Ribat serhat illerinde, sınır boylarında nöbet tutmak ve gözlemcilik yapmak anlamındadır. Al-i İmran Suresinin 200'üncü ayeti bu meseleye temas etmektedir. Mealler tarafından bu ayete dipnotsuz uygun bir meal verilmesi zordur. Binaenaleyh notlandırmadan ve tahşiye yapmadan maksat tam olarak anlaşılamaz. Notlandırmadan tam olarak Türkçeye çevrilemez. Çünkü içinde ribat kavramı geçiyor. Ribat da Türkçede bütün yönleriyle karşılığı olan bir kavram değildir. Bir zamanlar Yaşar Nuri Öztürk gibiler mealde yeni bir çığır açmak maksadıyla notlandırmadan meal yapılabilineceğini ileri sürmüşlerdir. Burada aynı fiilden iki kalıp kullanılıyor. 'Esbiru ve Sabiru' fiil kipleri sözlük anlamını aşarak ıstılahi makamlar ve anlamlar kazanmıştır. Bu ayette geçen 've rabitu' ayetine ehli işaret veya mutasavvıflardan bazıları tarafından 'rabıta yapın' anlamı verilmiştir. Halbuki burada kastedilen husus, bazı ehli irfanın anladığı ve kastettiği anlamda muayyen bir erkan içinde yapılan bir ritüel değildir. Belki ihvan arasında fart-ı irtibat için kullanılabilir. Lakin yine de ayetin zahiri cihadın rükünlerinden birinden bahsediyor. Ayetin sonunda da 'Allah'tan sakının, çekinin' ibaresi yer alıyor. Bu ayetle ilgili en iyi meallerinden birisini Ahmet Varol vermiştir. Şöyledir: "Ey iman edenler! Sabredin, sabırda ve metanette (düşmanlarınızdan) öne geçmeye çabalayın, cihada hazırlanın ve Allah'a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz."
Burada rabitu ibaresi demek ki ehli imana metanet telkin ediyor ve sabır yarışına davet ediyor. Bir de Ahmet Varol kısa bir açıklama getirmiştir ve şöyledir: Ayet-i kerimenin metninde geçen "ve rabitu" ifadesine bazı tefsirlerde "cihada hazırlanın, cihad için hazırlıklı olun", bazı tefsirlerde ise "sınırlarda nöbet bekleyerek yurtlarınızı onların saldırılarından koruyun" anlamı yüklenmektedir. "Murabata" kelimesi de sınır gözetmek, savaşta ön saflarda çarpışmak, savaştan kaçmayıp düşman karşısında direnmek gibi anlamlara gelmektedir.
Direnişin son kalesi olarak İsrail karşısında yeraltı siperlerinde mücadele veren Gazze halkına da ribat ehli yani sınırın bekçileri ve gözcüleri denebilir. Düşmanla temas hattında bulunuyorlar. İmam Ebu'l Hasan el Eş'ari'nin temas hattı ve bölgesi halkına (ehli's suğur) bir risalesi olduğu gibi İmam Gazali de bu vasfı taşıyanlara karşı özel muamele yapılmasını ister. Gözetilmelerini ister ve onlara ehemmiyet verilmesi gerektiğini telkin eder. İmâm-ı Eş'arî'nin önemli eserlerinden birisi Risâle Ketebehâ ilâ Ehli's-Sugur bi Bâb-ül-Evbâb adlı eseridir. Kitap, Kafkas Dağlarının Hazar Denizi ile bitiştiği yerde Bâb-ül-Ebvâb (Demirkapı yâhut Derbend) denilen kasabanın âlimlerine yazılmıştır.
Bu husustaki hadislerden birisi de Selman-ı Farisi'nin rivayet ettiği, Müslim'in de tahriç ettiği şu hadistir: "Hazreti Peygamberden işittim buyurdular ki: Gece ve gündüzün rıbatı/sınırda nöbet tutulması bir aylık oruç tutmaktan ve kıyamından daha faziletlidir. Ölürse bıraktığı ve işlediği ameli devam eder, kesintisiz sevap hanesine yazılır. Şehitlere mahsus olan hayatiyeti ve rızkı devam eder. Fettan olarak ifade edilen kabir azabından da emin olur."
