Mustafa Özcan

İslam tarihi, Müslümanların tarihi

İslam tarihi denilince nitelikli dönemler akla gelir. Müslümanların tarihi ise karışık unsurları ihtiva eder. İyinin yanında kötüsü de vardır. Nitelikli ve ideal dönemlerde zulüm yerine adalet müesses olmuştur. Kararsız, kuralsız ve hercai dönemlerde ise zulüm yaygınlaşmış, İslam toplumlarını birbirine sırt çevirmiş ve yabancılaştırmıştır. Nitekim model İslam tarihi olduğu gibi model alınmayacak İslam tarihi (Müslümanlık) de vardır. İlahi zeminde ilerleyen 'Doğru İslamiyet' olduğu gibi bir de beşer zemininde ilerleyen yanlış İslamiyet kalıpları da vardır. Burada belirleyici olan üst referanslardır. Kur'an ve sünnettir. Model İslam tarihi sünnete dayalı yani Hazreti Peygamberin buyruk ve davranışlarını esas alan ve o yolda ilerleyen bir tarih çizgisidir. İslam tarihi Sünni yani sünnete dayalı iken Müslümanların tarihi ise bid'i (ilk modele aykırı) bir tarih çizgisidir. Bunlar hadis diliyle ısırıcı ve ceberut (adut ve cebriye) saltanat olarak tabir edilmiştir. Şah Veliyyullah Dihlevi İslam tarihi ile Müslümanların tarihini birbirinden ayırır. Bu bana Mısırlı Muhammed Gazali'nin tasavvuf ile ilgili tahlilini hatırlatır. Der ki: "Tasavvuf toprağa benzer. İçinde her türlü nesne barınır. İçinden altın çıkabileceği gibi zehirli maddeler de çıkabilir." Kısaca sufiler aynı olmadığı gibi onların geriye bıraktıkları miras da aynı değildir. İçinde iyileri olduğu gibi kötüleri de barınabilir.

Kur'an ehli kitap için de aynısını söyler:

"(Al-i İmran: 113﴿ Hepsi bir değildir: Ehl-i kitap'tan öyle bir topluluk var ki, geceleri ibadete durup Allah'ın âyetlerini okur, secdeye kapanırlar. ﴾114﴿ Bunlar Allah'a ve âhiret gününe inanırlar, iyiliği emrederler, kötülükten menederler ve hayırlarda yarışırlar. İşte bunlar iyi kimselerdendir."

Şah Veliyyullah Dihlevi neden İslam tarihini ikiye ayırmıştır? Sebebi bu tarihin bir kısmının ideallere dayanması diğer kısmının da realiteyi esas almasıdır. İdeal tarih, değerlere dayanır, gösterdiği yolda ilerler. Uygulamaları ideal üretir. Değerlere dayanan tarih anlayışı veya uygulaması da normatiftir. Normatif bir kural gücüne, değerine dayanan anlamındadır.

Asr-ı Saadet'in peygamberlik bölümü ve dönemi Kur'an ve sünnet beraberliği ile birlikte normatif bir süreci kapsar ve temsil eder. Bir de buna mülhak ve eklenmiş dönem vardır. Raşit halifeler dönemi de peygamberlik döneminin bir uzantısı ve devamıdır. Raşit hilafet döneminde kargaşa ve çekişmelerin dışında kalan dönem ideal ve normatif bir dönemdir. Ümmet tarafından takip edilir ve misal alınır. Raşit hilafet döneminde de model alınmayacak bazı uygulamalar olduğu gibi ısırıcı saltanat döneminde de istisnaen modele yakın uygulamalar olabilir.

Salih Ekinci hoca ehl-i sünnetin çıkışının ve kavramının hadislere dayandığını ifade etmektedir. Bunlardan en meşhur olanı şudur: "Aleyküm bi-sünneti ve sünneti'l hulefa er raşidinin min ba'di (Ebu Davud ve Tirmizi). Benim ve benden sonraki raşit halifelerin sünnetine ve çığırına yapışın, azı dişlerinizle tutunun…"

Burada 'benden sonraki halifelerin sünnetine tabi olun" kısmında hem akait, inanç alanına hem de siyaset alanına gönderme vardır. Yani onların sünneti ve anlayışı akaidin belirlenmesinde temel kriterler arasında yer almaktadır. Hukuki düzeydeki uygulamaları da aynı şekilde sünnete mülhaktır. Demek ki halifelerin uygulamaları şer-i siyaseti temsil ve tayin eder. (Akidetü el İmam el Eş'ari EyneHiye min Akaidi'l Selef, Muhammed Salihİbni Ahmed el Garsi, s: 7)

Şah Veliyyullah Dihlevi'nin dediği gibi raşit halifelerin uygulamaları numune (nemuzec) yani örnek kabilindendir sonrakilere çığır açar ve yol gösterir. Devlet yönetiminde referans teşkil ve temsil eder. Bu itibarla ısırıcı saltanat döneminde Ömer Bin Abdulaziz gibi raşit halifelere katılan ve mülhak sayılanların uygulamaları da normatif uygulamalardan addedilmiştir. Cuma hutbesinde minberde günümüze kadar gelen 'Allah adaleti ve yakınlara iyiliği emreder' ayetinin okunmasının itiyat haline getirilmesi gibi.

Nasirüddin Suyuti adlı müelilf de 'Mülk adut ya da ısırıcı saltanat döneminde yönetim biçimi veya rejimi' adlı eserinde bu konuya temas etmektedir ve raşit halifelerin uygulamaların sünnet olduğu ve binaenaleyh kriter olduğunu ortaya koymakta ve vurgulanmaktadır. (Nizamu'l hükm fi marhaleti'l mülki'l adut ve asaruhu ale'l fıkh es siyasi el İslami, S: 393) Demek ki Şah Veliyyullah Dihlevi İslam tarihi ile Müslümanların tarihi ayrımını giderken bu ve benzeri hadislerden yola çıkmış ve çıkarımda bulunmuştur. Hadisler Raşit halifelerin uygulamalarının da normatif yani sonradan gelecekler için emsal teşkil ettiğini beyan etmektedir. Demek ki Şah Veliyyullah Dihlevi'nin çıkarımı indi bir çıkarım olmayıp hadislerin ruhundan süzülmüş ve devşirilmiştir.

Kısaca Şah Veliyyullah Dihlevi'nin İslam tarihi ve Müslümanların tarihi şeklindeki ayrımı isabetlidir, yerindedir ve hadislere de müstenittir.

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu'na aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.