Tunuslu siyasetçi Muhammed Haşimi Hamidi Twitter hesabında şu ifadeleri paylaşmış: Suudi Arabistan ile BAE'nin Yemen'le ilgili planları ayrıştırmayı ve bölünmeyi esas alıyor, kalıcı hale getiriyor. Bu plan 1994 yılında da geçerliydi.
Daha geriden ele aldığımızda da bu plan 1974 yılından beridir işliyor. Kafalarında kırk tilki ve kırk plan dolaşıyordu hepsine parçalanmaya dairdi. Bunun için Arap Baharı'nın Yemen'e uzanan ve vuran dalgalarını değil Husilerin Sana'ya doğru yürüyüşlerine ve ilerleyişlerine kulak kabarttılar ve önünü açtılar. Gelişmeleri derinden seyrettiler.
Komşuları sayesinde Yemen yine bataklıkta ve yolların ayrılış noktasında bulunuyor. Yıpranma savaşına maruz kalıyor. Ne Husiler ne de Hadi tayfası hakkı ve haklıyı temsil ediyor. Sadece Yemen'i tahrip eden oyunun bir parçası durumundalar. Yemen'in tarih boyu dominant mezhebi olan Zeydilik bütün mezheplere açılan çok yönlü ve karma bir yapıyı temsil ediyor. 'Efdal varken mefdulün imameti caizdir' diyerek Şiiler ile Sünniler arasında uzlaşmayı esas almışlar ve bu suretle uzlaşmaya yanaşmayan Rafizi tayfadan ayrılmışlardı. Bununla birlikte uçların çekim alanda bulunuyorlar. Daha doğrusu herkes onlara sarkmaya çalışıyor. Mutezile gibi emri bi'l maruf için silah kullanmayı ilke edinmişlerdir. Bundan dolayı Yemen isyanlar diyarı olmuştur. İmam Cafer-i Sadık ile İmam Bakır'ın bu yöndeki görüşleri ise silahlı hareketlere ön ve izin vermeme yönündedir. Zeydiler onların hilafınadır. Ebu Hanife dışında Sünni ekol ve ameli mezheplerin tamamı ve imamları da pek huruç hareketlerini sıcak bakmamıştır. Ebu Hanife ise İmam Zeyd'in kalkışmasını mali olarak destekliyor. En azından bu yönde elimizde bazı veriler bulunmaktadır. Siyasette ılımlı zeminde Şii kalan Zeydiye, akaitte Mutezile, fıkıhta ise Hanefi mezhebine yakın durmuştur. Bu yönüyle mezhepler halitası yani karmasıdır. İbaziye ve Haricilerin kalıntıları İslam dünyasının ücra bölgelerinde; Umman Sultanlığı ile Cezayir ve Tunus'ta yaşarken Zeydiler de İslam dünyasının bir başka ücra köşesi olan Yemen'e sinmişlerdir. Oniki İmamcılık/İsna Aşeriyye dalgası vaktiyle İran'daki Zeydi cepleri yok etmiştir. Yemen'de ise onlara tutunmaya çalışıyor. Bu eski bir alışkanlıktır. Oniki İmamcı Şiilik İsmailiye gibi mezheplerle geçişli olsa da Rafizi olmadıkları için Zeydilere kapalı olmuştur. Zeydilerin imamet ve mehdiyet anlayışı da esnektir. Bu hususlarda ismi değil sıfatı esas alırlar. Yemen Zeydiler ülkesi olarak ünlenmiştir. Elbette İmam ı Şafii'nin bir dönem böğründe kaldığı ve yaşadığı bölgede İmam Şafii'nin hatta Ebu Hanife'nin de izleri vardır. Şafiilik Yemen'de Zeydiler ile yan yana müstakil olarak varlık gösterirken Hanefi mezhebi ise bazı yönleriyle Zeydilik ile iç içe geçmiş ve bütünleşmiştir.
