Ünlü ateist Richard Dawkins, 'Tanrı Yanılgısı' adıyla bir kitap kaleme almıştır. Adamın bütün derdi Tanrı'nın yokluğunu ispatlamaktır. Bu hastalıklı bir tavırdır. Kaybetme değil bulma arayışı ancak anlamlı ve yapıcı olabilirdi. Kaldı ki bu akıl yürütme tarzı çıkmaz sokaktır. Nefy ispat edilemeyeceği için Allah'ın varlığını inkar asla ispat edilemez. Richard Dawkins gibiler psikolojik dürtüleriyle buna çabalar dururlar. Bir ayet Dawkins gibilerini şu şekilde tasvir etmektedir: "Onun durumu, üstüne varsan dilini sarkıtıp soluyan, kendi başına bıraksan yine dilini sarkıtıp soluyan köpeğin durumu gibidir."
Yine de derdimiz veya konumuz Tanrı Yanılgısı değildir.
Aytunç Altındal başka bir makamda farklı bir kavram kullanır: Tanrı Neden Fikir Değiştirdi? Bu bir kitap başlığıdır. Yahudilikte Mesih'in zuhuru (Hazreti İsa'ya inanmadıkları için onlara göre iniş yoktur yani ikinci geliş söz konusu değil. Söz konusu olan siftahtır, başlangıçtır, birinci geliştir. İstinaf değil, siftahtır) ile ilgili meselelerde çok tarih verilmiş ve ancak tarihler tutmamıştır. Dolayısıyla tarihlerin tevil edilmesi gerekir. Bu gibi meselelerden dolayı da Tanrı'nın fikir değiştirdiğine inanılır. Verilen tarihlerin tutmaması ve değişmesi Tanrı'nın fikir değiştirmesidir! Sabetay Sevi buna dair somut örneklerden birisidir.
Daha sonra Şiilikte ise Mehdi'nin zuhuruyla ilgili beklentiler olmuş, tarihler verilmiş, bunlar gerçekleşmeyince suç, kabahat Tanrı'ya yüklenmiştir! Bu şekilde 'beda' inancı billurlaşmış, teşekkül etmiştir. Bu da İbrani anlayıştaki gibi 'Tanrı Fikir Değiştirdi' demektir. Tanrı Neden Fikir Değiştirdi kitabı Yahudilik üzerine kaleme alınan bir kitaptır. Aytunç Altındal bir benzerinin Şiilikte olduğunu biliyor muydu? Böyle mukayeseli bir çalışma yapmak daha aydınlatıcı olacaktır. Bir suikastla öldürülen İhsan İlahi Zahir de yer yer Yahudilik ile Şiilik arasında buluşma noktalarına temas etmiştir. Bunlardan birisi de Beda inancıdır. Şiiliğin bazı doktrin veya anlayışlarının kökleri Yahudilikte yatmaktadır .
Bizim bu yazıda üzerinde durmak istediğimiz husus Aytunç Altındal'ın ilgili kitabı da değildir. Lakin onun devamı, mütemmimi olarak görülebilecek bir konudur. Tanrı'nın yanılgısını düzeltmek. Allah düşünüyorsa yanılıyor demektir. Çünkü düşünmek iki ucu açık bir süreçtir. İsabete de yanılgıya da açık bir süreç veya ameliyedir. Bu nedenle de Ezher hocalarından Emin el Huli talebesi sonra zevcesi olan Ayşe Abdurrahman'ı bu hususta paylamıştır. Ayşe Abdurrahman (Bintü'ş Şati) Allah'ın düşündüğünü söyleyince 'Allah düşünmez, hükmeder 'der. Abbas Mahmut Akkad'ın deyimiyle düşünmek veya tefekkür İslami farizelerden yani görevlerden birisidir. Allah insanı teemmül ve düşünceye davet eder. Özellikle de muhkem kainatın yaratılışı hususunda. Eserden müessiri; yaratıcının büyüklüğüne böyle ulaşılır ve azameti böyle anlaşılır.
Düşünmek kötü bir şey mi ki Allah'a yakıştıramıyoruz? Tefekkür ilahi düzeyde değil, beşeri düzeyde bir erdem, fazilettir. Elbette insan seviyesinde düşünmek pozitif bir eylemdir. Bu nedenle de düşünmek fazilettir. İlme ulaşmanın yollarından birisidir. Bununla birlikte Allah açısından dun yani eksik bir mertebe, statüdür. Bu bedihi bilgi ile kesbi bilgiye benzer. Allah tekellüflü süreçlerden uzak ve münezzehtir. Hekiym ismiyle her şeyi tertibe, düzene göre ve hikmetle yaratır. Kul gibi doğrusunu eğrisinden ayırmak için bir düşünme sürecine, sistematiğine muhtaç değildir. O düşünerek yani dolaylı olarak değil doğrudan bilir.
