İnönü’ye göre Enver Paşa
Enver Paşa'nın Türkistan'da geçen ve vefatına kadar geçen kısa dönemin canlı şahidlerinden ve Orta Asya ve Rusya Müslümanlarının içinde yetişmiş ve bir zamanlar Lenin'le de birlikte olmuş sonra Türkiye'ye gelmiş ilginç bir isim olan tarihçi Prof. Zeki Velidî Togan'ın hâtıratından aktarmalara geçmeden önce, Enver Paşa'nın Türkistan sergüzeşti çevresinde Karabekir'in notlarından aktardığımız bazı bilgileri tekrar hatırlamakta fayda var:
'...Önce, (…) İsmet Paşa'nın, Enver Paşa hakkında hâtırâtında yazdıkları bir hayli ilginçtir:
'Enver Paşa ihtilâlden önce, ahlâk, cesaret ve kahramanlık misali tanınmıştır. Enver'e, en çetin kıta hizmetleri, tam ve itibarla emniyet edilmiştir. (…)
Enver Paşa Harbiye Nâzırı olunca, evvelâ yeni orduyu kurdu. Hakikî bir tasfiye ve temizlik yaptı. Balkan Harbi öncesinde orduya giren siyaseti, ordudan çıkardı. Orduda siyasetten ayrılmamak isteyenleri, ordudan ayırdı. Orduyu tam ve cezrî mânada kudretli bir hale getirdi. Orduyu gençleştirdi. Geniş birliklere, meselâ tümenlere, kaymakamlar (yarbaylar) kumanda eder oldular.
Böylece Türk ordusu, yeni bir hüviyetle kuruldu. Orduda almanlarla hoca ve talebe ilişkileri meydana geldi. Birinci Dünya Harbinde müşterek imtihan verildi. Bu harbde Türk subayı, başlı başına kanaati, görüşü ve icra gücü olan bir varlık haline geldi. Ama, ne var ki Enver Paşa, evvelden kaybedilmiş bir harbe girdi. Biz Türkler ittifakımıza sâdıktık. Ama, Almanlarla aynı hakta anlaşmalar yapılamıyordu. Fakat, Enver Paşa, sonuna kadar orduya hâkim oldu. Kudretli bir adamdı..
(…) Enver Paşa harbe girişte takdir hatası işlemişti ama, âmir olarak metâneti ve tesiri çok güçlüydü. Hulâsa, daha alt kademede askerî vazifelerde, muvaffakiyet kazanarak yetişti. Fakat başkumandanlıkta, yetişme yetersizliğinin ve askerî kültürünün zaafı aşikârdır. (…) Ama, kahramanlığını, cesaretini, gözü pekliğini tekrar belirtmeliyim.
Büyük emeller gütmüştür. Meselâ, belki de Timurlenk'i düşünmüştür. (Şevket Süreyya Aydemir, 'ENVER PAŞA' - s. 439)
(…) Balkan Harbi sırasında bir ihtilalin başına geçti, (Bâb-ı Âli Baskını) sonunda muzaffer oldu. Bir hükûmet darbesinin kahramanı olarak da, Edirne'nin kurtarılışında ön plâna geçti.
Harbiye Nâzırı olduğu zaman, yeni orduyu kurmak için, radikal tasfiyeci olarak, fevkalâde cesaretli hareket etti ve hareketleri başarılı oldu..
Kumandan olarak, diğer vasıflarının üstünde kumanda vasıfları gösteremedi. Stratejik anlayışı ve sevk-idare bakımından anlayışı yüksek değildi. (…)
💠
İsmet Paşa'nın bu tesbitlerinden sonra, Karabekir Paşa ve diğerlerinin yazışmalarına dönebiliriz..