Ribat askeri anlamda olduğu gibi sivil anlamda da kullanılır. Murabıtların amel defteri kapanmaz geride bıraktıkları yarım işler devam ediyor kabul edilir ve onların sevapları kesintiye uğramaz. Ribat düşmanın temas hattına ansızın yapacağı saldırılara karşı bir ön tedbirdir. Düşman karşısında ilk savunma hattıdır. Benzetmek gibi olursa, İsrail Batı'nın ilk savunma hattı ve bu anlamda ribatıdır. Gazze de İslam dünyasının ve Filistin'in ilk ya da son hattı sayılır. Ribat sayesinde düşmanın şerri üzerlerine çökmeden önce fark edilir.
Kara sınırlarında yapılan ribat faaliyetleri: İslam orduları Iran, Şam, Endülüs boylarında karada ribat görevi görmüşlerdir.
Denizlerde yapılan ribat faaliyetleri: İslam orduları denizlere hakim olduklarında bunların kıyılarında nöbet ve ribat faaliyetleri yürütmüşlerdir. Düşmanın sızacağı menfezleri bu ribat faaliyetleriyle kapatmışlardır. Sözgelimi ilk deniz ribatlarından birisi Tunus'ta faaliyete geçirilmiştir. Tunus'ta Münestir şehri bu ribat yurtlarından ilkidir. Yine Tunus'ta Safakes şehri yakınlarındaki Ali İbni Salim rıbatı da bunlardan bir başkasıdır.
Fas'ta Sella şehri de aynı şekilde bu bölgedeki ribat alanlarından birisi olmuştur. Ribat alanları ön cihat meydanıdır ve askerleri donatmak gibi cihadın parçalarından birisi kabul edilir. Sur, Sayda, Askalan, İskenderiye de geçmişte ribat alanları olarak görev yapmıştır.
Günümüzde ribat alanları çeşitlenmiştir. Artık sadece kara veya denizleri değil gökleri beklemek de ribat görevi alanına ve arasına girmektedir.
Tüneller yeni rıbat alanlarıdır: Bu meyanda Ürdünlü Dr. Hümam Said ile Dr.Heysem Abdulgafur Sabri'nin ortaklaşa kaleme aldıkları El-Erbaun Fi Furudi'l Ümme yani Farz-ı Kifaye Hakkında Kırk Hadis kitabında Gazze tünelleri de yeni tarz rıbatlar arasında gösterilmektedir. Şüphesiz yer altı ribatları yer üstü ribatlarına göre daha zor ve risklidir. Çünkü havası kesilebilir ve labirentleri çökebilir. Gıda ihtiyaçlarını karşılamak zor olabilir. Bu durumda yer altı tünellerinde ribat görevi görenlerin ecir ve manevi kazançları yer üstü ve deniz ribatlarına nazaran daha faziletli görünmektedir. Nitekim Ahmet İbni İbrahim ibni Nahhas ed Dımişki ed Dimyati'nin kaleme aldığı Meşariu'l Eşvak İla Mesari'l Uşşak kitabına göre deniz savaşlarında bulunanların faziletleri kara harekatına katılanlara göre daha yüksektir. Burada faziletin derecesi meşakkatin derecesine göre değişmekte, taayyün etmektedir. Bu halde sırasıyla karaya göre deniz, denize göre yer altı ribatları zorluk itibarıyla skala biçimindedir. Buradan yola çıkarak gökleri saymazsak en faziletli ribatın, yer altı rıbatı olduğu sonucuna varabiliriz. İbni Kudama, el- Muğni adlı eserinde deniz seferlerinin faziletinin kara seferlerinden daha yüksek olduğunu söylemiştir ( Meşariu'l Eşvak İla Mesari'l Uşşak, Daru'l Ulum Amman, S: 103).
Bu kıyasa göre yer altı tünellerinde yapılan ribat ve nöbet görevi her ikisinden de faziletli olmalıdır.
Sünen-i Tirmizi'nin tahriç ettiği bir hadiste Peygamberimiz şöyle buyurmuşlardır: "Her ölünün ameli kesintiye uğrar. İstisnası Allah yolunda murabıt olarak ölendir. Kabir fitnesinden de emin olur." ( El Erbaun Fi Furudi'l el Ümme, Said el Hümam ve Heysem Abdulgafur Sabri, Daru'l Asale, s: 86) Onun ameli kesilmez bilakis kıyamete kadar artırılır. Burada rıbat görevinde bulunmak yaptığı işlere ek olarak bizatihi sadaka-i cariye hükmünde kabul ediliyor.
Hem Beyti'l Makdis civarında tutunmak hem de Gazze'de yer altında nöbet tutmak ribat çeşitleri arasında sayılmaktadır. Bu yeni bir tarz olsa gerek.
Mustafa Özcan