Komplocuların kibri
Bazen ölülere yapılan atıflar üzerinden gerçekler karartılıyor veya çarpıtılıyor. Nasıl olsa cevap hakkını kullanabilecek durumda olmuyorlar. Bunlardan birisi de Aytunç Altındal olup korona virüsüne malzeme yapılıyor. Daha doğrusu onun üzerinden korona virüsüne mazi biçiyorlar. Kehanetler kitabını tercüme eden adamı kahin yerine koyuyorlar! Onun ağzından her bir muammaya cevap buluyorlar. Aytunç Altındal genel olarak ABD gibi ülkelerin savaşlara hazırlık olarak laboratuvarlarda hastalık ve özellikle biyolojik nitelikli hastalık ürettiğini ya da çabaladığını söylüyor. Elbette beşer veya insanlık başta kimyasal silahlar olmak üzere nükleer nitelikli silahlar üzerinde çalışıyor ve ötesinde üretiyor. Bunları kullandığı da vaki. Ama nükleer silahlar üzerinde bir korku dengesi oluştu. Biri kullanırsa öteki de kullanır. Biyolojik silahlar açsından da aynı durum geçerli değil mi? Bunlar insanlığı toplu kırıma uğratabilecek nitelikte silahlardır. Altındal ABD'nin çok gizli birim kurarak hastalık tipleri ürettiğini söylüyor. Teorik olarak bu tespit yerinde bir tespit. Bununla birlikte bunu korona virüsüne uyarlamak zorlama bir husustur. Oktay Sinanoğlu da ölüm tohumları ve sahte salgınlar ve pandemiler üretildiğini söylüyordu. Buraya kadar hipotez veya faraziyeler ihtimal dahilindedir. Lakin bunu birebir korona virüsüne veya benzerlerine uyarlama çok yerinde veya sağlıklı görünmüyor. Teoride doğru olan pratikte her zaman doğru değildir. Aytunç Altındal'ın aktardığı bazı kehanetlere şapka çıkarmamak mümkün değil. Bu hususta eline su dökmek mümkün değildi. Lakin yine de çok bilen çok yanılır.
Elbette korona virüsünün çıkışı noktasında birçok senaryo üretildi ve komplo teorileri dile getirildi. Lakin evdeki hesap çarşıya uymadı ve korona virüsünün ilk kurbanlarından birisi komplo teorileri oldu. Savaşın ilk kurban gerçekler olduğu gibi korona virüsünün ilk kurbanı da komplo teorileri olmuştur. Salih Naami adlı Filistinli akademisyen bu hususta şunları söylüyor: " Kimileri bulaşıcı (pandemik) korona virüsünü tedbiri ilahi ve bu dünyada hikmeti muktezası iradesinin infazı çerçevesinde görmek istemiyor. Komplocular veya onların temsil ettiği zihniyet, İlk Ad topluluğunun geleneğini ve sloganın tekrarlıyorlar: Kim bizden daha güçlüdür?
Kimse bize karışamaz, ilişemez demek istiyorlar.
Salih Naami komplo kibrinin gözleri kamaştırdığın ve kör ettiğini ifade etmektedir.
Komploya inanmak ile komplo teorilerinin dünyayı tedvir ettiğini söylemek başka şeydir. Mekre veya komploya karşı mekr-i ilahi vardır ki hile, tertip ve komploları bozmak anlamına gelir. Korona virüsünün küresel bir boyut, yaygınlık kazanması üzerine kimi komplo teorisyenleri bunun ABD ve batılı ülkelerin başının altından çıktığını söylemeye başladılar. Daha sonra görüldü ki komplo ile suçlanan Amerika Birleşik Devletleri en çok korona vakasına yakalananlar listesinde başa geçti. Çin'i bile arkada bıraktı. Halbuki, korona vakasının Kasım ayında (2019) çıktığı lakin Çin'in bunu bir süre gizlediği hatta bu gizliliğe afişe edenleri ortadan kaldırdığı biliniyor. Keza İran da ocak ayından beri bu hastalığın pençesine düşmesine ve Kum merkezli olarak yayılmasına rağmen, 11 Şubat devrim yıldönümü ve 21 Şubat seçimler dolayısıyla bunu halktan gizlemiştir. Dolayısıyla müdahalede gecikmiştir. Bu da virüsün kontrolden çıkmasına neden oluyor. ABD'yi komplonun merkezi olarak nitelendiren Çin ile İran'ın sorumsuzluk örneği gösterdikleri bir gerçek. Bu nedenle de Trump korona virüsünü ısrarla 'Çin virüsü' olarak nitelendiriyor.
Taraflar birbirini virüs ırkçılığıyla suçluyorlar. İranlı bazı generaller ABD'nin kendilerini ve İtalya'yı ırk olarak yok etmek için ve düşman olarak gördüğünden virüsü üzerlerine saldığını söylüyor. Buna mukabil Trump da virüsün yayılmasından bizzat Çin'in sorumlu olduğunu söylüyor. Olaylar üzerinden yapılan tahlil bu hususta Trump'ın hakikate daha yakın olduğu görülüyor. Daha çok Batıl ülkeler bu illete ve virüse hazırlıksız yakalanmıştır. Dağınık ve savruk görünüyorlar. Batı bu alanda dayanışma ruhunu da kaybetmiştir. Birbirlerine yardım yerine daha hazırlıklı olan Çin, Rusya ile Küba gibi öteki kampın ülkelerine el açmak durumunda kalmışlardır. Dünyada en çok korona virüsüne yakalanan 10 ülkeden altısı Batılı ülkelerden oluşmaktadır. ABD, İtalya, İspanya, Fransa, İngiltere ile Almanya bu ülkeler arasında bulunuyor. Küresel anlamda kurban ve ölüm sayısında İtalya başı çekerken arkasından İspanya ile İran geliyor.
