İsrail istese de Gazze kabusundan uyanamıyor, kurtulamıyor. Esasında Gazze Şeridi'ni 2007 öncesine yani Hamas idaresi öncesine döndürmek istiyor. Hamas 2006 Ocak seçimlerini kazandıktan sonra Muhammed Dahlan'ın bir darbe teşebbüsünü akim bırakması sonucunda Gazze'yi elinde bulmuştur. 2009-2010 yılından beri burası İsrail ile Hamas arasında çekişme ve sical (vur-kaç) alanına dönüşmüş ve çatışmalara sahne olmuştur. Bölge en son Kudüs Kılıcı ve ardından Aksa Tufanı hamlesiyle tanışmıştır. Baskın sonrasında psikolojik yıkım yaşayan ve bütün caydırıcı vasfını kaybeden İsrail, Hamas'ın gölgesinden hatta bölgeden kesin bir şekilde kurtulmak istiyor.
Bunun iki yolu var. Birincisi, Hamas'ı sökerek ve bölgenin nüfusunu azaltarak yönetimini Ramallah Otoritesine devretmek. Ramallah yönetiminin İsrail'in sınırsız desteği olmadan bu işi becermesi imkan dahilinde görülmüyor. Aynı anda Gazze ve Batı Şeria'yı birden yönetmesi mümkün değil. Hatta Batı Şeria bile kontrolden çıkabilir. Kimi yerleşimciler Filistinlilerin birleşmesini ve Batı Şeria'yı kontrol etmelerini istemiyor.
İkinci seçenek Mısır seçeneğidir. Geçmişte olduğu gibi Gazze Şeridi'ni tekrar Mısır yönetimine devretmek ya da olmazsa ahalisini Mısır'a devretmek istiyorlar. Bölgeyi yönetmenin zorluğundan ve külfetinden dolayı Mısır da bu seçeneğe sıcak bakmaz. Nitekim Sisi Gazze ahalisinin geçici olarak Nakap (Negev) çölüne yerleştirilmesini teklif etti. Bununla birlikte Gazze Şeridi'nde yaşayan 2.3 milyon Filistinlinin Sina'yla tehciri de bu arada İsrail'in gündeminden düşmüyor. The Walll Street Journal gazetesi bu yönde yaptığı analizde Mısır'ın Gazze'den gelecek göçmenleri kabule sıcak bakmadığını ifade ediyor. Böylece İsrail'in elindeki seçenekler tükeniyor. Kara harekatının gecikmesinin nedenlerinden birisi de belki de sürülecek Gazze halkına barınma alanı bulma meselesi olabilir.
Üçüncü seçenek!
Haaretz gazetesi yazarlarından Ari Shavit Aksa Tufanı baskını sonrasında kaleme aldığı makalesinde eski tezini sürdürüyor. "Israel" takes its last breath/İsrail son nefesini veriyor" başlıklı yazısında en iyi seçenek ve çözümün yılmaz bir halk karşısında çaresiz kalan İsrail'in onların siyasi haklarını iade etmesi olduğunu ifade etmiştir. Haklarını iade etmekten başka çarelerinin kalmadığını lakin bu yola sapmakta muhtemelen geç kalmış olabileceklerini söylüyor. Aç gözlülük İsrail'i bir çıkmaza sürüklemiştir. Şimon Peres de geçmişte buna benzer değerlendirmelerde bulunmuştur. Bu yönde İsrailli yazarlardan bir kısmı dizlerini dövüyor. Dini kesimden özellikle Neture-i Karta anlayışını temsil eden kimseler Beni İsrail'in günahları yüzünden geçmişte mezellet içinde yeryüzüne sürüldüklerini hatırlatırken siyasi yazarlar da İsrail'i bu duruma getiren Netanyahu'dan önce büyük çapta halkın tercihleri olduğuna parmak basıyorlar. Netanyahu'yu seçerek çözümsüzlük ürettiklerini ve sorumluluğun halkta olduğunu söylüyorlar.
Evet, başka bir seçim daha var ama İsrail buna sıcak bakmıyor. Filistinlilerle barış içinde yaşamak için ikili devlet formülünü kabul etmek ve hayata geçirmek. Lakin bunu reddederek, fiiliyatta alanı daraltarak bu şansını köreltti, yitirdi. Yine Haaretz yazarlarından Zvi Bar'el tıkanmaya doğru giden İsrail'de asıl suçlunun halk olduğuna parmak basıyor. (The Israeli Public Is to Blame, Not Netanyahu) Bile bile çözümsüzlüğü seçtiklerini ifade ediyor.
New York Times gazetesinden Yahudi asıllı yazar Thomas Friedman İsrail'de iç çekişme ve gösterilerin yaşandığı sıralarda İsrail'in düştüğü durumla alakalı olarak gözyaşlarına boğulmuştu. Ardından Suudi Arabistan yetkililerine seslenerek Netanyahu'yu tanımamalarını ve onun zamanında İsrail ile diplomatik ilişki kurmamalarını istemişti. Lakin Aksa Tufanı ile birlikte asli çizgisine ve eski mevzisine geri döndü.
Thomas Friedman 1982 yılındaki Hama katliamının tanıkları arasında yer almıştır. Baba Esat kardeşi Rıfat ile birlikte kendisine kafa tutan, başkaldıran gazi Hama şehrini dünyaya kapatarak yerle bir etmiş ve taş üzerinde taş bırakmamıştır. 2011 yılından itibaren oğlu Beşşar Esat da Hama kurallarını ülke geneline yaymış ve tamim etmiştir. Hattı hama Sath-ı Hama haline gelmiştir. Hama kurallarında en kötü faktör katliamın hafızalara kazınması ve silinmemesidir. Lanet bu kolektif hatıralarla birlikte yaşamaktadır. Yahudiler Hama kurallarını işletme konusunda fikir birliği etmiş görünüyorlar. Sadece Gazze Şeridi Hama'ya göre dünyaya daha açık durumda. El-Cezire canlı yayınına katılan, Eski İsrail Dışişleri Bakanı Yardımcısı ve üst düzey diplomat Danny Ayalon da, Gazze halkının Sina'ya gidebileceğini söyleyerek Suriye-Türkiye hattından örnek verdi. Ayalon Suriye'den kaçan Suriyelilerin Türkiye'ye sığınması örneğini vererek; Gazzelilerin de Mısır'a gitmeleri gerektiğini söylemiştir. Kısaca İsrail liderleri Hama ve Esat kurallarını benimsiyor ve esas alıyorlar.
Yine de İsrail çaresiz.
Boşa koysa dolmuyor doluya koysa almıyor.
Mustafa Özcan