11/11 /2023 tarihinde Gaziantep'e günübirlik davetli idim. 'Aksa Tufanı ve Filistin'in Geleceği' konulu bir konuşma yaptım. Giriş cümlesinde İslam gibi Filistin'in de 'rafii' yani kaldıraç görevi gördüğünü ifade ettim. Filistin'in yükseltici ve yüceltici bir dava olduğunu ona sarılanları payidar kılacağını onu ihmal edenleri de süründüreceğini söyledim. Bu yönde 'zalim de olsa mazlum da olsa Filistin'in yanındayız' diyen Cezayir'in kurucu cumhurbaşkanı Huvari Bumedyen'in başka bir sözünü de aktardım. "Filistin ümmetin çimentosudur. İlgi aktif hale getirildiğinde ümmet dirilir, aksi halde canlılığını kaybeder…" Kısaca rafii özelliğinin dışında bir de 'hafid/alçaltıcı' özelliği vardır. İhmalkarları tahtlarından ve mualla mevkilerinden indirir.
İlgi yerine ilgisizliği seçenlerin de hafid sıfatına muhatap olacaklarını ve cezalandırılacaklarını ve irtifa kaybedeceklerini hatırlattım. Asr-ı Saadet'ten sonra İslam dünyasına siyasi tahakküm ve istibdat hakim olduğundan dolayı ümmet başını kaldıramamış ve bu yüzden ortak davalarına pek sahip çıkamamıştır. Bu yüzden Müslüman topluluklar zamanla medeni cesaretlerini kaybettiler. Bu nedenle İsrail saldırılarıyla alakalı İslam dünyasında da nümayişler olsa da sönük kalmış ve istenilen seviyeye ulaşamamıştır. Batı'daki gösteriler ise göz doldurmaktadır. Fransa, İngiltere gibi ülkelerde siyasilerin gösteriler karşısında göğüsleri daralsa da katılımların hacmi giderek büyümüştür. Batı kamuoyu karşısında İslam kamuoyunun sönük kalması son derece üzücüdür. Bu dalgalanma sandığa yansıyacak olursa Batı'daki birçok iktidarın tepetaklak olacağı öngörülebilir. Bunlardan birisi de Biden yönetimidir. Bu itibarla Avrupa ve ABD'nin İsrail'e tanıdığı sürenin dolmakta olduğuna ve sabır taşının çatladığına dair emareler gözükmektedir. 2014 yılındaki kapışma 50 gün sürmüştü. Bu defa da direniş sayesinde yenişememe trendinde çatışma sürecinin 50 ile 60 gün içinde nihayete ereceğine dair genel bir kanaat oluşmuştur. Netanyahu bir senelik bir süreden bahsetse de ne İsrail'in buna gücü yeter ne de dünyanın buna tahammülü var.
Ehud Barak, Batı'nın Netanyahu'ya tanıdığı zaman çizelgesinin ve serbestinin dolmakta olduğunu ve gelinen noktaya ilaveten bir iki haftayı aşmayacağını öngörüyor. Siyasi baskı giderek büyüyor. Batı toplumları istibdadın gölgesinden nispeten kurtuldukları için siyasiler karşısında daha serbest ve özgün davranabiliyorlar. Şarka göre dini değil ama siyasi ve sosyolojik üstünlükleri inkar edilemez. Nitekim hadisler de buna tanıklık ediyor.
Amr İbnü'l As'ın bulunduğu bir mecliste Müstevred İbni Şeddad bir hadis naklediyor veya rivayet ediyor. Bu hadis Amr İbnü'l As'ı şaşırtıyor. Zira Batılılar hakkında siyasi ve sosyolojik düzeyde olumlu ifadeler kullanıyor. Dört beş haslet sayıyor bu hasletlerden birisi de krallarının zulmüne, tahakkümüne yani istibdadına geçit vermemeleri ve engel olmalarıdır. Müstevred kıyametin Batılıların yeryüzünde en kalabalık oldukları bir devrede kopacağını haber veriyor. Sonra da haklarında dört beş haslet sayıyor. Bunlardan ilki fitne ve kargaşa dönemlerinde halim selim davranmalarıdır. İkincisi, musibetten sonra çabuk ayıkmaları, en hızlı bir biçimde toparlanmalarıdır. Üçüncüsü ise inkisar ve yenilgiden sonra yeniden hamle gücü kazanmalardır. Pes etmemeleridir. Dördüncüsü ise yetim miskin ve zayıflara kol kanat germeleri yani sosyal devlet olma özelliği taşımalarıdır. Bu daha ziyade ABD'yi değil Avrupalılara intibak etmektedir. Beşincisi de güzel haslet olarak yöneticilerinin ve krallarının zulmüne mani olmalarıdır. Kısaca istibdada geçit vermemeleridir. Bu hasletleri nedeniyle Gazze meselesinde toplum olarak öne çıkıyorlar.
İslam dünyası ise ümmet olarak totaliter rejimlerin gölgesinden kurtulamıyor. Bu nedenle kendi sözüne pek malik değil. Önü siyasiler tarafından kesiliyor. İzzettin Kassam Tugayları Sözcüsü Ebu Ubeyde son çağrısında İslam alemine hitap etmek yerine dünyanın özgür insanlarına (ahrar el alem) hitap etmiştir.
İslami camiada ise kimileri armudun sapı üzümün çöpü kabilinden tali meselelere gömülerek Hamas'a ayıp bulmanın derdine düşmüştür. Bir kısım sufilerle selefiler her biri kendi kriterine göre aynı telden çalıyor ve Hamas mensuplarının yeteri kadar ehli sünnet olmadığı veya bidat sahibi oldukları sonucuna varıyor. Elbette Hamas da 'İhvan-İran karması' bir görüntü vermekten kaçınmalıdır. İhvan kuruluşundan beri bütün uçlara açılan bir harekettir. Selefilik, sufilik ve Şiilik (İran) bunlardan bazılarıdır. Lakin bazı konular azami dikkat ve ciddiyet ister. Bazı temel yanlışları hafife almamak gerekir. Bu açıdan İhvan da hata yapabilir. Buna mukabil Sünni dünyanın desteği İran'ın gerisinde kalmamalıdır, istismara izin vermemelidir. Müslüman Müslüman'ı yalnız ve yüzüstü bırakmaz.
Bu tip anlayışlar zalime mazeret bulmaktan mazluma kol kanat germeye vakit bırakmıyor. Moritanyalı düşünür Muhammed Muhtar el Şankiti bu hususta şunları söylüyor: "Birisinin zalimin yerine (İsrail) mazlumun (Filistin) hatalarını sayıp dökmekle meşgul olması, anlayışı kıt ve idraksiz (belid) birisine delalet eder. Facir ve vicdansızdır. Korkaktır ve dili uzundur ve laf kalabalığının arkasına sığınmaktadır (tefelsüf yapmaktadır)."
Şimdi laf değil iş zamanı.
Mustafa Özcan