Ama, diğerlerinin birbirlerine ve resmî makamlara yazdıkları yüzlerce resmî yazılara, yaptıkları resmî değerlendirmelere, kurdukları tuzaklara bakınca, insan, 'Bu insanlar o 2-3 senelik zaman dilimi esnasında, sanki, her şeyi bırakmışlar da, Enver'i ve Envercilik dedikleri bir cereyanı, en büyük ve bertaraf edilmesi gerekli bir numaralı düşman' gibi görüp, onu önlemek için ellerinden gelen her yola baş vurmuşlar, her yolu mübah bilmişler..' kanaatine kapılıyor. Bu konuda dedikodulara itibar etmeden, doğrudan Karabekir Paşa'nın, 'İstiklâl Harbimizde Enver Paşa ve İttihad-Terakki Erkânı' isimli, 340 sahifelik büyük ebadlı kitabını okumak bile yeter. Çünkü bu kitabında Karabekir Paşa, baştan sona, yüzlerce resmî belge, yazışma, emir, istihbarat bilgileri ve onların kendisince veya başkalarınca yorumlanması üzerine konuşuyor.
💠
Hattâ kendisinin Cemal Paşa tarafından -kendi deyimiyle- 'şuûrsuzca', Divan-ı Harb'e gönderilip ağır şekilde cezalandırılmak istenmesine rağmen, Enver Paşa'nın o dosyayı yok ederek askerliğini devam ettirdiğini ve bundan dolayı Enver'e minnettarlığını açıklayan (sh.169) bir Karabekir'i, 'Envercilik' cereyanının derinden meşgul ettiği, M. Kemal ve Fevzi Paşa'lar ve diğer kumandanlarla yazışmaları, 100 yıl öncesinin o karanlık günlerinde, -bazan karşılıklı yardımlaşma ihtimallerinin bulunup bulunmadığının yoklanmasına da rastlansa bile- asıl mücadelenin şahıslar arası hesaplaşmalara dönüştüğünü göstermesi açısından acı olduğu kadar ibret verici olduğundan, o konuya biraz daha eğilmek gerekiyor:
Ama, önce, (İttihadçı'ların 3 ünlü paşasının üçüncüsü olan) Cemâl Paşa'nın Afganistan'a geçtiğini burada zikretmek gerekiyor. Karabekir Paşa, Enver Paşa'nın, Hindistan ve Çin'e vazifeli olarak gönderdiği ve oralarda 7 sene kadar kalan Hacı Sami'den gelen bir ilginç notu aktarıyor:
'Bugün Cemal Paşa'nın Mustafa Kemal Paşa'ya ve Enver Paşa'ya yazdığı mektupların sûretleri (kopyaları) geldi: ' (…) Türkistan hakkında mâlûmat veriyor, direktif istiyor. Bu mektubun şâyân-ı dikkat yeri, 'Ferganalıları ve Buhara'lıları isyana teşvik eden, İngilizlerdir..' malûmatıdır. Bütün münevverleri halk, kendileri imha ediyor. Hiç şüphe yoktur ki, münevverleri de pek ileri gitmek için teşvik eden yine İngilizlerdi. Bir taraftan münevverleri, bir taraftan mutaassıb halk kütlesini birbiri aleyhine tahrikle o memleketi mahvettirmek en fecî bir iştir. 'Uyuşmuş, âdeta felce uğramış olan İslâm cesedinin kan almak menzilesinde olduğu için, mucib-i teessüf olsa da zarar yerine faide bahşedecek hadisâttandır' diyerek Cemal Paşa'nın mütalaası ise ayrı bir faciadır. Münevverler şuûrsuz hareketleri ile halk kitlesinden ayrılırlarsa, netice böyle olur diyerek bir ibret levhası göstereceğine, faide-bahş olur diyor. Senelerin yetiştirdiği münevver kütle imha olunuyor da hâlâ bu memleketlerin istikbaline bu işin faydasını düşünüyor.. (…)
Cemal Paşa, Afganistan'da bakalım neler yapacak. Vaktiyle, 'kuvvetimizi ve nakdimizi Anadolu'ya teksif edelim, günün birinde yolsuz ve harabezârdan ibaret bir Anadolu'da, parasız bir avuç türk'le istiklâlimiz için çarpışmayı düşünmek lâzımdır' dedim diye beni Balkan Harbi'nin akabinde tevkıf etmek isteyen ve 'Divân-ı Harb-i Örfî'de hakkımda pek ağır -nisbet-i askeriyemin kat'ı ile memleketten ihraç - bir karar verdiren bu Cemal Paşa acaba benim ismimi ve vazifemi düşündükçe titrer mi?' diyen Karabekir Paşa, daha sonra Enver Paşa'nın bir mektubuna Cemal Paşa'nın cevaben yazdığı 20 Ağustos 1336 tarihli mektubunun 'Şark Cebhesi Kumandanlığına..' diyerek kendisine de ulaştırılan sahifelerce uzuuun metni aktarıyor ki bugün için de düşündürücü olan ve bizlerin fazla bilmediğimiz o müslüman coğrafyalarından ilginç ve tafsilatlı bilgiler sunuyor.
