Bir milleti ve bir dini bağlayıcı terör tanımı yapılamaz. Yine katil ve fail millet olamaz. Bir suç toptan bir millete mal edilemez. Suçun şahsiliği esastır. Bundan dolayı İslam'da ilk günah teorisi yoktur. Herkes kendi günahını yaşar ve taşır. Murad Wilfried Hofmann adlı eski Alman diplomat Kur'an'da "Hiçbir günahkar bir başkasının günahını yüklenmez" ayetinin kendisini çok etkilediğini söylemiştir. Bunlar evrensel hukuk ve anlayışın temel ilkeleridir. Bununla birlikte el hükmü lil ekser kaidesince zaman zaman tanım için bu tür genellemelere gidilebilir. Her genelleme istisnalar barındırır ve basitleştirmedir. Lakin akıllara yakınlaştırmak için edebi olarak kullanılabilir. Arapça ve bütün lisanlarda bazen parça bütün, bütün parça için kullanılır. Elbette Müslümanlar terörü İslam ile iltisaklı göstermeye karşı çıkarlar. Keza Sünniler de IŞİD tarzı modern harici kisvesindeki yapılanmaları kabullenmezler ve kendilerinden saymazlar. Bununla birlikte Haricilerin Müslümanların arasından çıktığı da bir gerçektir. Lakin bu yapılar doğru İslamiyeti temsil etmez ve kalıbına girmez. Dolayısıyla bu teşekküller Sünniliği temsil etmez. Zaten bu gibi teşekküllerin ardında ümmeti temsilen ne geniş bir zümre, katılım ne de resmi destek vardır. Son tahlilde ümmetin iradesinin kaçırılması ve çalınmasıdır. Son sıralarda İsrail'de ve İran destekli Şii gruplar arasında organize terör çeteleri ve tedhiş örgütleri barınmaktadır. Batılılar şimdiye kadar Yahudi ve Şii kaynaklı terör örgütleri veya eylemleri karşısında suskun kalmışlardır. Kediye kedi dememişlerdir. Onlara karşı terör yaftası kullanmamışlardır. Zira bir Sünniyi öldürürsen bu terör sayılmaz. Çünkü bütün kavramlar bilhassa siyaset aleminde manipülatif ve yanıltıcı bir surette kullanılmakta ve mühendisliğe alet edilmektedir. Batılılar işlerine geldiği zaman demokrasiyi baş tacı etmekte ve gerektiği zaman da alttan alta darbeleri desteklemektedir. İşlerine geldiği zaman demokrasiyi işlerine gelmediği zaman da darbeleri desteklemişlerdir. Şimdi dünyada kamil manada eşitlikçi hakiki bir demokrasi yoktur. İsrail hem ırkçı hem de terörist bir ülke olarak anılmaktadır. Hindistan, İsrail ile Fransa bu hususta benzeri özelliklere ve arazlara sahiptir. Üçü de ilkelere değil sadece zümre çıkarlarına hizmet eden seçici bir demokrasi solumaktadır. En kalabalık demokrasi ülkesi olarak anılan Hindistan sadece Hindu asıllılara ve zorba çetelere hizmet vermektedir. Hatta ayrıcalık tanımaktadır. Ne Müslümanlara ne de Hristiyanlara göz açtırmaktadır. Yine putperest Hindistan'ın Yahudi ortağı veya müttefiki İsrail de öyle davranmaktadır. Son sıralarda hem Hindistan hem de İsrail de Hristiyanlar hedefte bulunmaktadır. Müslümanlardan maada Hristiyanlara da göz açtırmamaktadır. Bununla birlikte ne Müslümanlar Filistin'deki kimsesiz Filistinlilere sahip çıkmakta ne de deniz aşırı Hristiyanlar Filistin'deki dindaş kardeşlerine arka çıkmaktadır.
Fransız demokrasisi ise genelde Masonik bir demokrasidir. Özellikle Müslümanlara yönelik olarak ideolojik ayrım gözetilmektedir. Hayatı onlara dar ve zindan etmekte ve hakkı hayat tanımamaktadır.
Gelinen noktada kimi Yahudiler ve kurumları ve basını, İsrail ve Yahudi teröründen bahsetmektedir. Bu bir ilktir. Sözgelimi İsrail İç Güvenlik Teşkilatı (Shin Bet) Başkanı Ronen Bar basınla yaptığı söyleşide Yahudi terörü ifadesini kullanmıştır. Yahudi terörünün karşıt eylemleri kışkırttığını ve Hamas ve İslami Cihad'ın rüzgarına güç kattığını ifade etmiştir. Konuşmasında Filistin direnişi ya da ona göre teröründen bahsettiği kadar bunun kaynağı olan İsrail teröründen de bahsetmiştir. Bu belki de öncesi olmayan tarihi bir itiraftır.
