Mustafa Özcan

33 yıllık İntifadanın tortuları ve mirası

9 Aralık 1987 tarihi alışılmadık günlerden birisine sahne oluyordu. Sonrasında bu günün bir milat olduğu ve tarih yazdığı anlaşılacaktı. Irkçı Siyonistler Eretz Kapısı dedikleri Beyti Hanun Kontrol Noktası yakınlarında bir yük taşıt veya kamyonu Filistinliler üzerine sürmüşler ve kayıplar olmuştu. Bunun neticesinde, Filistinlilerin taşan sabrı eyleme dönüşmüştür. Kısaca bu eylemin tetiklediği direniş şulesine taş intifadası denilmektedir. Ertesinde Filistinliler taşlarla Siyonist rejimi yıldırmışlardır. Denildiği gibi taş ve ağaç dile gelmiş ve Yahudileri açık hedef haline sokmuştur. Filistinliler taşlarıyla İsrail rejimini göz açamaz hale getirmişlerdir. Taşlardan göz açamayan İsrail idaresinin askeri kanadında görev yapan İzak Rabin öfkesinden ele geçirdiği taş atan bir Filistinli çocuğun kolunu taşla kırmış ve bunun sonucunda da adı 'kemik kıran Rabin'e çıkmıştı. İlginç fanatizm yatışmayan bir yapı ve kartopu gibi büyüyor ve birbirini besliyor. Rabin solun radikallerinden birisiydi başbakanlık döneminde Arafat ile Oslo Anlaşmasını imzaladıktan hemen sonra 1995 yılında sağdan bir radikal Yahudinin hışmına, öfkesine kurban gitmiş ve sokak ortasında öldürülmüştür. Adeta Mahatma Gandi'nin akıbetine uğramıştır. Kendince barış isterken fanatiklerin ağına takılmış ve kurbanı olmuştur. İlk İntifada 1990 ve 1991yılına kadar sürmüştü. Arafat ve arkadaşlar bu fırsat bir daha yakalanmaz, ele geçmez anlayışıyla hızlı bir biçimde bunu siyasi yatırıma ve ranta dönüştürmek istemiş ve İntifadayı istismara açmıştı. 1988 yılında Arafat ve arkadaşları Cezayir'de FKÖ'nün andını/misakını değiştirdiler ve bununla birlikte İsrail'i tanımanın önünü açtılar. Besbelli ki bu yolla müzakerelere hazırlanıyorlardı. Filistin bağımsızlığını ilan etti ve o dönemde Türkiye 12 Eylül'ün mirasını yaşıyordu. İsrail ile ilişkiler ikinci katiplik düzeyine indirilmişti. Filistin'in istiklalini tanıma karşılığında birileri Özal'a İsrail ile ilişkileri de yeniden eski seviyesine ve üst düzeye çıkarma aklını verdiler. Bu tavsiyeleri dikkate alan Özal bir taraftan İsrail ile 12 Eylül ortamında seviyesi düşürülen diplomatik ilişkileri eski seviyesine çıkarırken diğer yandan da müteakip günlerde Filistin elçiliğinin açılmasıyla ilgili düzenlemeleri yaptı.

Bu gelişmenin küresel akisleri oldu ve Ürdün Kralı Hüseyin Batı Şeria ile bağlantılarını kopardığını ilan etti ( fekkü irtibat). Böylece içeri ile FKÖ'nün irtibata geçmesinin önünü açmış oldu. İntifada ile birlikte yeniden Filistin meselesi unutulmuşluktan kurtulmuş ve dünyanın gündemine girmiş hatta birinci meselesi haline gelmişti. Lakin çok geçmeden bunu gölgeleyen bir olay oldu. Saddam Kuveyt ile Rumeyla petrol sahası üzerinden bozuşmasıyla birlikte 1990 yılının Ağustos ayında Kuveyt'e girdi ve ardından 17 Ocak 1991 tarihinde Çöl Fırtınası operasyonu başlatıldı ve başta baba Esat'ın da desteğini alan bu operasyon 40 a yakın ülkenin katksıyla Saddam Hüseyin'i Kuveyt'ten attı. Ardından Arap-İsrail uzlaşması için diplomatik çabalar başlatıldı. Saddam Hüseyin'in Kuveyt'e girmesi ve çıkarılmasının iki sonucu oldu. Bunlardan birisi, bölgede çekişmenin eksenini değiştirme çabasıydı. İntifada ile birlikte yeniden Filistin/Arap-İsrail çekişmesi öne çıkarken Kuveyt kriziyle birlikte Arap-İsrail çekişmesi yerini Arap-Arap çekişmesine bıraktı. Ya da öyle bir algı oluşturmak istediler. Böylece daha önce yaşanan Arap- İran çekişmesi de son bulmuş ve bu defa çekişme Arapların kendi içine aksetmişti. 11 Eylül adeta bunun bir devamı oldu. Huntington'ın 1990'lı yıllardan Bernard Lewis'den mülhem olarak kaleme aldığı medeniyetler çatışması tezi 11 Eylül sürecinde medeniyet içi çekişme yani Müslüman-Müslüman çatışması haline getirilmek istenmiştir. Kuveyt krizi ve ardından 11 Eylül krizi veya rejimi benzeri sonuçlara yönlendirilmiştir. O da Araplar ve Müslümanlar arası iç krizdir. Saddam'ın Kuveyt'ten atılmasının rüzgarıyla baba Bush derhal Madrid'de Araplar ile İsrail'i bir masa etrafında topladı ve barıştırmak istedi. Burada da yan çizen yine İsrail tarafı olmuştur. Tarih onu şimdilik haklı çıkarmıştır. Arap planlarını reddederek bir şey kaybetmemiş belki teker teker de olsa Arapları zamanla kazanmıştır! İlginçtir, 11 Eylül yani 2001 olayından bir yıl sonra da Araplar barış gündemiyle Beyrut'ta toplanmışlar Prens Abdullah adıyla anılan bir planı devreye sokmuşlardır. Bu plana göre, İsrail 1967 sınırlarında (toprakların sadece yüzde 20'sini iade ederek) bir Filistin devletine razı olursa Araplar topyekün İsrail'i tanıyacaklardı. İsrail cevap bile vermedi ve yine oralı olmadı. Arap Baharından sonra İsrail bir karış toprak vermeden yine kara ve artıya geçti. 2020 yılı Camp David'den sonra Araplar arasında en büyük kırılmaya neden oldu ve BAE ve Bahreyn gibi ülkeler Filistin'i ve kutsal mekanları hiç pahasına peşkeş çekerek İsrail'i tanımaya karar verdiler.

