere askeri üsler yapması için peşkeş çekiyorlar. Türkiye ki gelecekte onları köleleştirecek, sistematik olarak aşağılayacaktır. Sizi gidi ayak takımı! Yazıklar olsun size! Çabalarınız boşa gidecek ve gelecek nesiller size lanet okuyacaktır! (http://nabdapp.com/jump.php?id=52213943 )." Selefi tek yumruğuz diyor halefi iseTürkiye'yi merdut bir sömürgeci muamelesi yapıyor, kılığında görüyor.
Bu gerçekleri yağlı ballı sözlerle kapatmak mümkün mü? Yasak savma kabilinden Bazı münasebetlerde edilen tatlı laflar bu gerçeği örtebilir mi?
Ateş olmayan yerden duman çıkmaz. Elbette buna mukabil ateşe benzinle gitmek de gereksiz. Fakat 'Muhammedeyn rejiminin' bize pek dost olmadığını da bilmemiz gerekir. Onlar Türkiye'ye sömürgeci derler aynı anda hakiki sömürgecilerle dost olurlar, yedikleri ayrı gitmez. Daha samimi olursak kuşkusuz ilişkiler daha metin ve mükemmel olacaktır. Saddam'ı kızdıran, tasını attıran ve bölgeyi ABD'nin kucağına iten karşılaştığı bu gibi samimiyetsiz tavırlardı.
Mustafa Özcan