Çocukluk veya delikanlılık günlerimden hatırladığım kitap başlıklardan birisi 'Buhara Yanıyor' romanıydı. Roman Yavuz Bahadıroğlu'nun şaheserlerinden birisidir. Bu gibi romanlar İslam tarihinde çok acıklı tablolarına ışık tutuyorlar. Necip Geylani'nin Türkistan Geceleri ve Ali Ahmet Bakesir'in 'Yetişin İslam (Va İslamah)' gibi romanları bu tarzdandır. Bunlar kurgu tarzı üzerinden hayal gelebilir. Lakin 20 ve 21'inci yüzyılda daha dehşetli tablolar yaşandı ve yaşanıyor. Otrar gibi şehirlerin başına geldiği gibi maalesef günümüzde de Bağdat, Halep, İdlip gibi şehirlerin başlarına gelen ortaçağı aratır niteliktedir. İslam şehirleri yıkıntılar haline gelmiştir. İslam'a ve medeniyetine hürmet etmeyen İslam'a düşmanlık besleyen, güden kesimler bu ruhu taşıyan şehirlere ve minarelerine ve camilerine hürmet gösterebilirler mi? Heyhat! Nitekim, Sırp Vandalizminden sonra önce Irak'ta Şii çeteler Sünnilere ait yüzlerce cami yıktılar. 2014 yılı ve sonrasında da onların yerini alan IŞİD çeteleri türbelere yöneldi ve türbeleri yıkmaya başladı. Suud-Hafter kırması, yanlısı Medhali terörist selefiler de Trablusgarp'ta Turgut Reis türbesini yaktılar. İslam şehirleri harap ve talan edildi. Suriye'de Şebbiha olarak bilinen Nuseyri çeteler de onlarca cami ve minare yıktı. Vandalist kardeşleri Sırpları aratmadılar.
Bunun en yeni ve tipik göstergelerinden birisi Sırplar ve İsrail gibi Hindutva ( Hindu üstünlüğünü savunan nefret ideolojisi yüklü) çeteleri de 1992 yılından beri Müslümanlara ait tarihi camileri tahrip ediyorlar, kundaklıyorlar. Ayodha veya Babür Camii bunlardan birisi idi. İsrail'in kazlar eşliğinde Mescid-i Aksa'nın altında Süleyman Mabedini veya kalıntılarını araması gibi Hindular da Ayodha /Babri Camii'nin altında Tanrı Ram'ın kalantılarını arıyorlar! 15. yüzyılda Babür İmparatorluğu'nun ilk sultanı Babür Şah adına Hindistan'ın Uttar Pradesh eyaletinin Allahabad şehrinde inşa edilen Babri Camii, 18. yüzyıldan günümüze değin Hindularla Müslümanlar arasında çözüme kavuşturulamayan bir mesele olarak gündemdeki yerini korumaya devam etmektedir. Hindu Tanrısı Ram'ın doğduğu yerin mescidin inşa edildiği alanda bulunduğu iddiası tartışmanın odağında yer almaktadır
1992 ve 1993 yılında BJP mensubu fanatikler ve çeteler taşkınlıklarıyla Babri Camiini yıkmışlardır. Lakin toplumsal gerginlik burada sona ermemiştir. Zira bunlar toplumsal gerginlikten kaynaklanan olaylar kümesi olmayıp planlı programlı eylemlerdir. Polis ve siyasi mekanizma ile çeteler arasında muvazaa halleri vardır. Toplumsal ve siyasi tabanını genişletmek isteyen BJP Başkanı Modi 2002 yılında yerel bir yönetici olduğu sırada Gujurat'ta Müslüman ahaliye karşı yapılan kırım ve katliamlardaki ortaklığından ve kışkırtmalarından ötürü 2005 yılında ABD'ye girmesi yasaklanmıştır. Şimdi ise hem ABD hem de İsrail'de el üstünde tutulmaktadır. Hatta kendisine yasak getirenlerden ilham alarak hatta onlarla birlikte Müslümanlara yönelik yeni yasak ve kısıtlama kararları almaktadır! Modi bir katildir ve Miloseviç'ten beter vaziyettedir.
Delhi'de Ashok Nagar Delhi Camii ondan cesaret alan, gözleri dönmüş çeteler ve gangsterler tarafından ateşe verilmiştir. İmamını darp etmişler ve ağır bir biçimde yaralamışlardır. Mekana hürmetsizlik ettikleri gibi aynı zamanda Hindu milliyetçi bayrağını da camiye dikmişlerdir. Gözleri dönmüş Hindutva çeteleri Müslüman gördükleri kimselere saldırmaktadırlar. Müslüman simasını andıran kimselere aman vermemektedirler. Camileri kundaklamakta ve ateşe vermektedirler. Müslümanlara ait işyerlerini kundaklamakta ve yağmalamaktadırlar. Keza ele geçirdikleri Müslümanlara zorla Hindu marşları ve sloganları söyletmektedirler. Kısaca başkent Delhi'de ve özellikle de Müslümanların yoğunluk olarak yaşadıkları Mustafabad bölgesinde İslami hayat ve Müslüman hayatlar tehdit altındadır.