Enver Paşa'ya gönderdiği bu uzun mektubunda Cemal Paşa, özetle şöyle diyor: 'Türkistan Cumhuriyeti Rus Şûrâlar Cumhuriyeti Federasyonu içine dâhil ve nîm (yarı) muhtar (özerk) bir cumhuriyettir.' (…) Türkistan Cumhuriyeti'nin hududu dahilinde Fergana vilâyeti denilen bir kısım vardır. Bu kısmın merkezi, maruf Hokand şehridir. Bolşevik hükümetinin ibtidâ-i teşekkülünde (kuruluşunun başlangıcında) Türkistan ahalisi merkezi Hokant olmak üzere müstakil ve demokratik bir cumhuriyet tesis etmişler. O zaman Türkistan'da eski Rus müsta'mirlerinin (sömürgeci Genel Valilerin) nâfiz (etkili) olduğu diğer bir cumhuriyet de Taşkent'te bulunuyormuş. Bu cumhuriyet, komünist tarzında bulunduğu için, Moskova'nın da mazhâr-ı muaveneti (yardımına lâyık) olmuş, Hokant cumhuriyetini ateş ve kan içinde boğmuş, Hokant tahrib edilmiş, pek çok münevver gençler ve yaşlılar heder olup gitmiş. Gerçi Fergana, nîm-muhtariyet Türkistan Cumhuriyetinin bir vilâyeti ise de eski halk cumhuriyetinin müsellâhası (silâhlı elemanları) Fergana dağlarına çekilmişlerdir. Kat'iyyen hiç kimsenin emrine tâbi olmayarak Bolşeviklere karşı çete muharebelerine devam ediyorlar. Son zamanlarca bunların ahvâl-i umûmiyesi (genel durumları) tamamı ile tebeddül etmiş (değişmiş) evvelce millî ve ahrârâne (hürriyetçi) bir gaye takib eden bu (h.l.l.h.ş.t) rüesâsından (reislerinden) olan gençler ve münevverler (l.t.h.h), bir kısmı da kendileri tarafından öldürülünce, aralarına karışan bir takım câhil ahâlinin tesiri ile şimdi bunlar, gayet mutaassıb Müslümancı olmuşlar, yine kendi vatandaşlarından olan Müslümanlar için de mektebde okuyan çocuklara varıncaya kadar bütün münevverleri bilâ merhamet (acımasızca) öldürüyorlar. (…) Benim Taşkent'e geldiğimi haber almışlar. Buna inanmamışlar ve beni birisi İstanbul'da görmüş olduğundan (…) tanımışlar. Hülâsa, türklerin en cesur ve en kahraman evladları olan biçare Ferganalılar gerek yekdiğeri elinde ve gerek Hükümet-i askeriye elinde yok olup gidiyorlar. Buna tedbir-i âcil bulmak, bu biçareleri tarik-i sevaba (sevab yoluna, doğru yola) getirmek için bazı tedabire müracaat etmek niyetindeyim. Fakat, vaziyet o kadar naziktir ki, eger müdebbirâne (tedbirli) hareket edilmeyecek olursa, her teşebbüs netâyic-i muzırra (zararlı sonuçlar) verebilir. Bu zavallı âsî Ferganalıların müşevvikleri, (teşvikçileri) kimdir bilir misiniz, yine bizim mâhut İngilizler. Mel'ûn herifler dünyanın neresinde kan ve ateş var ise, mutlaka onun yangıncısı (…) bunlardır.
