Cahilliğin arazlarından birisi ince düşünmekten mahrumiyet, katılık ve kabalıktır. Hikmetin yurdu ve yaylağı yumuşak ve ince gönüllerdir. İlahi hikmetin barındığı mekanlar arasında ehli tasavvuf vardır. Bunların meşk ettikleri ilme de 'rekaik ilmi' derler. Konusu adap ve inceliklerdir. Şimdi ise ehli hikmet ve nübüvvet kimi nadanlar tarafından 'cahil' olmakla suçlanıyor. Bunu diyenler ne kadar yakın olursa olsun nübüvvetin ve hikmetin kokusunu bile alamazlar. Peygamberler üzerinden zevzeklik yaparak, eğlenerek ve eğlendirerek sanatlarına değer kattıklarını sanıyorlar. Halbuki, sanatta hikmetin dilimlerinden, parçalarından birisidir. Seyyid Kutub'a göre sanat geniş dairede şeriatın boyutlarından birisidir. Hukuki anlamda şeriat olduğu gibi Seyyid Kutub'a göre kevni/kozmolojik anlamda da şeriat vardır. Belki sünnetullah ve adetullah boyutlarına Seyyid Kutup kevni şeriat demektedir. İslami yönteme uygun fikri ve sanat çalışmaları da geniş şeriat dairesine girer. Buna mukabil rabbani çizgiden taşmış olan sanat anlayışı ise cahiliyeti temsil eder (Mealim Fi't Tarik, Prof. Salah Abdulfettah el Halidi'nin tahkikiyle, s: 171, Daru Ammar, Amman).
Üstat Necip Fazıl Kısakürek'in açılımıyla durum şöyledir:
Her şey akar, su tarih yıldız insan ve fikir
Oluklar çift birinden nur akar birinden kir.
Merhum Seyyid Kutub'un cahiliyet kavramını kullanmasına dudak bükenler şimdi cahiliyet zemininden gelen birisinin ve birilerinin Havva ile Adem'e 'cahillik' isnat ettiklerine tanık oluyorlar! Kem söz sahibine aittir. Cahilliğin sınırlarını bilmeyen birisi cahillik çukuruna düşer ve cahilane konuşur. Çilekeş elçilerin kadrini eksilterek birilerini eğlendirmeye çalışırlar. Birilerini eğlendirmek için günah yüklenirler. Bu cehaletten de öte manevi sefalet ve acınası bir durum olmalıdır.
Peygamberler tabir caizse 'birinci sınıf' insandırlar. Hakkın nazlısıdırlar. İlimleri de mahza birinci sınıftır ve ledünni ilimdir. Kıl u kal ilmi olmayıp doğrudan doğruya vahiy mahsulüdür. Ve Allah peygamberlik ve elçilik göreviyle kimi taltif edeceğini ve taçlandıracağını, kimi muhatap alacağını herkesten iyi bilir.
