Hz. Peygamberin mucizesinde Türkler
Hazreti Peygamberin mucizelerinden birisi de gaybiyattan yani bilinmeyenlerden haber vermesi, söz etmesidir. Bu gelecekten haber vermeyi de kapsar. Elbette bu mucizelerin boyutları ve sınırları Allah'ın müsaade ettiği kadardır. Bilinmeyenleri haber vermek anı ve geçmişi kapsadığı oranda geleceği de kapsar. Bu anlamda İmam Gazali El Munkizu Mine'd, Dalal/Dalaletten Kurtuluş adlı eserinde Eşratu's Saat başlığı altında haber verilen kıyamet alametlerinin hazreti Peygamberin saklı mucizelerinden olduğunu bildirir. Bunlar arasında Türklerin Arap diyarlarına salınacakları haberleri de vardır. Peygamberimiz bu meyanda Türklerden ve fütuhatlarından ve Habeşlilerden de bahsetmiştir. Keza Batı alemine temas eden hadisler de vardır. Hepsi de mucize türündendir. Türklerle ilgili rivayetler bir hayli fazladır. Nitekim Said Havva, Allah-Er Resul -El İslam üçlemesinde er Rusul adlı Hazreti Peygamberi anlatan eserinde bu tür hadislere temas etmekte ve Türklerden ve İslam dairesindeki hizmetlerinden bahsetmektedir. Kısaca ahir zaman haberlerinde Türkler külliyatlı bir yer tutmaktadır. Hülasası Ebu Abdullah Muhammed bin Yusuf es-Senusî el-Haseni'nin kaleme aldığı 'Şerhu Vasitati's Sülük' adlı kitabında yer alan öz ifadedir. Peygamberimiz gaybi mucizelerinden biri olarak da Türklerin egemenliklerinden bahsetmektedir (S. 187).
Türklerin siyasi olarak yükselişlerine temas etmektedir.
Türkler önce Bağdat'a gelmişler bilahare Abbasi halifeleri onlar için garnizon şehri kurmuşlar ve onları Samarra'ya kaydırmışlardır. Samarra, Şiilerin kayıp imam inancıyla ilgili bağlantı kurdukları 'Mehdi' şehridir. Onların inancındaki Mehdi, Muhammed Hasan el Askeri burada kaybolmuştur. Fatimiler de Tunus'taki Mehdiye şehrini bu inançla bağlantılı olarak kurarlar. Samarra şehrinin hem 'kayıp Mehdi' hem de Türklerle anılması ilginç olsa gerekir. Kederin bir remzi olabilir.
İkinci olarak, Tuğrul Bey Büveyhilere karşı 1055 tarihinde Bağdat'a girer ve Abbasi hanedanlığını onların pençesinden kurtarır. Bu hamle ile birlikte Türkler İslam dünyasının siyasi liderliğini ele geçirirler. Önce asker seviyesinde Samarra'da hizmet görürler. Ardından ikinci merhalede hakim ve cihangir sıfatıyla Bağdat'ta zuhur ederler. Sonra Zengiler devreye girerler ve bu süreçte Kudüs Haçlıların elinden kurtarılır. Osmanlılara kadar Türkler bölgeye doğudan ve Horasan tarafından sarkarlar. Nitekim Anadolu'ya da aynı cihetten gelmişlerdir.
Bölgeye ya da Arap diyarlarına sarkmaları ikinci etapta Osmanlılar döneminde kuzeyden yani Anadolu'dan gerçekleşmiştir. Türkler bu dönemde Arap diyarlarına sivil olarak değil asker sıfatıyla gitmişlerdir.
İstanbul'un fethiyle birlikte yeni bir süreç başlamıştır. Akabinde Yavuz ile birlikte nüfus politikaları çerçevesinde Türkler, Arap diyarlarını açılmışlar ve topraklarına katmışlardır. Böylece Arap nüfusun takviyesiyle birlikte devlet içinde Müslümanlık lehine nüfus dengesini sağlamışlardır. Türklere ve hakimiyetlerine temas eden hadislerin ruhu burada bir kez daha tecelli etmiştir.
1923-1924 yıllarında, Osmanlı imparatorluğunun dağılması ve yıkılmasıyla birlikte bir inkita dönemi ya da bir nevi fetret hali baş göstermiştir. Araplar ile Türkler birbirine yabancılaşmış ve uzak kalmışlardır. İki tarafa da empoze edilen milliyetçilik rüzgarlarıyla birlikte herkes kendi yoluna gitmiştir. Tespihin taneleri dağılmıştır. Hadislere göre İstanbul iki defa fetih olunacaktır. Bunlardan birisine ve ilkine Fatih Sultan Mehmet nail ve mazhar olmuştur. Hatta birinci fetih, ikinci fetihle karıştırıldığından İstanbul'u ancak Mehdi fetheder denilerek Fatih'in önünü kesilmek istenmiştir. Bu çetrefil meseleyi soyu Şam'a dayanan Fatih'in manevi hocası Akşemseddin çözmüştür.
Mehdi'nin İstanbul'u fethetmesinin ondan önce bir fethe veya başka fetihlere mani olmayacağını söylemiştir. Böylece çetrefil meseleyi çözmüştür. Dolayısıyla ikinci fetih hala ufuktadır. Alimlere göre ikinci fetih dahili ve manevi tarzda olacaktır. 'Aksa Şeyhi' olarak da anılan Raid Salah, İstanbul fethinin çok yaklaştığını haber vermektedir. Bu fetih de Hıristiyanlığın durulması (tesaffisi) gibi içten ve manevi suretle olacaktır. Sonra fetret devrine takılan süreç yeniden işlemeye başlayacak ve harekete geçecektir. Böylece Arap-Türk buluşması aradaki maniaları aşacak ve yoluna kaldığı yerden devam edecektir.
Şimdi bu dönemin ayak sesleri duyulmaya başlamıştır. Bu dönemin öncülleri, irhasatı kapıya dayanmıştır. Tarih de Hazreti Peygamberin Türklerle ilgili mucizesini tasdik etmiştir. Tarih ilmi de Hazreti Peygamberin küşüfatını ve buyruklarını tasdik etmektedir. Amerikalı İslam tarihçisi Marshall G. S. Hodgson, İslam'ın Serüveni adlı eserinde İslam'ın fikri öncüsünün ve aktörünün Sünnilik siyasi aktörünün de Türkler olduğuna parmak basmış ve vurguda bulunmuştur. Gerçek bundan ibarettir.
Mustafa Özcan
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- İsrail'in yalancı peygamberleri (25.01.2024)
- Brutüs ya da sırtından hançerleme geleneği (21.01.2024)
- Ortak düşman Sünni eksen (19.01.2024)
- Ester kitabından sızan bal tuzakları (15.01.2024)
- Ne halef ne selef; zahirperest (11.01.2024)
- Kudüs, hilafet bağlantısı (07.01.2024)
- Aruri suikastı ve Kirman’daki kanlı mesaj (04.01.2024)
- Yurtta Atatürk, cihanda Atatürk! (30.12.2023)