Ülkeleri gibi Batılı ülke liderleri de birer ikişer korona virüsüne yakalanıyorlar. Bunlardan birisi de İngiltere Başbakanı Boris Johnson olup ayrıca hem İngiltere hem de İspanya'da kraliyet aileleri de bu virüsün pençesine düşmüş durumdadırlar. Prens Charles de bunlar arasında sayılıyor.
Bu da bizi Rafsancani'nin eski danışmanlarından ve İranlı düşünürlerden Sadıegh Zibakalam'ın tespitine götürüyor. İngiltere Başbakanı Boris Johnson'ın korona virüsüne maruz kalması, Batılıların virüsü Çin ve İran'a karşı biyolojik bir silah ve savaş unsuru olarak devreye soktukları tezlerine ters düşüyor ve aksine bunları çürütüyor. Demek ki mollalar gelişigüzel suçluyorlar.
Komplo teorileri hakkında en makul yorum ve analiz, Prof. Dr. Mehmet Ceyhan'ın ilmin ve dinin ışığında akla ve mantığa dayalı olarak yaptığı analizdir. Dönem dönem virüslerin dünyayı yokladığını en son örnekleriyle birlikte anlatıyor. Mehmet Ceyhan virüsleri Allah'ın yarattığını ve bunların dünya nüfusunu belirli ve muayyen bir dengede tutmaya yaradığını ifade etmektedir. Komplocular ise big brother'ın ya da İsmail Berdük Olgaçay'ın özel ifadesiyle büdbükat'ın dünya nüfusunu daraltmak ve azaltmak maksadıyla bu virüsü yaymış olabileceğini dile getiriyorlar. Bu iki tezden birisi olan ilahi teze göre belirli aralıklar veya periyotlarla birlikte dünya yaygın bulaşıcı hastalıklara sahne oluyor, maruz kalıyor ve böylece dünyanın nüfus dengesi normal seviyesine iniyor, geliyor. Müspet ilim erbabına göre Allah virüsler vasıtasıyla demografik bir düzenleme yapıyor. Lakin Kur'an olmak üzere kutsal kitapların müfessirleri virüsleri Allah'ın görünmez ordularına benzetse de bunların devresel olarak insana musallat olmalarını nüfus yoğunluğuna bağlanmıyor. Sadece insanların kötü amellerine ve azgınlıklarına bağlanıyor ve buradaki ceza da iki düzeyde tasvir ediliyor. Mutlak ceza değil numune ceza yani ibret vesilesi olma keyfiyeti. Bediüzzaman'ın tabiriyle bir şefkat tokadı. Bir başka deyimle insanı doğru davranışa ve işlere ve işlemlere geri döndürmek için örnek ceza veya uyarı üzerinden bir yönlendirme yapılıyor. Köprüden önce son çıkış yolu gösteriliyor. Burada ' azabu'l edna' yani yakın azap veya dünya azabı ifadesi de kullanılıyor. Böylece insanoğluna amellerinin sonuçları fiili ve somut olarak gösterilmekte ta ki bunlardan kaçınsın ve dünyayı ve kendisine verilen emaneti doğru istikamette kullansın.
Prof. Mehmet Ceyhan konuyla ilgili şunlar söylüyor: "
"Gıda kaynakları aritmatik artar, insan nüfusu geometrik artar. Eğer bu artış böyle devam ederse insanlar yiyecek ekmek bulamaz. Allah bunu nasıl bir mekanizmayla ayarlamış? İnsanlar belirli bir yaştan uzun yaşayamaz. Allah neden virüsleri yaratmış? Hiçbir işe yaramıyorlar canlı değiller. Yaratmış çünkü insanların belirli bir sayının üzerinde çoğalamaması gerekir. Yoksa kimse yaşayamaz."
Bu sözler bize yıllardır Roma Kulübü gibi kulüplerin dünya gıda güvenliği konusunda söylediklerini hatırlatıyor. Diyorlar ki, su ve tahıl olmak üzere dünyanın kaynakları sınırlıdır ama insan nüfusunun artışı sınırsızdır ve bu nedenle de nüfus hareketlerinin kontrol altına alınması gerekir. Bu da nüfus planlamalarının mantığını yansıtır.
Bu bizi başka bir alanın tartışmasına da götürüyor. Bu da fıkıh ve içtihat alanıyla ilgilidir. Fakihler derler ki naslar sınırlıdır olaylar ise sınırsızdır. Bu sınırlı nasların olaylara yetmesi için kıyasa ihtiyaç vardır. Gıda hususunda ise üretim araçlarının çeşitlendirilmesi gıda açığını kapatır mı? Yoksa dengeyi mi bozar? En iyisi, sınırlı kaynağı yeterli şekilde artan nüfusa bölmek, dağıtmak için israfı önlemek midir? İnsan sorumlu davranırsa, hırsını gemlerse bu da daha çok insanın mahrumiyetten kurtulmasına ve gıdaya ulaşmasına imkan verir.
Mustafa Özcan
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Bulaşıcı sosyal hastalıklar (25.03.2020)
- Suriye devriminin kelebek etkisi! (16.03.2020)
- Türk’e arka çık! (13.03.2020)
- Musul’dan İstanbul’a (10.03.2020)
- Soldan gelen İslamcılar! (04.03.2020)
- İslam sözünü işitmek istemeyen başkan! (02.03.2020)
- Mustafabad yanıyor! (27.02.2020)
- Dayatılan savaş (21.02.2020)