Burada temel yanlış Arafat'ın olmuştur, İntifadayı yanlış yatırıma dönüştürmüştür. 1987 yılına kadar silahlı mücadeleden bir sonuç ve hatta mesafe elde edemeyen sadece oradan oraya sürülen Arafat ilk defa halkın işin içine ve devreye sokulmasıyla tünelin sonunda bir ışık görmüş lakin Oslo Süreciyle birlikte bunu da heba etmiştir. 1988 yılından beri İsrail ile gizli görüşmeler yürütmüş ve sonuçta 1993 yılında Oslo anlaşması imzalanmıştır. Ardından Arafat Gazze ve Batı Şeria'ya dönmüş ve dönüşünden bir yıl sonra ise Rabin öldürülmüş ve binaen aleyh barış süreci muhatapsız kalmıştır. Oslo süreci kısa devre yapmıştır.

Esasen Arafat'ın 1987 yılında başlayan ve üç dört yıl süren Birinci İntifada konusunda hiçbir dahli olmamıştır. O sıralarda Arafat'ın içeride etkisi çok sınırlıdır ve sokağı yönlendirme kapasitesinden aciz ve yoksundur. Bu süreci hiç beklenmedik bir biçimde Şeyh Ahmet Yasin ve kurmuş olduğu Hamas tetiklemiştir. İsrail yanlış analiz sonucunda İntifadadan sorumlu gördüğü ve Tunus'ta ikamet eden Ebu Cihad (Halil Vezir) ile Ebu İyad'ı (Salah Halef) suikastla intikam amacıyla öldürmüştür. Daha sonra Arafat'ı zehirleyerek Şeyh Ahmet Yasin'i de aynı yıl (2004) füzeyle öldürmüştür. Bu da Oslo'da girilen yolun yanlışlığını ortaya koymuştur. Önce Netanyahu sonra da Şaron kademeli bir biçimde süreci iptal etmiştir. Dolayısıyla süreç veya anlaşma tek yanlı olarak kalmıştır. İsrail anlaşmanın altından çekilmiş sadece Filistinliler güvenlik alanında güvenlik koordinasyonuyla Rabin'in ifadesiyle İsrail'in taşeronu durumuna düşmüşlerdir. Kısaca Oslo süreci İntifadanın yanlış siyasi yatırıma dönüştürülmesi sonucu hüsrana dönüşmüştür.

Halbuki, 1987 yılında bir umudun adıydı ve İsrail'in sonuna bir taş atımlık mesafe kalmıştır. Arafat'ın yanlış siyasi yatırımı süreci akamete uğratmış, çıkmaza sürüklemiştir.

1987 yılında başlayan Birinci İntifada domino etkisi meydana getirmiştir. Etkileri üç dört yıla yayılan İntifada Afganistan'da Ruslara karşı başkaldırışın psikolojik zeminini hazırlamıştır. Domino etkisi meydana getirmiştir. Mazlum milletlerin işgalcilerin boyunduruğundan kendi iradesiyle kurtulabileceğinin ispatı olmuştur. Filistinli Abdullah Azzam da bunun tanıkları arasında olmuş ve Filistin'de İsrail'e karşı yürütülen mücadeleyi Afganistan'a taşımıştır. Afgan halk bir benzerini kendi ülkelerinde Ruslara karşı yürütmüşlerdir. Keza Afganistan da zincirleme bir surette Keşmir gibi işgal altındaki bölgelere ilham kaynağı olmuştur. Ümmet de diriliş şuuruyla bezenmiş ve seferber olmuştur. Sosyal medyanın olmadığı 1990'lı yıllarda Hamas dergilerle ve bildirilerle sesini dünyaya duyurmuştur. O ses sosyal medyanın devreye girdiği dönemde kısılmış ve neredeyse duyulmaz ve görülmez hale gelmiştir. Lakin İsrail hala yatışma ve durulma çizgisine gelmemiştir. Aksine geçmişte kendilerini gizleyenler bugün açıkça İsrail'den yana hareket etmektedirler. Azgınlık pik noktasına ulaşmıştır. Meryem Suresi 59'uncu ayette bahsedilen durum ortaya çıktı: ve nefsânî arzulara uyan bir nesil gelip çattı. Bunlar elbette azgınlıklarının cezasını bulacaklardır.

Kuşaklar arası algılar değişti. Nesiller birbirlerine yabancılaştı. Kötünün en kötüsü geldi. Lakin bunun sonu görebilen için aydınlıktır.

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu'na aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.