Yahudilikte ise Tanrı yanılabilir. Ona doğru yolu göstermek ise hahamlara düşer! Yahudi Tanrısı (Yehova) sürekli olarak pişmanlık duyan bir tanrıdır. Hahamlara masumiyet atfeden Talmud Allah'a ise yanılgı atfetmektedir (Mine'l Talmud, ,s: 27, Birleşik Arap Cumhuriyeti El Meclis el A'la Lişşüuni'l İslamiyye) Allah doğruyu hahamların huzurunda meşk etmektedir. Doğrusunu eğrisini hahamların meclisinde ayırmaktadır. Melekler Yahudilere haset ederler ve Yahudilerin ruhları diğer milletlerden farklı olarak bizzat Allah'ın katından, kendisindendir.
Bu itibarla Yahudiler Allah'ın yanıldığında hemfikirdir. Günümüzde goyimlere yani Yahudi olmayanların coğrafyasına düşen zenginlikler konusunda da Tanrı'nın yanıldığına hükmederler. Tanrı'nın adil bir dağıtım yapmadığına inanırlar. Oysa ki bütün servetlerin onların payına düşmesi gerekirdi. Bu mesele Hazreti Peygamberin pay dağıtmasını adil bulmayan Haricilerin ilk modeli, atası kabul edilen Zü'l Huvaysire meselesine benzer. Lakin Yahudiler taksimat hususunda daha ileri giderek bizzat Allah'ı suçlarlar ve yanıldığını kabul ederler! Bu marifetullah meselesinde putperestlerin derekesine düşmektir.
Atalarının izinden giden İsrail Savunma Bakanı Lieberman,' Hazreti Musa bizi Filistin'e; belalı yere getirdi' diye söylenirken Kissinger de Allah'ın petrolü Arap bölgesine tevzi ederek, dağıtarak yanılgıya düştüğünü, düzeltmenin de kendilerine kaldığını söyler. Hazreti Musa dönemindeki Yahudiler de 'sen gelmeden evvel de geldikten sonra da duble eziyete, sıkıntıya çarptırıldık, katlandık' diye serzenişte bulunmuşlardı.
Kissinger, 1975 yılında Arabistan Yarımadası ve haricinde Araplara ait petrol vaha ve sahalarının işgal edilmesini savunmuştur. 'Bu olağanüstü kaynakları başkalarının tasarrufuna terk edemeyiz, bizim kontrolümüz altında olmalı. Petrol üreten ülkelerin tamamına el konulmalı ve uluslararası güçlerin denetimine sokulmalı' demiştir. Arsız bir biçimde de bunu şöyle gerekçelendirmiştir: Böylece ilahi adaletsizlik ya da ilahi yanlış düzeltilmeli, kıymetli servet müstahak olmayanların elinden alınmalı, müsadere edilmeli… (Keşful Gumme an Ulema'il Ümme, Sefer Abdurrahman el Havali, s: 72,73.74). Meseleye ilahi adaletsizlik gözüyle baktıklarından soygunu ve yağmayı da içselleştiriyorlar.
27/11/2011 tarihli bir beyanatında Kissinger, ABD'nin Rusya-Çin mihverini ezmek için 7 petrol zengini Arap ülkesini işgal edeceğini ve mali imkanlarına el koyacağını söylemişti ( http://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/mustafa-ozcan/belamin-son-kehaneti-8213.html )
Bu beyanatın bir yakıştırma olduğu ileri sürülse de vakıa ile birlikte başka kaynaklar da bunu teyit etmektedir.
Bunun tipik misallerinden birisi Trump'ın Araplara yönelik davranışıdır. Bu Kissinger gibilerinden esinlenmiş, tevarüs edilmiş bir davranış modeli, kalıbıdır. Özeti şudur: Arapların olan bizimdir. Ya da daha ötesi bir tabirle Yahudiler, 'goyimler ve malları bizimdir' derler. Allah etiyle kemiğiyle goyimleri ve mallarını Yahudilere musahhar, emrine amade kılmıştır. Müslümanlar ise Allah'ın yeryüzünü ve içindekileri halifesi sıfatıyla insana musahhar kıldığına bununla birlikte hayvanlar arasında bile adaleti gözetmesini istediğine inanırlar.
Talmud anlayışında insanlık ve insaniyet Yahudilere indirgenmiştir. Bunun için de hile ile zorbalık yoluyla insanların ve milletlerin zenginliklerine el koymaya, ortak olmaya çalışırlar. Kissinger'ın tabiriyle Tanrı'nın yanılgısını düzeltirler.
Trump da Arapları para çantası ve petrol pompası olarak görmektedir. ( http://assabeel.net/article/2018/7/9 )
Evanjeliklerin Tanrı'nın Elini Kıyamete Zorlamak şeklindeki algı ve yaklaşımları da köklerini Yahudilerin bu tarz anlayışlarında bulmaktadır. Bütün bu örneklerde Tanrı edilgendir.