Göstericiler ve sufiler
Tasavvuf şüphesiz İslam'ın yumuşak yüzü ve gücüdür ve bu münasebetle gayri Müslim kitleleri cezbediyor ve bu yoldan hayli kimse İslam'la tanışıyor ve müşerref oluyor. Siyaset dünyayı çağrıştırdığından dolayı insanın kalbini katılaştıran ve ruhunu karartan bir yönü bulunmaktadır. Bu nedenle de sadr-ı evvel de siyasi kargaşalardan bıkan ve usanan bir kesimin özüne çekildiği ve İslam'ın manevi iklimine sığındığı ve bu şekilde tasavvuf çığırının teşekkül ve intişar ettiği söylenir. Veya bu eğilim siyasi kargaşalar nedeniyle billurlaşmıştır. Gerçekten de siyaset afak dairesiyle ilgilenir mutasavvıflar ise enfüsi daireyi yeğlerler. Bu nedenle de özlerine çekilmişlerdir, asude bir iklime ve geniş bir asumana dayanırlar. Dünyanın cezbesini reddettikleri gibi, onunla bağlantılı olan siyaset alemiyle de ilgilenmezler ya da sınırlı ilgilenirler. Ahirete odaklanmışlardır. Bu odaklanmada ehli dünyanın tanımadığı bir lezzet damarını keşfetmişlerdir. Bu deruni bir lezzettir. Hamalı alperen ( sufi mücahit) Muhammed el Hamit sufilerin bu yönüne şöyle aktarır: Ehli dünya ve saltanat içinde bulunduğumuz asude iklimi ve manevi lezzeti hissetseler, keşfetseler, tatsalar bunu ele geçirmek, elimizden almak için kılıç kullanmaktan çekinmezlerdi. Demek ki lezzetler arasında berzahlar var, birisi diğerinin tattığı lezzeti tanımayabilir. Tasavvuf ehli genellikle devlet ricalinden ve kapısından uzak durmuştur. Yoksa aldatmaca ve kandırmaca içine girmiş olurlardı. Bu ahiret ile dünyayı kazanmak olurdu. Dünya ile ahireti kazanmak meşru ise de ahiret ile dünyayı kazanmak meşru değildir.
Yeri gelince amme hizmetine bağlı olarak ehli dünya ve ricali devlete nasihat etmek gerekebilir. Bu tarzı benimseyenlerden birisi İmam Rabbani Ahmed Sirhendi olmuştur. İktidarla İslami değerlerin veya siyasetin yollarının ayrıldığı çağlarda ulema ile sufiler halkın rehberi haline gelmişler ve manevi alanlarda devletin bıraktığı boşluğunu doldurmuşlardır. Bu bazen Selçuklu devletinin yıkılmasından sonra olduğu gibi fetret devirlerinde devletin fonksiyonlarını üstlenme şeklinde de tezahür edebilir. Devletin fonksiyonlarını alimler, arifler ve cemaatler doldurmuştur.