Zeydilik sosyolojik olarak başkalaşım geçirmiştir. Bu yüzden de fıkhi konularda ehli sünnetin ameli mezhepleriyle geçişli olmuştur. Sanaani, İbrahim Vezir ya da Şevkani ve benzeri alimler hadis çalışmaları üzerinden ehli sünnet ve Şafii mezhebiyle köprü kurmuşlardır. Yemen'de Zeydilerin Şafii mezhebine dönüşlerinin iki temel nedeni vardır. Bunlardan birisi yaşadıkları dağlık bölgelerden ovaya inmeleri ( suhul) ve burada Sünnilerle karşılaşmaları ve hatta iç içe geçmeleridir. İkincisi ise ovaya indikten sonra Şafii mezhebinin kaynakları ve bilhassa Sünni hadis literatürüyle tanışmalarıdır. Oniki İmamcılar hadis konusunda paralel bir yaklaşım benimsemişler ve ehli sünnet tarikiyle gelen hadisleri kendilerine ve Şii kanallara uydurarak, mal ederek benimsemişlerdir. Sahabeler yoluyla gelen hadisler Cafer-i Sadık'a mal edilmiştir. Zeydiler ise böyle yapmamışlar bu alanın hakkını teslim etmişlerdir. Orijinal rivayet zincirinden ayrılmamışlardır. Bunun nedeni de Rafizi olmayışlarıdır.
1962 yılında Yemen'de imamet yerine cumhuriyet rejimi ilan eden Abdullah Bin Sellal imamcıların Zeydi-Şii aşiretlere dayanmalarından dolayı Sünni kesimlere yakın durmuş ve Mısır'dan İhvan üyeleri arasından öğretmenler devşirmiştir. Bunlar da Zeydiliğin yumuşamasında ve Şafiiliğe geçmesinde veya Sünniliğe meyletmesinde etkin rol oynamışlardır.
Demek ki Yemen'de Zeydilerin Sünniliğe ve özellikle Şafii mezhebine kaymalarında üç etken veya kanal etkili olmuştur. Şii aşiretlerin veya ulemanın dağdan ovaya inmesi ve ikinci olarak Sünni hadis literatürüyle tanışma ve kaynaşmalarıdır. Üçüncü olarak ise Yemen'in imamcılıktan cumhuriyet rejimine geçiş döneminde cumhuriyet hocalarının Mısır'dan Sünni kesimden ve bilhassa İhvan üyeleri arasından seçilmesidir. İhvan'ın Yemen'e etkisi geniş olmuştur. Hasan el Benna Cezayirli efsane davetçi ve İslami kesimlerin Che Guevara's olarak tanınan ve tanımlanan Fudayl Vertelani'yi Yemen'e ulak olarak göndermiştir. Hasan el Benna döneminden sonra özellikle Nasır'ın işbaşında olduğu günlerde Abdullah Sellal Mısır'dan öğretmen getirtmiştir. Gerçi Yemen'de iç kapışmada Nasır'ın da payı vardır. Genelde Körfez'deki kraliyet ve kraliyetçi rejimlere karşı cumhuriyetçilerin dalgasını desteklemiştir. Buna Yemen'de dahildir. Bilahare İhvan Nasır'ı Mısır'ı Yemen bataklığına sokmakla suçlamıştır. Saddam Hüseyin'in Kuveyt'i işgal etmesi gibi Nasır da Yemen'e asker göndermiştir.
Böl ve yönet
Tunuslu siyasetçi Muhammed Haşimi Hamidi'nin tespitinden devam edecek olursak; Kuzey ve Güney Yemen'i birleştirmeye çalışan eski Cumhurbaşkanı İbrahim el-Hamdi'nin 40-50 yıl önce suikasta kurban gitmesinde Suudi Arabistan istihbaratının payı ve parmağı olduğu tescil edilmiştir. Suudilerin başrol oynadığı suikastın perde arkasında Amerikan istihbaratın parmağının olduğu da kanıtlanmıştır. 1960'lyllarda Mısır ile Suudi Arabistan arka bahçeleri saydıklar Yemen'de bilvekale kapışmışlardır. Şimdi de İran ile Suudi Arabistan bu ülkede vekaleten kapışıyorlar. Suudi Arabistan ile BAE ülkeyi yeniden güney ile kuzey arasında bölmeye, İran da Husiler üzerinden ülkeye egemen olmaya çalışıyor.