11 Eylül öncesinde Durban kentinde olmalı BM tarafından organize edilen terörün tanımı için bir toplantı yapılmış ve İsrail ve hatırlı dostları yüzünden netice alınamamıştı. Ardından da 11 Eylül patlak verince her şey birbirine karışmıştır. Terörün dinlere mal edilmesine prensip olarak çekincemiz olsa da el hükmü lil ekser (hüküm eksere tabidir) kaidesince iki de bir Mescid-i Aksa'yı basan İsrail'deki yerleşimciler ve fanatikler için terörist ifadesini kullanabiliriz. Nitekim bunu son sıralarda hem İsrail hem de Amerikalılar kullanmaktadır. İsrail veya yerleşimcimler için terör yaftası kullanılması tarihte bir ilktir. Yahudiler geçmişte de kargaşa ve karmaşa çıkarmaları ve isyanlarıyla tanınmışlardır. İsrail veya Yahudiler kimilerine göre yatışmaz bir yapıya sahiptir. Bu yapı zaman zaman nüksetmekte ve depreşmektedir.
İsrail, 1967 yılından itibaren yapısal bir değişime uğramıştır. Şimdi Netanyahu hükümetleri döneminde yeni bir yapısal değişime daha gidiyor. Sağdan, dini sağa geçiş yapıyor. Netanyahu, milliyetçi sağdan sonra Truva atı gibi dini sağı da iktidara taşımıştır. Eğer bu dini sağ İsrail'i temsil ediyorsa İsrail terörü teslim olmuş demektedir. Eskiden İsrail'i ölümüne savunan diaspora Yahudileri de aynı tanımda birleşmektedir. Washington'ın eski İsrail Büyükelçisi Martin Indyk şöyle bir denklem kurmaktadır: "İsrail tarihinde kara günler yaşamaktayız. Ne yazık ki bunun geri dönüşü de yok. Yerleşimciler eskiden hükümeti desteklerdi şimdi kendileri hükümet oldular! Kenardan merkeze geçtiler." Burada İsrail'de gelinen noktayı özetleyen bir cümle ile karşılaşıyoruz. İsrail'in arkasından gözyaşlarına boğulanlardan birisi de New York Times gazetesinin ünlü ve kıdemli Yahudi asıllı yazarı Thomas Friedman'dır. Eski günlerin geride kaldığını düşünmektedir. Artık İsrail'in kargaşaya boğulacağını ve belini doğrultamayacağını söylemiştir. Bunu söylerken de gözyaşlarına hakim olamamıştır. Kendisi aynı zamanda Ortadoğu uzmanıdır.
Martin Indyk'in sözleri bana Suriye veya Humus garnizonundan çekilirken Bizans İmparatoru Hirakl'in sarf ettiği sözleri hatırlattı: Elveda Suriye! Artık birbirimize bir daha göreceğimizi zannetmiyorum.
Bütün kriterlere göre İsrail terörle birlikte anılmaya başlanmıştır. Yerleşimciler dizginlenemiyor. Dünya bir yana çılgınlar bir yana. Haaretz gazetesi bir baş yazısında şöyle yazmaktadır: İsrail'de organize bir Yahudi terörü var ve bunun baş aktörleri ve liderleri de hükümet içindedir.
ABD de Batı Şeria Burka (Burqa) köyünde iki yerleşimci tarafından bir Filistinli gencin hunharca öldürülmesini terör eylemi olarak tanımlamıştır. Kusay Cemal Mitan isimli Filistinlinin İki yerleşimci tarafından öldürülmesi terörist bir eylem olarak kayda geçmiştir. Meşhur deyimle yetmez ama evet. Doğru yolda atılmış bir adım olsa da hala hedefin çok gerisindedir. ABD, İsrail'de devlet terörü ile yerleşimci terörünü birbirinden ayırmaktadır. Kısaca Netanyahu hükümetinin iki kanadı altındaki unsurlara farklı muamele etmektedir. Hükümete bağlı kolluk güçlerinin yaptıklarını meşru sayarken yine onun abası altında mevzilenen yerleşimci terörünü takbih etmektedir. Kısaca şimdilik ABD ancak bir arpa boyu yol alabilmiştir önünde tamamlaması gereken bir maraton bulunmaktadır.
Darısı bölgedeki Şii terörün başına.
Mustafa Özcan