Sufiler devlete karşı mesafeli davranmışlar ama topluma yabancılaşmamışlardır. Yine a politik olmuşlar ama anti politik olmamışlardır. Bazen de topluma yabancılaşmışlar bir başka ifadesiyle tasavvufun özüne mesafeli hale gelmişlerdir. Sözgelimi özellikle de Kuzey Afrika ülkelerinde 18-19'uncu yüzyılda bazı tarikatlar özlerine yabancılaşarak emperyalizmin güdümüne, hizmetine girmişler ve onunla uyumlu hale gelmişlerdir. Muhammed Kutup ve sair yazarların ifade ettiği gibi Bugün BAE, Sudan, Mısır ve Cezayir gibi ülke ve bölgelerde tasavvuf mirası ya da bazı tarikatlar emperyalizmle irtibatlı hale gelmiştir ve onların ardından ikinci sömürgeciliği veya yerli sömürgeciliği temsil eden rejimlerin hizmetine girmişlerdir. Muhammed Kutup Şeyhü'l meşayıh Muhammed Tevfik Bekri'yi bu tarz zevat arasında saymıştır. Son günlerde Mısır'da tasavvuf erbabı göstericiler karşısında Sisi'nin safında durmayı yeğlemişlerdir. Ekranlarda arz-ı endam eden, boy gösteren eski Mısır Müftüsü Ali Cum'a, Ahmet Ömer Haşim gibi tasavvuf ile anılan zevat ya da ulema ölümüne Sisi'yi savunuyorlar. Fikri yatırımlarını ona yaptıklarından ondan vazgeçemiyorlar. Mısır'da 70 tarikat ve 20 milyon mensubu bulunan tarikatlar bir blok olarak yekpare bir biçimde Sisi'nin arkasında durduklarını vurguluyorlar. Sisi ise kimin arkasında duruyor? ABD, İsrail ve diğer küresel egemenlerin arkasında duruyor. Yossi Beilin gibi İsrailli eski bakanlar Sisi için 'İsrail'in mucizesi' tabirini kullanıyorlar. Camp David'in bekçisi ve İsrail'in mucizesi! Mısır'da tarikatçılık bir dindarlık göstergesinden ziyade sosyal bir aidiyet veya mensubiyet meselesini hatıra getiriyor. Bazı tasavvuf erbabı İngilizlerle sürdürdükleri özel ilişki biçimini daha sonra gelen giden rejimlerle de sürdürmüşler ve rejimlerle zulmüne veya adaletine bakmadan bütünleşmeyi itiyat ve alışkanlık haline getirmişlerdir.
Bu alışkanlıkları onları devletçi Selefilerle aynı çizgiye taşımıştır. Onları da rejimle bütünleşmeye itmiş ve sebebi ne olursa olsun sokaklara inmeyi ve devlet erkanını protesto etmeyi yasaklamışlardır. Ezher Şeyhi Ahmet Tayyip Muhammed Mürsi'nin coup d'etat/devlet darbesiyle devrilmesi sırasında göstericilerin azmini kırıcı yaklaşımlardan uzak durmuş, kaçınmıştır. Çifte standart uygulamıştır; Mürsi'ye karşı başka Sisi'ye karşı başka standartla davranmıştır. Mısır'da Sufi Meşihatı Şeyhi (şeyhler şeyhi) Abdulhadi Kasbi sufilerin tek yürek olarak Sisi'yi desteklediklerini, arkasında durduklarını ve terörist örgütlerin onu algıyla devirmek istediklerin ileri sürmüştür. Yine aynı kurumun ya da Sufi Meşihat Dairesinin üyelerinden Ala Ebu'l Azaim 'terörist Müslüman Kardeşler' ve onun müttefikleri Katar ile Türkiye'nin saptırma ve yönlendirmelerle Mısır'da devrim meydana getirmek istediklerini ileri sürmektedir. Onlara göre ne yaparsa yapsın Sisi haklıdır. Sisi hakla olmasa bile hak Sisi ile deveran etmektedir. Karşıtlarının montaj videolarla algı operasyonu yaptıklarını söylemiştir. Sisi'nin sesi Dalya Ziyade daha da ileri giderek İspanya'dan kasetlerle Sisi rejimini bombardımana tutan Muhammed Ali'nin Türk istihbaratı tarafından yönlendirildiğini ileri sürmektedir.
Halbuki süreçte tam tersi olmuştur. 30 Haziran 2013 gösterilerini çeken Mısırlı yapımcı Halit Yusuf görüntüleri çekici hale getirmiş ve kalabalıkları haddinden fazla gösterecek abartmış ve bu uğurda çekim teknikleri kullanmıştır. Kısaca asıl algı yönetimi Sisi darbesi sırasında olmuş ve daha sonra müstehcen filmlerle anılan yönetmen Halit Yusuf, Sisi için görüntüler üzerinden abartı teknikleri kullanarak algı operasyonu yürütmüştür.