Peygamberlik bir meslek değil, Allah'ın tensibi ve seçmesi ve görevlendirmesidir. En zor ve en çileli vazifelerden birisidir. Demirel cumhurbaşkanlığı makamı için 'hiçbir faninin elinin tersiyle geri çevirebileceği bir makam değildir' der. Acaba peygamberlik makamı da böyle midir? Cumhurbaşkanlığı makamına çalışarak gelebilirsiniz ama peygamberlik makamı ancak Allah'ın seçmesiyle mümkün ve kaimdir. Burada istifa kurumu da yoktur. Taltif makamı mıdır? Elbette taltif ve teşrif makamıdır aynı zamanda da teklif makamıdır yani sorumluluk makamdır. Bunun bedeli de vardır ve çok ağırdır. Demirel'e karşın bize Tezkiretü'l Evliya müellifi (Feridüddin Attar) Lokman Hekim'den şöyle bir değerlendirme aktarır: "Beni hikmetle nübüvvet arasında muhayyer eylediler; ben hikmeti ihtiyar ettim. Zira benim nübüvvet yükünü taşımaya ehliyetim ve takatim yoktur…" Hazreti Peygamber de 'Kral peygamber' olmak yerine 'kul peygamber' olmayı yeğlemiştir. Peygamberin bazı duaları şöyledir: "Allah'ım beni miskin olarak yaşat ve miskin olarak canımı al! Miskinler zümresinde haşr eyle!" Allah, Hazreti Peygamberi kral peygamber olmakla kul peygamber olmak arasında muhayyer bırakmıştır. Hazreti Peygamber kul peygamber olmayı ve ölünceye dek bir gün acıkarak, bir gün doyarak ömür tüketmeyi yeğlemiştir. Minik Serçe lakabının gereğinin aksine peygamberlerin etini yemeye kalkışmış ve akbabalığa özenmiştir! Hazreti Süleyman aleyhisselam dışında Allah'ın bütün elçileri çilekeştir. Kur'an'da en çok bahsedilen peygamber olan Kelimullah Musa Aleyhisselam binbir badireden atlamış ve bu suretle Allah'ın adeta sevdalısı olmuştur ve beladan belaya sürüklenmiştir. Bütün peygamberler de öyledir. Yunus Aleyhisselam izinsiz görev yerini değiştirmek istemiş kendisini balığın karnında bulmuştur. Peygamberler cehalet bir tarafa, Allah'tan izinsiz bir adım dahi atamazlar. Cehalet bunun neresinde? Hazreti Peygamber'in bütün fiilleri Allah'ın izniyledir. Hicret emri, Allah tarafından verildikten sonra icraya konulmuştur. Peygamberler kendi başlarına hareket eden kullar değildir ve bu nedenle de bütün fiilleri Allah ile bağlantılıdır. Bundan dolayı onlara cehalet isnadı vahye ve Allah'a cehalet isnadıyla aynı dalga boyudur. Cehalet isnadı en hafif ifadesiyle had bilmezliktir.
Elçiler, kullar arasında manevi olarak en donanımlı olanlar arasından seçilmektedir. Fıtnat sıfatıyla işaret edildiği gibi Hakkın en zeki kulları arasındadırlar. Kiyaset ve ismet gibi köşe taşı olmaya namzet sıfatlara haizdirler. Hazreti Nuh ve Hud Aleyhisselam gibi peygamberler çocuklarını ve eşlerini bile kurtaramamışlardır. Buna mukabil Firavun'un eşi Asiye ile Mümini al-Firavun ebediyet geçidini ve eşiğini aşmışlardır. Peygamberlere hürmet etmiyorsanız bile onların dünya çilelerine ve çilekeşliklerine bari olsun saygı duyun! Hürmeti kırmayın! Çilekeş kulları seviyesiz lakırdılarınıza alet etmeyin!
"Eşeddül belâ âlel enbiya sümmel evliya fel emsel fel emsel", "Belânın en şiddetlisi başta peygamberlere, sonra evliyalara ve sonra sırasına göre diğerlerin başına gelir..."
Kimi reformist ilahiyatçılar ise Hazreti Adem'in yanından Minik Serçe'nin yakasına atlamışlar. Minik Serçe'yi haklı çıkarmak için Hazreti Adem ve Havva'ya çamur atıyorlar. Safiyyullah ve güzide eşinin neler çektiğini bilmiyorlar. Sanki cennetten yeryüzüne inmek basit bir şey! Onları Hazreti Adem ile Havva yerine Sezen Aksu ile Onno Tunç'a havale ediyoruz.
Adem ile Havva yerine Minik Serçe safında duranlar; öbür alemde Adem ile Havva yerine Minik Serçeleriyle beraber olsunlar. Minik Serçe bir cahillik yapmış olabilir, lakin sözde bazı ilahiyatçılar teorik katkılarıyla cahillikten öte tüy dikmişlerdir. Minik Serçe seyircisine goygoyculuk yaparken kimi ilahiyatçılar da kamuoyuna göz kırpıyorlar.
Mustafa Özcan