Tarık Ramazan ile Türkiye ziyaretlerinden birisinde tanışmıştık. Batı'da Müslümanların entelektüel yüzlerinden birisiydi. Tartışmalı bazı fikirleri olsa da hürmet gören bir kişilik. Bazı fikirlerini Batı'ya göre güncellemişti. Bununla birlikte Hasan el Benna'nın torunu ve Said Ramazan'ın oğlu idi. Son yıllarda Said Ramazan Hasan el Benna'nın damadı olmasına rağmen sufiler gibi uzlete, inzivaya çekilmiş adeta izlerini kaybettirmişti. Gözlerden uzak kalmıştı. Yusuf Kardavi bu durumuna hayret eder. Adeta Şekip Arslan ile aynı beldenin havasını solumuştur ama son döneminde kuşe-i uzletine çekilmiştir. Bunun nedeni ne olabilir ki? Nedeni için, her kafadan bir ses çıkması ve insanların kendi görüşleriyle tatmin olmaları yani düşüncede de bencilliğin egemen olmasıdır diyebiliriz. Bir sohbetinde Muhammed Gazali ağlamaklı bir biçimde şöyle söyleyecektir: İslam kadar nezih bir din, mensupları kadar da kirli bir topluluk yoktur. Ali Uçar, Ahmet Ramazan gibi Bediüzzaman'ın ulakları ne ise Said Ramazan da Hasan el Benna için ilk başlarda öyledir. Lakin İsviçre günlerinde başlarda dergi çıkarmaya ve İslam merkeziyle ilgilenmeye devam eder. Lakin son dönemlerinde köşesine çekilmiştir ve teliften de uzak durmuştur. Bunun nedeni Müslümanlar arasında cefa hali olmalıdır. Bu cefa hali birlikte bulunmalarını veya hareket etmelerini engellemektedir. Bu nedenle de sosyal adam Said Ramazan gitmiş, körelmiş ve yerine insanlardan kaçan ve kalan ömrünü hatıralarıyla geçiren bir adam gelmiştir. Oğullarından Tarık ile Hani Batıda yetişmişler, parlak birer fikir adamı olmuşlardır. Sarkozy ile Tarık Ramazan'ın başörtüsü tartışmalarının yankıları Avrupa sınırlarını aşmış, dünyaya mal olmuştur.
Son sıralarda Tarık Ramazan kadınlarla ilgili bir iptilaya ve bir kampanyaya maruz kalmıştır. İlk başlarda isminden dolayı böyle bir karalama kampanyasına maruz kaldığını düşünmüştüm. Lakin daha sonra şikayetçi kadınların sanki haklı oldukları tezi daha ağır basmaya başlamıştır. Elbette kesin bir hüküm verme makamında değilim. Bana düşmez! Bununla birlikte Tarık Ramazan böyle bir kabahat işlese de yine de bunda isminin bir payı var. İsnatlar doğru ya da yanlış; lakin birileri şamata etmek istiyor. Sözgelimi, Sarkozy ile aynı kalibreden Bernard Henri Lévy Suudi Arabistan'ın dışişlerinden sorumlu bakanı Adil Cübeyr tarafından ağırlanırken, taltif edilirken Suudi Arabistan gazeteleri adeta Tarık Ramazan ile şamata ediyorlardı. İnsanın kanına dokunan husus budur. Yoksa herkes suç işleyebilir ve suçtan masun değildir. Oysa ki, Bernard Henri Lévy'nin ne eli ne dili ne de beli kötülüklerden ve günahtan beri ve masun değildir. Bu nedenle de ölçü kaçmıştır. Hasan el Benna'ya düşman olduklarından torunundan da intikam alıyorlar. Onlar için en büyük düşman İsrail değil İhvan'dır. Bu kontrolsüz reflekslerde de bunu görebiliyorsunuz!
