Batı'da hatta Batı etkisi üzerinden dünyada hakikatin tecellisini ve adaletin gerçekleşmesini önleyen ve gölgeleyen en önemli hususların başında beynelmilel veya küresel Yahudi sermayesi gelmektedir. Lakin kısaca buna Henry Ford'un isimlendirmesiyle 'beynelmilel Yahudi' denmiştir. Diaspora Yahudilerinin aralarında çeşitli kanallarla iletişim sağlamaları beynelmilel Yahudi tipini ve sermayesini ortaya çıkarmıştır. Diaspora ile birlikte dünyaya dağılan ve yayılan Yahudilerle birlikte Samiri'nin veya Karun'un sermayesi küreselleşmiş, İsrail ile birlikte politize olmuştur. Kısaca siyaseti yönlendirmiştir. Şimdi cibilli olarak İsrail'in hizmetindedir. Bunun son örneklerinden birisi ABD'de bazı üniversitelerde Gazze meselesiyle bağlantılı olarak yaşanan talihsiz olaylardır. Vicdandan ve adaletten yana olanlar, yoksun olanlar tarafından ve buna müzahir sermaye tarafından elenmektedir. Ezcümle Pensilvanya Üniversitesi Rektörü Elizabeth Magill'i istifaya zorlayan birçok kişi ve grubun mali şantajının ucu, İsrail lobisine dayanıyor, en büyük finansörlerine uzanıyor. İsrail'e tepki gösterenlerin de ifade özgürlüğünü savunan Pensilvanya Üniversitesi Rektörü baskılar karşısında Namık Kemal'in Hürriyet kasidesinde dediği gibi söylenmiştir:
Görüp ahkâm-ı asrı münharif sıdk u selametten
Çekildik izzet ü ikbal ile bab-ı hükûmetten…
İsrail'e tepki gösterilerinde ifade özgürlüğünü de savunan Magill, baskıların odağında kalarak istifa etti. ABD'nin en büyük finans kuruluşlarından biri Apollo Global Management özel sermaye şirketinin Üst Yöneticisi ve Pensilvanya Üniversitesi Wharton İşletme Fakültesinin Danışma Kurulu Başkanı Marc Rowan, söz konusu baskı sürecinde öne çıkan isim oldu.
Fransa'da da İsrail ve Yahudi sermayesi dokunulmaz. Dokunan yanıyor. Ünlü düşünür ve siyaset adamı Roger Garaudy de bu yüzden yargılanmıştı. Bu süreçte bir kez daha Yahudi küresel sermayesinin nelere kadir olduğu görüldü. Siyasetin ve adaletin işleyişine etkisine dair örnek gelişmeler yaşandı. 1492 kitabıyla yakından tanıdığımız ayrıca Verbatim gibi kitaplarıyla da ünlenen Jacques Attalı ismi bu anaforda, süreçte öne çıkan isimlerden birisi olmuştur.
Tam da konumuz etrafında bir kitap kaleme almıştır. Yahudiler, Dünya ve Para kitabı bilinen yönleriyle Yahudi sermayesinin hikayesini anlatıyor. İşte bu politize olmuş sermaye hakikatin tecelli etmesinde ve adaletin sağlanmasında insanlığın önündeki en büyük engellerden birisi olarak duruyor. İsrail bu sermaye sayesinde kurulmuştur. Bu sermaye ilmi ve siyasi istibdadı körüklemektedir. Nitekim Fransız eski başbakanlarından Dominique de Villepin gibi amacı sadece hakkı söylemek olan siyasileri Yahudi aleyhtarı sayarak yaftalanıyor. Meselenin bam teline dokunduğu için eski dışişleri bakanı ve başbakan Dominique de Villepin Yahudilerin boy hedefi haline gelmiştir. Tarihe altınla yazılması gereken şu cümlesini sarf etmiştir: " Basın, sanat ve kültür dünyası bazı sermaye gruplarının tekeli ve tahakkümü altında bulunuyor ve bu yüzden Batı'da ifade hürriyeti boğulmaktadır..." Yarası olan gocunur misali başta Attalı olmak üzere Yahudi çevreler bu sözlerden alınmıştır. Halbuki Villepin kesinlikle Yahudi sermayesinden bahsetmemiştir. Ama anlayan anlamıştır.