Emperyalizm dönemi yabancılaşmasından paylarını alan sufi kurumlar Cezayir'de de hem İsrail'i destekliyorlar; işgal ettikleri toprakların onlara ilahi vaatle verildiğini ileri sürüyorlar, hem de Buteflika'nın beşinci dönem için adaylığını destekliyorlardı. Ardından da rejime karşı sokağa inmenin caiz olmadığını ileri sürdüler. Hatta Buteflika'nın karşısına aday çıkarılmasını haram saymışlardı. Elbette 22 Şubat 2019 tarihinde başlayan sokak gösterilerine de karşı çıktılar. Devlet Seleficiliği ile devlet sufiliği bu noktada buluşuyorlar. Sufiler gibi Mısırlı devlet selefiliğini yani Camiye akımını temsil eden Muhammed Said Raslan da Sisi'nin seçilmeye ihtiyacı olmadığını söylemiştir. Cezayir sufileri 20 yıl boyunca Abdulaziz Buteflika'yı desteklediklerini ve ona göbekten bağlı olduklarını teyit ediyorlar.
Mısır'da sufiler gibi devletçi çizgiyi benimseyen Nur Partisinin ileri gelenlerinden Yasir Burhami rejimin yani Sisi'nin düşmesinin devletin düşmesi olacağını dolayısıyla yıkım ekibi rolünde buna katılmayacaklarını ve sokağa inmeyeceklerini söylemiştir.
Vecdi Guneym gibi İhvan yanlısı vaizler halkı sokağa çağırdı. Bunun ötesinde Muhammed Ali'nin İspanya'dan yaptığı konuşma ve kasetleri genellikle Türkiye'de bulunan Mükemmilin ile Şark kanalı aracılığıyla yayınlamakta. Muhammed Ali ile bu kanalların paslaştığı bir sır değil. Şark TV'de Mu'tez Matar ile Mükemmilin Kanalı'ndan Muhammed Nasır bu süreçte Sisi aleyhinde etkili yayınlar yapıyorlar. Bu da Mısır rejimini köşeye sıkıştırıyor. Muhammed Ali kasetlerle Sisi'yi sallayacak olursa Şah'ın devrilmesinden bu yana ilk kez aynı yöntem işe yaramış ve bir başkası daha aynı yöntemle devrilmiş olacaktır. Humeyni ile aynı mayadan ve kimyadan olmasa bile Muhammed Ali de aynı yöntemle başarmış olacaktır.
Sufilerin siyasete mesafeli a politik tutumları zamanla rejimler lehine değişmiş ve hak ve halk namına zamanla anti politik bir mecra kazanmıştır. Cezayir'de ve Mısır'daki ehli tarikatın siyasi tutumları bize bunu göstermektedir. Geçmişte saltanat kapısından kaçanlar bugün saltanatla bir olup halktan kaçmaktadırlar. Bunun tasavvuf katında bir izahı olamaz. Sisi ile Buteflika gibi isimlerin desteklenmesi ne zamandan beri İslam veya Müslümanların maslahatına olmuştur?
Tarikatların kendine yabancılaşması a politik hatta anti politik tutumu getirdiği gibi Prof. Dr. Amiran Kurtkan'ın yazdığı gibi tasavvuf okunuşuna göre laikliğe köprü de olabilir ( SOSYOLOJİK AÇIDAN TASAVVUF VE LAİKLİK ).
Dolayısıyla tasavvufa dair hüküm, okuma şeklinize, kazandığı mecraya bağlı olarak değişir.
Mustafa Özcan
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Mısır’ın Tosun Paşası ve değişen bölge dinamikleri (22.09.2019)
- İkinci sömürgecilik, ikinci bağımsızlık (20.09.2019)
- Putin’in gecikmiş kızıl kuşak projesi (17.09.2019)
- Netanyahu neden çılgınlaşıyor? (15.09.2019)
- Arkasına bakmadan kaçtı (12.09.2019)
- Birleşik Osmanlı düşmanları (06.09.2019)
- Eserinin sonucuna katlanmak (01.09.2019)
- Huzur Sokağını arayanlar (30.08.2019)