Tal'ât Paşa'nın Berlin'de mülteci iken de, M. Kemâl'le yazışmalarını sürdürdüğü anlaşılmaktadır. (Bu konuda Kâzım Karabekir Paşa'nın hâtırâtında pek çok belge bulunuyor..) Kezâ, Celâl Bayar da, Tal'ât Paşa ile arasındaki İttihad-Terakki teşkilatı mensubiyetinden ve kendisinin de İttihad- Terakkî'nin İzmir Vilayeti Reisi olmasından kaynaklanan bağı hep korumuş ve onu derin bir ihtiram ile, 'Reisim..' diye anmıştır.
(Hatırlayalım ki, 1920'lerden itibaren Ankara'da M. Kemal'in sâdık bir bağlısı olarak yerini alan Mahmûd Celâl (Bayar) Bey, sermayesinin yüzde 38'i M. Kemal'e aid olarak gösterilen (gerçekte ise, Hind Müslümanlarının Anadolu Müslümanlarına destek için gönderdikleri) meblâğ temel olmak üzere, İş Bankası'nı kurmuş ve yıllarca İktisad Vekilliği yapmış ve nihayet İsmet İnönü ile M. Kemal'in arasının bozulması üzerine 1937'de başvekilliğe getirilmiş, M. Kemal'in ölmesinden sonra onun yerine getirilen İsmet İnönü'nün cumhurreisliği zamanında da birkaç ay başvekillik yaptıktan sonra yerini Refik Saydam'a bırakmış, 1945'de Demokrat Parti'nin kurulmasına öncülük etmiş, 1950-60 arası dönemde de '3. Reisicumhûr' olarak 10 yıl vazife yapmış, 27 Mayıs 1960 Askerî Darbesi'yle iktidardan düşürülüp, Yassıada'da kurulan düzmece bir mahkemede yargılanmış ve idâma mahkûm edilmiş, ileri derecede yaşlı olduğu gerekçesiyle, gerçekte ise M. Kemal'in emîn /güvenilir adamı ve son başvekili olması hasebiyle, îdam cezası müebbed (ömür boyu) hapis cezasına dönüştürülmüş ve 1964'de de cezası tamamen kaldırılarak serbest bırakılmış ve 1986'da 102 yaşında ölmüştür. Ondan geriye, 'Atatürk seni sevmek ibadettir; millî bir ibadettir..' gibi sözler kalmıştır ki, Cumhurbaşkanlığı zamanında, bu söz devlet dairelerine çerçeveli bir şekilde asılırdı, duvarlara.. )
*
Yine dönelim, Enver Paşa'ya...
Enver Paşa, Bolşevik İhtilali'nin heyecanı içinde, Sovyet Rusya'nın öncülüğünde tertib olunan Şark Milletleri Kongresi'ne katılmak üzere Moskova'dan ayrılıp, Bakû'ya gelmişti. Oradan da Anadolu'ya geçmek istediği ve bu arzudan M. Kemal'in hoşnud olmadığı yazışmalardan anlaşılmaktadır; tıpkı, bazı Osmanlı şehzâdelerinin de Anadolu'daki direniş yapılanmasına destek vermek için gelmek istediklerinde onlara engel olunduğu ve İnebolu üzerinden İstanbul'a geri gönderildikleri gibi... Ayrıca, Kâzım Karabekir'in notlarında, 'Padişah Vahdeddin'in de Anadolu'ya geçmek istediğinin, İngilizlerin özellikle İstanbul üzerindeki plânlarını kolaylaştıracağı' düşüncesiyle gerçekleştirilmediği yazılmaktadır. (İstiklal Harbimizde Enver Paşa ve.. sh.19)
Anlaşılıyor ki, Enver Paşa'nın Bakû'ya gelmesi, sadece orada yapılan bir kongreye katılmak için değildi ihtimâlen. Nitekim, daha da etkili olmak istediği anlaşılıyor. Bunun için de orada, Azerbaycan'ı 1920'lerde ermeni işgalinden kurtaran Osmanlı-Kafkas İslâm Ordusu'nun komutanı olan kardeşi Nûrî Paşa'yla, yine Osmanlı'nın Şarq Cebheleri'nde önemli vazifelerde bulunan (amcası) Halil Paşa'nın Azerbaycan'ın Müslüman halkı tarafından derin bir muhabbetle seviliyor olmasından da faydalanmak istiyordu.