Şimdi Suudi Arabistan Adalet Eski Bakanı ve Rabıta Başkanı Muhammed Abdulkerim İsa da başka bir halt işlemiş. Holokost günlerinde 60 kişilik bir heyetle birlikte Polonya'da Yahudilerin kırıldığı kamp olarak bilinen Auschwitz Kampını ziyaret ettiği gibi burada kurbanları da tazim etmiş. İyi de günlük olarak Filistinlileri kıran ve onlara her gün acılar yaşatan İsrail'e bir fiske vurmuyorlar. İsrail'e madden ve manen bir fiske bile vurmuyorlar. Filistinlilere sahip çıkmıyorlar. Yakında Auschwitz Kampı Rabıta ve Rabıta severlerin ağlama duvarı haline gelecektir. İnsan bu kadarına da pes doğrusu diyor. Bu adam yine; Muhammed Abdulkerim İsa'dan bahsediyoruz kafadarlarıyla birlikte Mekke'de Rabıta merkezinde Türkiye'yi taşlamışlar. İsrail'e gül atıyorlar Türkiye'ye ise taş. Bunu da duyuranlardan birisi Ertuğrul Özkök oldu. Onların Auschwitz Kampına gitmelerinden memnun olmuş solmalı ki sadece Türkiye'yi taşlamalarını gündeme getiriyor, konu ediyor. Hürriyet'teki köşesinde bu hususa şöyle değinmiş: "
Fas Âlimler Birliği Başkanı Ahmed Abbâdî, Mısır Vakıflar Bakanı Muhammed Muhtâr Cuma, Râbıta Genel Başkanı Muhammed Îsâ, Suudi Arabistan Müftüsü Abdulaziz Âl-i Şeyh, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Fetva Konseyi Başkanı Şeyh Abdullah bin Beyye ve Mısır Müftüsü Şevkî Allâm. Kâbe'nin hemen yanı başında toplanan İslam âleminin bu sözde uleması, baştan sona alev alev yanan İslam âleminin hiçbir sorunu kalmamış gibi oturup Türkiye ile ilgili bir karar almışlar.
"Türkiye'nin Libya'daki varlığını kınıyorlar..."
Bu kadarla da kalsalar iyi. Yine Türk umrecilerin Hareme-i Şerifte Yüzyılın Pazarlığı ile ilgili aleyhte tezahüratlarına, gösterilerine ve sloganlarına karşı çıkmışlar ve bunu kutsal mekanların kutsiyetinin ihlali, hiçe sayılması ve zedelenmesi olarak değerlendiriyorlar. Mukteda Sadr ve anlayışındakilerin Iraklı gösterici kadınları iffetsizlikle suçlaması gibi. Mekke'de toplanarak Libya konusunda Türkiye'yi taşlayanlar yine Türkler Filistin'e sahip çıkıyorlar diye rahatsızlıklarını dışa vurmuşlar. Mekke'de buluşanlar arasında bulunan Vakıflar Bakanlığına vekaleten Mısır Müftülüğü Türklerin Filistinlilere arka çıkmasına içerlemiş ve bunu ibadet yerlerinin kirletilmesi olarak değerlendirmiş. Mısır daha önce de bir spor karşılaşması nedeniyle Filistin bayrağını dalgalandıran Mısırlı taraftarı hapisle tecziye etmiştir. Kısaca İsrail'e her türlü destek ve arka çıkmak serbest lakin bunu Filistinliler lehine yapmak yasak. Keşke Özkök işin bu kısmıyla da biraz ilgilense.
Gelelim başka bir hocaya; Tahir el Kadiri'den bahsediyoruz! Bir ara F. Gülen ile mukayese konusu olmuş ve 'Pakistan'ın Gülen'i olarak takdim edilmişti. Bu arada Keşmir'de her türlü zulüm devam ediyor. Bazı hocalar ise hala Keşmir'i süt liman ve cennetin köşelerinden biri olarak görmeye ve göstermeye devam ediyor. Bunu yapanlardan birisi de Mürsi'yi devirme kampanyasının dini ayağını temsil edenlerden eski Müftü Ali Cum'a'nın kafadarlarından biri olan Pakistan asıllı Berelvi dini akımına mensup Tahir Kadiri. İşgal altındaki Keşmir'in ulusal liderlerinden biri olan Mahbuba Müfti Tahir el Kadiri'nin tweetlerine tepki gösteriyor ve gerçekleri çarpıttığını beyan ediyor.
Tepki çeken twitinde Tahir el Kadiri şunları yazıyor: Keşmirli kadın Dal Gölü'ne batırdığı ayaklarıyla suyu dalgalandırıyor. Venedik misali gölün ortasında birçok alışveriş noktasında el işlemeleri ve göl ve kayık malzemesi satıyorlar. Şüphesiz Vadi potansiyel olarak zengin bir turizm imkanı vadediyor...
Ne diyebiliriz ki Keşmir halkı can Tahir Kadiri ise turizm derdinde. Etrafı tozpembe olarak görüyor. Belki de ara sıra ikamet ettiği Kanada'ya da benzetiyor olabilir.
Said Ramazan çivisi çıkan dünyada bunları görseydi belki biraz daha katı veya koyu bir şekilde uzlete çekilmeyi yeğlerdi. Ya da birileri gibi zevzeklik yapar ve gününü gün etmeye çalışırdı. O karakterinin gereğini yapmıştır.