Burada bir de Buhara Hanlığı var. Bu Hanlık da mahut İngilizlerin eline yakasını vermiş. Alimet denilen bir sürü câhil ve sefil insanların eline bırakarak, İslâm'ın esareti bir yuva halini almış. Bundan iki sene evvel, güyâ bir meşrutiyetî idare ilân etmiş ve fakat üç ay sonra, münevver ve müteceddid gençlerden üç bin tanesini envai zulüm ve itisaf ile katliâm etmişler. Şimdi Buhara gençleri yeni bir hareket-i inkılabiyye için hazırlanmaktadırlar. Fakat, maalesef, başlarında kendi işini kendi görecek kadar ilim ve tecrübeye mâlik kimse olmadığı için ne yaptıklarını bilmiyorlar.
Hulâsa, Buhara'da hazırlanmakta olan ahval yine müslüman kanından pek çoğunun dökülmek üzere olduğuna hiç şübhe bırakmıyor. Maahaza, ben diyorum ki, bunlar uyuşmuş, adetâ felce uğramış olan İslâm cesedinin kan almak menzilesinde olduğu için, mucib-i teessüf olsa da, zarar yerine faide bahşedecek hadisâttandır. (…)
Eski Hive hanlığı şimdi Harzem cumhuriyeti unvanını almış, meşrutî bir Cumhuriyet-i müstakille Rus Şûrâlar (Sovyetler) Cumhuriyeti dahilinde değil, bilkülliye müstakil. (…) Civarda bulunan İslâm hükümetlerinden birisi de Afganistan Emaretidir. (Yani, bugün Tâlibân'ın ilan ettiği Emâret /Emirlik, lafzının tarihî temeli o zaman da vardı.) Afganistan ahiren ilân-ı istiklâl etmiştir. Emîr-i Cedîd (Yeni Emir) İngiliz düşmanlığı ile şöhret salmıştır. (…) (Amma) Emîrîn kayınbiraderi ile birçok nâzırları İngiliz dostlarıdır. (…) Emir-i hâzırın (halihazırdaki Emîr'in) pederi Habibullah Han, Celâlâbâd'da (…) uyurken katledilmiş.. (…) O sırada, büyük oğlu da Celâlâbâd'da imiş. küçük oğlu Emanullah Han Kabil'de bulunuyormuş. (….) Celâlâbâd'da bulunan asker vesaire, usûlen, veliahd olan biraderine tebaiyet etmişler, fakat, Han-ı maktulün küçük oğlu Emanullah Han, amcası ve büyük biraderinin pederinin katlinde zîmedhal olduklarını (dahlinin bulunduğunu) iddia ederek, hakk-ı verasetten mahrum olmaları lâzım geleceğini ileri sürmüş ve (…) amcası ve büyük biraderini tevkıf ettirmiş ve kezâ (kendi) Emaretini ilân etmiş.. ve İngilizler aleyhine harb ilan etmiş, pek az devam eden bu muharebeyi müteakib, bir mütareke aktedilmiş, İngilizler Afganistan'ın istiklâl-i kâmilini tasdik etmişler.(…)
(Cemal Paşa'nın Enver Paşa'ya yazdığı bu tafsilatlı mektubun devamını biraz özetleyerek verelim: 'Afganistan istiklâlini ilân ettikten sonra, Sovyet Cumhuriyetiyle iyi komşuluk ilişkileri içinde bir münasebet kurmak için Moskova'ya bir heyet göndermiş.. Ancak, Çarlık Hükümetinin 50-60 sene öncelerde ele geçirdiği Kuşka mıntıkası ile Merv şehrinin iadesini isteyince müzakereler netice vermemiş..'
