Arama

Mustafa Özcan
Şubat 20, 2020
Siyasal İslam çökerken’, yükselen ne?

Siyasal İslam selefilik gibi bir akımdır. İfratı ve tefriti olduğu gibi aynı zamanda vasat noktası da bulunur. Hepsini aynı kategoriye koymak haksızlıktır. Bu siyasal anlamda İslam'ın yenilenmesi veya başka bir ifade ile akideyi, inancı temel alarak onu siyasi bir duruş haline getirme ve Müslümanları birleştirme gayesini esas alır. Buna ittihad-ı İslam veya panislamizm deniliyor. 19'uncu yüzyılda Panslavizm gibi hasım akımlar karşısında hilafetin zayıflaması ve İslam dünyasının daralmasıyla birlikte Müslümanları buluşturan politikalar izlemek gerektiği yönündeki bilinç ve intibah tavan yapmıştır. İslami kesimler yüz yıldan beri bunun rüyasını görüyor ve kuvveden fiile çıkarmanın çabasını güdüyorlar. Süreçte birçok yanlışlar yapıldı ve Arap Baharı sürecinde İhvan gibi yüz yıllık yapılar kimi ülkelerde iktidara geldiler lakin ya tutunamadılar ya da taviz verdiler. Ya varlıklarından ya da siyasetlerinden oldular. Tunus'taki Nahda hareketi bunlardan birisi.

Analiz zemininde eski cumhurbaşkanlarından Abdullah Gül İslami hareketler veya siyasal İslam'ın küresel çapta, zeminde gerilediğini ifade etmiş. Fas'tan Sudan'a oradan Mısır'a daha kuzey kuşaktaki Suriye'ye kadarki geniş bir yelpazede, zeminde söylenenleri doğru kabul etmek durumundayız. Kimse siyasal İslam anlayışının yükseldiğini söylemiyor. Daha 20 yıl kadar önce belki de daha eski veya yeni bir dönemde Fransız yazar Olivier Roy Siyasal İslam'ın İflası kitabını yazmıştı. Bu yeni bir keşif değil. Baykuşlar sürekli olarak siyasal İslam akımının etini yiyorlar. Bunu doğru kabul etsek bile dünya bundan ne kazandı veya ne kaybetti? Ebu'l Hasan en Nedevi belki daha siyasal İslam yok iken ya da yeni palazlanırken bir kitap yazdı ve bunu sorguladı. Dünya Müslümanların Gerilemesiyle Neler Kaybetti? Biz söyleyelim; tutunduğu ve tutunacağı dalı ve değerleri kaybetti. Ebu'l Hasan en Nedevi bu başlığı siyasal İslam akımını savunma zemininde de kullanmıyor. Klasik anlamda kullanıyor.

Gül'ün söylediklerinin aksini savunabilecek halde değiliz. Keşke savunabilsek. Lakin sevinecek durumda da değiliz. Asla. Peki! Buna hayıflanmalı mı yoksa sevinmeli miyiz? Veya siyasal İslam düşerken hangi yelpaze ve değerler yükseliyor? Yükselen değer yoksa acaba değersizlik mi yükseliyor? Yükselen değerleri kısaca bir söyleyelim veya hatırlatalım. Firavunlar dönemindeki Mısır modeli küreselleşiyor. Yani Firavunlar idaresi küresel hale geliyor. Firavun'un Beni İsrail'e yaptığı gibi küresel Firavun rejimi de dünyayı Müslümanlara dar ediyor. İslam dünyası da temerküz kampları veya toplama kamplarına dönüşüyor. Hindistan'da inek perestler bile Müslümanları aşağı ve hor görüyor. Yeni Delhi iktidarı Keşmir'de yıllarca Hindistan'la birlikte hareket etmiş Ömer Faruk Abdullah gibi tarihi liderleri tutukluyor. Onun ötesinde Assam'da Çin gibi Müslümanlar için toplama kampları kuruyor. İçeride de Kılıçdaroğlu ve ekibi niye Keşmir'e sahip çıktığımızı soruyor veya sorguluyor! Hinduların bile yarısının razı olmadığı Modi hükümetine ve yaptıklarına arka çıkıyor. Doğu Türkistan'ı görme Keşmir'e ilişme tarzında üç maymunu oynuyor. Besbelli ki Keşmir meselesinde Türkkaya Ataöv gibi yine Gandiliği tuttu! Yoksa varsa kendisini dövüyor veya dövünüyor. Kerbela anma günlerinde Tatbir meclislerinde olduğu gibi adeta kendini olmazsa ülkesini hırpalıyor, zincirliyor. Zincirlerle dövüyor! Kendini inkar politikası bu kadar geniş yelpazeye ulaşmış durumda. Bir zamanlar İslamcılık bitti kehanetinde bulunan Ali Bulaç gibi siyasal İslam çöktü diyen Abdullah Gül de birkaç baskısı yapılmış bayat bir kelamı veya görüşü güncelliyor ve Temcit pilavı gibi önümüze seriyor. Kılıçdaroğlu da mazlumlarla, Müslümanlarla dayanışmayı içine sindiremiyor. Bu ortak anlayış ve zemin acaba Abdullah Gül'ün ortak aday gösterilmesinde etkili olmuş mudur? Siyasi, arzi ve semavi felaketler karşısında tek tutanağımız mazlumların dayanışmasıdır. Bugün de küresel zeminde zalimler Müslümanların başında boza pişirmektedir. Eski deyime göre zulmün onda dokuzu Mısır'da ise bugün bu oran küreselleşmiştir. Bu nedenle de dünyanın her yanı patlak veriyor. Brezilya'dan Endonezya'ya Hindistan ve Çin'e kadar insanlık felaketler yumağı ile karşı karşıya. Bu da yükselen küresel firavunluğa karşı semanın tepkisidir.

Karar gazetesinden Yıldıray Oğur'un bir sorusu üzerine eski Cumhurbaşkanı Gül şu cevabı veriyor: "Şimdi Siyasi İslam'ın çöküşü diye çok tartışmalar var. Öyle, tüm dünyada. Biz bunu görüp, paradigmadan kopuşu gerçekleştirmiştik, ama sürdürülemedi…"

Esasında Abdullah Gül bu sözleriyle ilk karesine ve ezberine geri dönmüş oldu. Bir zamanlar Tahran'da 'bizler yenilmiş bir medeniyetin çocuklarıyız' demişti. Karar gazetesinde sarf ettiği sözler adeta Tahran'da söylediklerinin bir tekrarı ve yankısı! Gül ile mülakat kulağıma çalınmakla birlikte metniyle ilk olarak Suudi Arabistan kaynaklı al arabiya sitesinde karşılaştım. Onların tezlerini seslendirmiş olmalı ki hemen mevzuya kapaklanmışlar!

Buna verilecek cevap şudur: yenile yenile yenmesini öğreneceğiz! Mağlupların dünyası bir gün galiplerin dünyası olacaktır. İşte o zaman devran dönecek ve insanlık kardeş olduğunu fark edecektir. Herkese terakki dünyası bize tedenni dünyası olmayacaktır. Devran böyle gitmeyecek mağluplar Allah'ın Nasır ve Muiz ismiyle aziz ve galip olacaklardır. Talih bir gün mazlumlara da gülecektir. O gün göreni için yakındır.

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN