Savaşın dördüncü ayına girmesiyle ya da yeni yılla birlikte çatışmaların seyrinde önemli gelişmeler ve değişiklikler oldu ve İsrail suikast yöntemine geri döndü. Bunu İran'ın arka bahçesinde yani Beyrut'un güneyinde, siyasi anlamda Hamas'ın ikinci adamı sayılan Salih Aruri'yi insansız hava aracıyla birlikte vurarak yaptı. Bu savaşta yeni bir aşama anlamına geliyor ve bu saldırı İsrail'in hasımlarından ziyade hamilerini de ürküttü. Dosta düşmana tekin bir ülke olmadığını gösterdi.
AB yetkililerinden Joseph Borel bu suikastın savaşı tırmandıracağı kaygısını dile getirdi. Bu önemli bir refleks. Savaşın tırmandırılması ne anlama geliyor? Bu İsrail'in suikast tarzında yapacağı eylemlere ağırlık vermesi ve Hamas'ın daha azimli savaşacağı anlamına geldiği gibi savaşın bölgesel bir boyutlara taşması anlamına da geliyor. İşte bu noktada Joseph Borel yenişemeyen ve ateşkese ulaşamayan taraflar arasına girmenin vaktinin geldiğini ve bu şekilde savaşın durdurulmasının kaçınılmaz olduğunu ifade ediyor. Bu aynı zamanda zımni olarak Hamas'ın varlığının kabulü anlamına da geliyor. Kısaca Netanyahu'nun tanımıyla bir IŞİD versiyonu ya da ve basit bir terör örgütü olmaktan öte olduğunu gösteriyor. Bu durumda Netanyahu'nun çıktığı ve kendini hapsettiği erik dalından inmesi gerekiyor. Savaşın tırmanması ve bölgeye yayılması Avrupa'nın çıkarlarını ve siyasi ve ekonomik istikrarını da baltalayacaktır. Gazzeli bebeklerin, çocukların ölmesinden kaygılanmayan Avrupa, savaşın yayılması ihtimaline binaen çıkarlarının zedelenmesinden endişe ediyor. Kısaca onları insan hakları değil çıkarlar ilgilendiriyor.
Avrupa Birliği yetkililerine paralel olarak Amerikan Ulusal Güvenlik Koordinatörü John Kirby de Hamas'ı bir vakıa olarak kabul ettiklerini ve ordu düzeninde örgütlenmiş olduğunu; Gazze'deki gücünü muhafaza ettiğini ikrar ve tasdik etmiştir. John Kirby de savaşın uzamasından ve genişlemesinden dolayı endişelerini dile getirmiştir. Savaşın yayılması ihtimaline karşı da bölgedeki güçlerinin bir kısmını muhafaza edeceklerini duyurmuştur.
Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen Safedi'nin ifadesiyle savaşın üçüncü ayını doldurması ve bir çıkmaza saplanması, dahası Lübnan'ı içine alma ihtimali Netanyahu ile birlikte bu hükumette temsil edilen çılgınların iradesiyle bağlantılı ve alakalıdır. ABD de Ben Gvir ile kabinedeki diğer aşırı isim olan Smotrich'in Batı Şeria ile ilgili açıklama ve tasarruflarının kabul edilemez olduğunu ifade etmiş bunun savaşın yayılmasına hizmet edeceğini duyurmuştur.
Hizbullah ve İran sessiz kaldıkça ve nemelazım dedikçe savaşın kıvılcımları onları yoklamaya devam edecektir. Hizbullah daha ne kadar sessiz kalabilir? Zira Hasan Nasrallah, Lübnan'ın av ve suikast sahası haline getirilmesine izin vermeyeceklerini ilan etmişti. Dedikleri sektirmeden oluyor ama karşı cevap istenilen düzeyde gelmiyor. Daha ne olsun?
İsrail kaynakları bundan bir müddet önce Hamas mensuplarının bulunduğu ve yaşadığı Lübnan, Katar ile Türkiye'yi hedef alacaklarını duyurmuşlardı. Netanyahu ise bizzat Katar'ı hedef alarak savaşın çıkmasından sorumlu tutmuştu. Bu tehditlerin akabinde Beyrut'un güneyinde Salih Aruri suikastı gerçekleşti. Türkiye ise önleyici bir tedbirle birlikte Mossad hücrelerini çökertti ve onlarca şüpheliyi tutukladı.
İran şehirlerinden Kirman'da ABD tarafından bir suikastla öldürülen Kudüs Güçleri Komutanı Kasım Süleymani'yi anma merasiminde meydana gelen ve 100'den fazla kişinin ölümüne neden olan patlamaları nasıl okumak gerekir? Bu patlamaların arkasında kim var? Bu kundaklama İsrail'in üçgenin (Lübnan, Katar, Türkiye) dışına taştığını veya çıktığını gösteriyor. Kasım Süleymani'nin kabrini hedef alan eylem de İsrail'e işaret ediyor. İsrail tamamen pervasız davranıyor. Nasrallah da savaşa girerlerse kuralları bir kenara koyacaklarını duyuruyor.
Neden birileri Kirman'da Kasım Süleymani'nin kabrine saldırdı? Kabul etmek gerekir ki bazen İran da İsrail'i kışkırtıyor! Mesela Devrim Muhafızları Ordusu Sözcüsü Ramazan Şerif, başkent Tahran'da düzenlediği basın toplantısında, "Aksa Tufanı, Siyonistler ve ABD eliyle gerçekleşen Kasım Süleymani suikastının intikamlarından biriydi ve bu intikamlar devam ediyor" ifadelerini kullanmıştı. Bu hem yanlış hem de doğru olsa bile söylemeye gerek var mıydı? Daha sonra Devrim Muhafızları Komutanı Hüseyin Selami Hamas'a paralel olarak sözcüsünün bu açıklamasını reddetmiştir.
Kasım Süleymani'nin kabrine yönelik saldırıyla alakalı olarak İsrail'den başka olağan zanlı bir ülke yok. İsrail bu olaydan evvel Suriye'nin başkenti Şam yakınlarına düzenlediği hava saldırısında, İran Devrim Muhafızları'nın üst düzey isimlerinden ve Kasım Süleymani'nin yardımcılarından Seyid Razi Musavi'yi öldürmüştür. İran ise cevap hakkını saklı tuttuklarını, münasip bir zaman ve mekanda icra edeceklerini duyurmuştur. Akabinde Ramazan Şerif de 7 Ekim tarihli Aksa Tufanı baskınıyla birlikte Kasım Süleymani'nin intikamının alındığını açıklamıştır. İsrail ise bu sözlü sataşmalara karşı Kasım Süleymani etkinliklerine gölge düşürecek kanlı bir mesaj göndermiştir. İran'a bu vesile ile birlikte yeni bir cevap hakkı daha doğmuştur.
Mustafa Özcan