Kültürel yayılmacılık ve araçları
Yayılmacılığın binbir çeşidi ve sureti vardır. Siyasi veya askeri yayılmacılık en bilinen türler arasındadır. Cengaver ve cihangir unsurlar savaşlarla topraklarını genişletirler. İslam tarihinde gönül fethi yerine bazen toprak kazanımı esas alınmış ve ikame edilmiştir. Nitekim Hans Küng isimli Alman ilahiyatçı, Papa 16. Benediktus'a cevap verirken esasında İslam'ın gönül fethini esas aldığını lakin Emeviler döneminde bunun saptırıldığını ve şekil değiştirdiğini, toprak fethine dönüştüğünü hatırlatmıştır. Ömer Bin Abdulaziz bu anlayıştaki Emevi valilerini paylamış ve Hazreti Peygamberin hidayet rehberi olarak geldiğini, vergi tahsildarı olarak gelmediğini hatırlatmıştır. Hayvanlar aleminde yayılmacılığın nişanelerinden biri, bulunduğu bölgeyi kendisine tahsis etmek için koku bırakmaktır. Pers unsurları, İslam sonrasında Şiiliği yayılma araçlarından birisi olarak bellemiş ve görmüştür. Adeta Şiiliği hedeflerine ulaşmada bir binek veya köprü olarak algılamışlardır. Bunun açılımlarından birisi de Arap Şiilerine ikinci sınıf muamele etmektir. Şiiliğin en önemli tezlerinden biri, Peygamber ailesine dayanmaları iddiasıdır. Hatta Yezdecird'in kızı olarak gördükleri Şah Banu ile Hazreti Hüseyin arasında bir izdivaç tahayyül etmişler ve onlarla Ehl-i Beyt arasında köprü kurmuşlardır. Persler, İslam öncesi kutsal saydıkları Sasani hanedanlığının mirasını Ehl-i Beyt'e mal etmiş ve taşımışlardır. Önce Sasanileri ardından Ehl-i Beyt'i takdis etmişlerdir. Hayvanlar yayılma bölgelerini nasıl kokularıyla işaretliyorlarsa İran veya Persler de işaretlemeyi Ehl-i Beyt mensuplarının kabirleri üzerinden yapmaktadırlar. Bu nedenle de ister hükümranlıkları altında olsun isterse yabancı topraklarda olsun bir sürü ve sayısız gerçek ve sahte Ehl-i Beyt kabri ihdas etmişlerdir. Bununla fiili veya potansiyel nüfuzlarını yaymış veya genişletmişlerdir.
İslam'dan sonra Ehl-i Beyt muhabbeti adı altında kripto Sasaniliği sürdürmüşlerdir. Pers kültürel yayılmacılığının ikinci temel aracı ve harcı ise dil daha doğrusu Farsçadır. Farsça, bir İslam kültür dili olması hasebiyle İslam milletlerinin de dilidir. Türkiyat aleminde Farsça, zaman zaman ikinci dil olarak kabul edilmiş ve daima hürmet görmüştür. Zira Şark hikemiyatı bu dil üzerinden yürümüştür. Lakin İranlılar, bu dili Fars unsurunun üstünlüğü için dayanak noktası saymışlardır. Halbuki edebi anlamda Farsçayı kullanan Türkler ve diğer milletler eserlerini yazarken Pers ırkçılığını değil İslam'ı göz önüne almışlar, ona atıfta bulunmuşlar ve ithaf etmişlerdir. Persler ise aksine ırkçılık kaygısıyla ortak isimleri tekellerine geçirmek istemişlerdir. Bu husustaki en meşhur örneklerden birisi Mevlana'dır. Belhi olduğu kadar Rumi olmasına rağmen İranlı değildir. Mevlana, şiirlerini Farsça ile kaleme almıştır. Lakin onun üzüm benzetmesi, dil konusuna araçsal düzeyde yaklaştığını göstermiştir. Dil işlemeye ve işlenmeye bağlı olarak gelişir. Türkçe de Yunus ile Ahmet Yesevi ile zenginleşmiştir. Farsça da dört, beş şairle evrensel bir vüsate ve genişliğe ermiş, ulaşmıştır. Bu itibarla Fars diliyle yazılmış kültürel hazine (künüz) ve edebi zenginlikler, Perslerin malı olmayıp ortak değerlerdir. Arapça da öyledir. Sıradan bir Arabın Arapça üzerinden başkalarına böbürlenme hakkı yoktur. Burada temel meziyet, Kur'an-ı Kerim ve Arapçayı inceden inceye işleyen Arap ya da gayrı Arap alimlerdir. Kısaca, tekeli altına alma veya sahiplenme konusunda Pers atakları çirkindir. Bunu kültürel yayılmacılık zemininde yapmaktadırlar. Mevlana'dan sonra Nizam-ı Gencevi de Perslerin sahiplendikleri Farsça yazan Türki şairler arasındadır.
Nizam-ı Gencevi ana itibarıyla Kürt, baba itibarıyla da Azeri'dir. Menşe ve köken itibarıyla Pers ırkıyla herhangi bir münasebeti ve bağlantısı bulunmamaktadır. Bununla birlikte İranlılar onu bir Pers şairi olarak kabul etmekte ve her yıl adına ihtifaller düzenlemektedirler. Tebrizli şair Şehriyar da böyle yani çift dillidir. Farsça yazdığı gibi Türkçe de yazmıştır. Kültürel ırkçılık yaparak, bu gibi dar kalıpları ve sınırları aşan şair ve yazarları tekeli altına almak yerine, onlar üzerinden diğer uluslara uzanmak, ulaşmak ve köprü kurmak hem insaniyete hem de gerçeğe daha uygundur. Mevlana hepimizindir, Nizami Gencevi de öyledir. Sömürgecilik yerine paylaşmak esas olmalıdır.
1150-1214 yılları arasında yaşamış, İran edebiyatına yön vermiş, mesnevi tarzının en üstün örneklerini sergilemiş Azeri şairdir. Mahzen-i esrar (Sırlar kutusu), Hüsrev ü Şirin, Leyla u Mecnun, Heft Peyker ve İskendername adlı mesnevilerden oluşan "Hamse"si Türkçeye çevrilmiştir.
Kültürel sömürgeciliğin iki aracından birisi dini değerler ise ikincisi de dildir. İran, tarih boyunca her ikisini de kullanmış hala da vazgeçmiş değildir. Sonuç olarak kültürel yayılmacılık yumuşak bir yayılma biçimi ve sömürgeciliğin keşif koludur.
Mustafa Özcan
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Hakkın çilekeş elçileri (26.01.2022)
- Suriçi'nden Medine’ye (23.01.2022)
- Bir dindarlık modeli olarak Minyeli Abdullah! (18.01.2022)
- Ümmilik ile öğrenilmiş cehalet arasında (14.01.2022)
- Kazakistan’da kanlı geçiş (14.01.2022)
- Yemen’de Şiileşme ve Sünnileşme dalgası (10.01.2022)
- Biz ve devşirme kurumlar (07.01.2022)
- Amerikan Marksizmi! (03.01.2022)