Aksa Tufanından itibaren Villepin İsrail aleyhinde ırk ayrımcılığı (apartheid) meselesini kurcalamış ve vurgulamıştır. Bu da Yahudi çevreleri rahatsız etmiştir. Hamas'ı da kınayan Villepin daha çok İsrail'in vahşetine ve acımasızlığına odaklanmıştır. Bazı değerlendirmelerinde uluslararası hukuka saygı gösterilmesini ve bebeklerin ve çocukların, sivillerin öldürülmesinden uzak durulmasını istemiştir. Bu suretle İsrail'in ayıplarını sayıp dökmüş ve yüzüne vurmuştur. İsrail'e ayar vermiştir.
Nitekim modern savaşlarda en büyük sivil ve çocuk kaybı Gazze'ye yönelik İsrail saldırılarında görülmüş ve kayda geçilmiştir. Villepin kediye kedi diyerek Gazze'ye yönelik saldırılara soykırım ve intikam saldırıları demiştir. İntikam dürtüleriyle girişilen savaşların İsrail'e bir hayır, barış ve esenlik getirmeyeceğini de sözlerine eklemiştir.
Son sıralarda vicdanının sesini dinleyerek Gazze saldırılarına tepki gösteren Hollywood sanatçılarının da iş akitleri feshedilmekte ve mali açıdan zor durumda bırakılmaktadırlar. Konuşan bedel ödemektedir. Bu bize Paul Findley'in kaleme aldığı They Dare to Speak Out: People and Institutions Confront Israel's Lobby kitabını hatırlatıyor. Konuşmaya Cesaret Ediyorlar: İnsanlar ve Kurumlar İsrail'in Lobisiyle Yüzleşiyor. Bu yaygın lobicilik faaliyetleri sadece ABD veya Fransa'ya özgü değil, beynelmilel olması hasebiyle her yöne ve yöreye sinmiş bulunuyor. Nitekim Abdullah Tel 'İslam'ın Kalelerindeki Yahudi Yılanı' kitabında bu meseleyi tafsil etmekte ve irdelemektedir.
Fas'ta doğan Yahudi asıllı iş adamı Patrick Drahi, Fransa ve İsrail'de sahip olduğu kanallar vasıtasıyla Villepin'e cepheden saldırıya geçti. İsrail'de üç dilde yayın yapan İ-24 Kanalı da bu sermayedara ait bulunuyor. Medya baronu Patrick Drahi kanalları vasıtasıyla Villepen'i hizaya getirmeye hatta ötesinde infaz etmeye ve Yahudi aleyhtarı olarak göstermeye yeltenmiştir. Sermayesi sayesinde mali istibdada su taşımıştır.
Bu yolların ve kampların ayrılış noktasında Villepin yalnız kalsa da eski başbakanlardan François Hollande imdadına yetişmiş ve ona sahip çıkmıştır. Fransa son dönemlerde İsrail'in hizmetine giren Macron gibi siyasetçiler vasıtasıyla İsrail'in arka bahçesi haline gelmiştir. Sarkozy gibi Yahudi kökenli bazı başkanlar da bu eğilimin pekişmesine neden oldular. Halbuki Chirac gibi eski başkanlar döneminde Arafat Paris'te ağırlanabiliyor ve tedavi görebiliyordu. O günler geride kaldı.
Sadece Gazze değil Fransa'nın da İsrail'den bağımsızlığını kazanmaya ihtiyacı var. Aksi halde koca bir deniz bir derenin arkasından sürüklenecek.
Mustafa Özcan