Cemal Paşa, Enver Paşa'ya mektubunda, ayrıca, Afgan Emîri'nin, Buhara ve Hive'nin de Afganistan'a ilhakıyla büyük bir 'Asya'yı- Vustâ (Orta Asya) İmparatorluğu' kurmak hayali ve 'İttihad-i İslâm gayesi takib ettiği'ne dair uyanan bir kanaati de aktarıyor ve bu durumdan İngilizlerin, Müslümanlarla Bolşevikler arasında bir düşmanlık oluşturmak için faydalanmak isteyeceğine, böylece Hind, Rus ve Türk ihtilalcilerinin Afganistan'da yerleşmelerine engel olmayı plânladığına dikkati çekiyor.
Cemal Paşa, bu arada, Buhara Emiri'nin İran'ın Meşhed şehrine bir heyet göndererek, İngiliz temsilcilerine, 'Bolşevikler bize saldırsa, bize yardım eder misiniz?' diye sorduklarını, İngilizlerin de maddeten ve mânen destekleyecekleri, top, tüfek, cephane ve hattâ tank ve tayyareler göndereceklerini' söylediklerini aktarıyor. Böylelikle de, İngilizlerin, ihtilalci Müslümanları Hind ve Afganistan Müslümanlarından uzak tutmayı plânladığına dair kanaatini ifadeyle, 'Bakalım, hangimiz muvaffak olacağız..' diyor. Cemal Paşa bu tesbitleri yaptıktan sonra Enver Paşa'dan, Afganistan Emiri'ne kendisini teyid edecek şekilde bir tebligat göndermesinin kendisini orada oldukça güçlendireceğini' de belirtiyor.
Bu mektupların, Enver Paşa'nın Türkistan'a gitmek için zemin yoklaması mahiyetinde bilgileri ihtiva ettiği de açıktır.
Cemal Paşa, Taşkent'ten yazdığı ve Büyük Millet Meclisi'ne ve Şark Cebhesine (kumandanlığına) arz edilen bu mektuplarından birinde de, posta hizmetlerinin çok gecikmeli olduğundan, İstanbul ve Türkiye'den doğru dürüst haber alamadığından yakınıyor ve Moskova'nın Türkistan Cebhe Kumandanı Arkadaş (Towariş/ Yoldaş) Kürütze ile dostluğunun pek yerinde olduğundan, onun kendisine bir çerkez kılıcı hediye ettiğinden bahisle, ayrıca Mustafa Kemal Paşa'ya yazdığı bir mektubun sûretini kendisine de gönderdiğini belirtiyor.
Evet, bu hatırlatmadan sonra Zeki Velidî'nin hâtıralarının Enver Paşa ile ilgili bölümlerinden aktarmalara geçebiliriz:
Selahaddin Eş Çakırgil
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Çekilmek ya da geri almak! (04.06.2022)
- Osmanlı sebatı, İngiliz inadını kırdı (10.05.2022)
- Enver Paşa: Gelse mi, gelmese mi!.. (02.05.2022)
- Enver Paşa Moskova’da… (12.04.2022)
- Enver Paşa ve Anadolu… (04.04.2022)
- Çöküşten sonra paşalar… (17.03.2022)
- Sarıkamış Harekatı ve ‘Mareşal Kış’ (07.03.2022)
- 31 Mart Vakası’ndan sonra… (14.02.2022)