Bir zamanlar aşağılık kompleksi nedeniyle Enver Sedat'ın batılı ziyaretçilere fakir mahalleleri göstermemesi gibi Trump'ın Hindistan ziyareti sırasında da Ahmedabad şehrinin fakir mahalleleri duvar çekilerek Trump'tan gizlenmiştir. Devlet destekli çeteler başkent ve tüm ülkede terör estiriyor. Modi hükümeti tek yanlı olarak işgal altındaki Keşmir'deki özerklik statüsünü lağvetmiştir. Keza Assam gibi bölgelerde kimliksiz gördüğü Müslümanları toplama ve temerküz kamplarına doldurmaktadır. En son vatandaşlık yasasıyla birlikte kuralsız ülkeye giren bütün topluluklara iltica hakkı tanırken sadece bundan Müslümanları mahrum tutmaktadır. Bu suretle Müslümanları aşağılamaktadır. Bu olgusal değil ilkesel bir aşağılama yöntemidir. Zira Hindistan'a iltica eden Müslümanlar olsa olsa Modi tarzı kimseler olabilir. Bangladeşli Teslime Nesrin örneğinde olduğu gibi. Onun gibilerine de seve seve vatandaşlık hakkı verirler. Yoksa onurlu bir Müslümanın en son sığınacağı yer Hindistan olmalıdır. Bu tek yanlı ve ayrımcı uygulamalardan cesaret ve işaret alan çeteler de Müslümanlara saldırmaktadır. Müslümanlar dünyada sahipsiz oldukları gibi İslam dünyasında da sahipsiz bulunuyorlar. BAE, Suudi Arabistan gibi ülkeler Pakistan yerine Hindistan'ı yeğliyorlar. İsrail ile Hindistan arasında hava köprüsü ve koridoru kurulmasına izin veriyorlar. Bu sahipsizlik girdabında Hindu milliyetçiler bütün Müslümanları terörist muamelesi yapıyor. Bunlardan biri olan Pramendra Gupta diğer dinler ikna metodunu kullanırken sadece İslam'ın zora ve cihada başvurduğunu söylemekte ve bu genellemeden yola çıkarak İslam'ın terörizm anlamına geldiğini ileri sürmektedir. Bu gibi zevat Müslümanların bütün dünyanın başına bela olduğu tezini seslendirmektedir. Maalesef bizde de Türkkaya Ataöv gibi Kemalistler kalemleriyle Keşmir halkı yerine Hindistan'a arka çıkmışlardır. Klıçdaroğlu hem Esat'a hem de Modi'ye sahip çıkmıştır. Mustafabad'da Hindu çetelerin kalkıştıkları Müslüman katliamlarıyla alakalı ağzını bıçak açmıyor! Ne bir kınama ne bir yüz ekşitme! Teflon sıfatını hak eden Kılıçdaroğlu'nun acaba Modi gibi Müslümanlarla ilgili bir zoru mu var? Niye hep gayri Müslimlerin ve zalimlerin taşkınlıklarını savunuyor? Bugün en fazla İslamfobik durum ABD, İsrail, Hindistan ile Çin'de yaşanmaktadır. Ve bunlar Rusya ile İran ilavesiyle birlikte Sünnileri veya Müslümanları terörizm ile suçluyorlar!
İsrailli liderlerle birlikte Trump da Modi de Kılıçdaroğlu ile aynı dili paylaşıyor. Kılçdaroğlu emperyalistlerin maşa tutmasından bahsediyor ama Esat gibi maşalara toz kondurmuyor! Kılıçdaroğliu hangi tarafta duruyor? Zalimlerin mi mazlumların mı? Trump ve Amerikalılar harika ve müthiş başarılı bir lider diye Modi'yi alkışlıyorlar. İsrail Cumhurbaşkanı Rivlin ise Modi'ye şöyle taltif etmiştir: Yüzyılımızın en büyük ve parlak liderlerinden birisi. Acaba Keşmir'de Gandicilik oynayan Kılıçdaroğlu Hindistan politikasını kendisi mi keşfetti yoksa Rivlin ile Trump'tan kopya mı çekti? Trump ile Modi birbirlerine çok benziyorlar. Müslümanlara yaklaşımda Modi'nin- boynuz kulağı geçse de- Trump'tan kopya çektiği aşikar. Bizim Kemal Gandi de onlara kaynak oluyor!
Buhara gibi Delhi ve Mustafabad da yanıyor! Bizler ise ya seyirciyiz ya da yananların değil yakanların yanındayız! İsrail Hindistan beraberliğinde Kur'an-ı Kerim'in bir sırrını daha görüyoruz.
1991 yılında diplomatik ilişki kuran Hindistan ile İsrail arasındaki ilişkiler giderek metanet kazanıyor, model oluşturuyor! Netanyahu lie Modi birbirlerini tamamlıyorlar. Basbayağı Modi ile Netanyahu'nun şahıslarında ehli şirk ile Yahudi ortaklığını müşahede ediyoruz. Hindutva ile Siyonizmin kardeşliğini keşfediyoruz!
Maide suresinin 82. âyetinde dile getirildiği gibi: "İnsanlar içinde müminlerin en amansız düşmanlarının Yahudiler ile müşrikler olduğunu göreceksin..."
Mustafa Özcan