Ülkenin kuzeyi ve güneyi vaktiyle birbirinden farklı siyasi ideolojilerle yönetilirken, Kuzey Yemen Devlet Başkanı İbrahim Hamdi, iki Yemen'i birleştirmek için Komünist ideoloji ile yönetilen Güney Yemen'e gitmeye hazırlanırken bir suikast sonucu öldürüldü. Suikastın arkasında Salih-Ğaşmi ikilisiyle birlikte Suudi Arabistan'ın olduğu ortaya çıktı. Demek ki Yemen'in birleştirilmesi sadece SSCB'yi değil onun ötesinde Amerikalıları ve Körfez ülkelerini de yakından ilgilendiriyordu. Suudi Arabistan Ali Abdullah Salih ve Ahmet El Ğaşmi'yi ayartmış ve onlar üzerinden İbrahim Hamdi'ye ulaşmıştır. Ardından 'subayların koçu' olarak nitelendirilen Yemen çavuşu Ali Abdullah Salih, eski ortağı yeni hasmı Ahmet El Gaşmi'yi de ortadan kaldırmıştır. Yemen'in Ömer Bin Abdulaziz'i nazarıyla bakılan ve çok sevilen İbrahim Hamdi 1974'te Kuzey Yemen'de iktidara gelmiş, 11 Ekim 1977 tarihinde de uğradığı suikast sonucu ortadan kaldırılmıştır. Hamdi'nin ardından Ahmet El-Ğaşmi Ekim 1977'de Kuzey Yemen'de iktidara gelmiş, 13 Haziran 1974'te suikastla öldürülmüştü.
1978'de ise Yemen tilkisi olarak da ünlenen Ali Abdullah Salih Kuzey Yemen'de iktidara gelmişti.
Kısaca Yemen'lerin birleşmesi sadece SSCB'nin çıkarlarını tehdit ve ihlal etmiyor aynı zamanda Amerikalılar da rahatsız ediyordu. Zira iki Yemen'in birleşmesi bölgedeki dengeleri bozacak ve Körfez ülkelerinin rahatını kaçıracaktı. Bu nedenle Suudi Arabistan Ali Abdullah Salih ve Ahmet el Gaşmi'yi kullanarak İbrahim Hamdi'den kurtulmuştur. Şimdi de İbrahim Hamdi'nin mirasıyla savaşıyor. Değişen bir şey yok.
Ali Abdullah Salih sonrasında ülke içinde 6 savaş yaşandı. 1994 yılında iki Yemen birleştikten sonra yeni çekim gücü olarak İran, Husileri yanına çekmeyi başarmış ve bu suretle yeni bir döneme imza atmıştır. Arap Baharı ile birlikte Yemen siyasi olarak daha kırılgan hala gelmiştir. İki Yemen'in birleşmesinden ödü kopanlar bu defa sınırlarında Arap Baharı dalgasının zafer kazanmasını istemiyorlardı. İran ile Suudi Arabistan Arap Baharının getirdiği rüzgarların dışında bir çözüm formülü arıyorlardı. Her iki taraf da Yemen halkının düşmanı idi. Bu negatif enerji ülkeyi yeni savaşlara sürükledi. Kendilerine Ensarullah adını veren Husiler Oniki İmamcı Şiiliğe doğru kaymaya başladılar. İran dailik için Yemen'de yeni bir zemin buldu. Böylece yüz yıllardan beri Sünnileşme eğilimi yerine Zeydiler arasında Şiileşme dalgası hakim olmaya başladı. Dalga yön değiştirdi. İhvan'ın Sünnileştirme etkisine karşı Humeyni ve şurekası İran tarzı Şiileştirme projesini hayata geçirdi. 1962 sonrası İhvan üzerinden Sünnilik dalgası güçlense de İran Devrimi ve Yemen'in Arap Baharı gibi nedenlerle çalkalanmasından sonra rüzgar yeniden İran istikametine doğru esmeye başladı. İslam öncesi İran ile Habeşiştan arasında çekim gergefine kapılan Yemen bir kez daha tarihin ilk karelerine geri dönmüş oldu. Husiler bugün sadece Yemen'i İran nüfusuna açmakla kalmıyorlar bilakis bütün Körfez bölgesini Tahran'ın çekim alanına sokuyorlar. Matruşka gibi.
Mustafa Özcan