Karabekir Paşa'nın söz konusu eserinde (Sh.21'de), Enver Paşa'nın, 26 Ağustos 1336 (1920) tarihinde M. Kemal'e gönderdiği uzuuun mektubu da ilginçtir. Bu mektubun havasını yansıtan birkaç paragrafı buraya özetleyerek aktarmak Enver Paşa'nın anlaşılması açısından faydalı olabilir:
'Kardeşim efendim;
Bundan on gün evvel Moskova'ya vâsıl oldum. Burada tesadüf ettiğim murahhaslarınızla görüştüm.. Memleketin menafiine müteallik bazı mesailin halline muvaffak olduklarını görerek memnun oldum. Ben İslâm muhitinde teşkilât icrası ile memleketin halâsı uğrunda çalışmak maksadı ile buraya geldim. Esasen Ruslar komunizm şeklinde olmasa bile, İngiltere aleyhindeki harekât-ı ihtilâliyeye muavenet etmeyi prensip olarak kabul etmişlerdir. Buradaki teşebbüsat ve icraatımdan ve Avrupa ahval-i umûmiyesinden size malûmat vermeyi faideli görerek arz ediyorum. Teşkilat ve teşebbüsatımdan ara sıra sizi haberdar ederim.
(….) Benden evvel Moskova'ya gelerek Afganistan'a gitmek üzere hareketle elyevm Taşkent'te bulunan Cemal Paşa'dan aldığım mektupta kendisinin Taşkent'te hüsn-i kabul edildiğini ve orada bulunan muhtelif memalik-i İslâmiye murahhasları ile görüşerek, umûmun fikrimize iştirak etmekte oldukları yazılıyor.
Buraya muvasalatımda görüştüğüm Afgan ve Hive ve Azerbaycan vesair mahaller murahhasları ve Rusya'da mütemekkin Tatarların eşraf ve ulemâsı da bana aynı fikri verdiler. Rusya cenubunda bulunan Müslüman muhitinde sarf edilecek mesainin muvaffakiyetle neticeleneceğine eminim.(…) Zât-ı âlinize faideli olur ümidiyle bu malûmatı yazdım. Hürmetle gözlerinden öper ve muvaffakiyetinize dua ederim. Kardeşim efendim.
İmza: Enver
26 Ağustos 1920'
*
Enver Paşa'nın bu mektubuna 'Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal' imzasıyla 4 Teşrin-i Evvel (Ekim) tarihli ve 'Enver Paşa'ya, Kardeşim;' diye başlayan uzuuun şifreli cevabında, verilen bilgilerden dolayı memnuniyet belirtilerek, 'Şark İslâm memleketlerinde tebarüz eden harekât-ı milliyenin tevhidi teşebbüsü hakkındaki izahat, makasid-i esasiyemize tevafuk eylediği cihetle muhteviyatı pek ziyade mucib-i memnuniyet oldu. (….) Bolşevikî cereyanını Avrupa'yı Garbî'de imhaya çalışan İngiltere Hükûmetinin pek mâhirâne olan bu teşebbüs-i azîmine fiilî ve ciddî bir sûrette muhalefet ve mukavemet edecek yegâne hükûmet-i İslâmiye, Türkiye devleti olduğu için, Garb emperyalizmi ve kapitalizminin en şiddetli darabât-ı taarruzu, bittabi Anadolu üzerine tevcih edilmiş bulunuyor. (…) Rusları şüphe ve endişeye sevk etmemesi için Pan-İslâmizm şekil ve surette izharından be-gaayet ictinab edilmesi, hakikat-i makâsıda muvafık olacağı vechile, İslâm ve gayri-İslâm bütün Şark akvâmını çiftlik hayvanı menzelesine indirmek isteyen İngiltere tahakkümüne karşı insanca temin-i mevcudiyet ve istirdâd-ı hakk-ı istiklâliyet maddesi şeklinde gösterilmesine de bilhassa dikkat ve ehemmiyet atfedilmesi… (….)' deniliyordu. (Sh.35)
M. Kemâl Paşa, bu konuları ihtiva eden bir mektubun Taşkent'te olan Cemal Paşa ve Almanya'da Talât Paşa'ya da gönderildiğini bildiriyordu.
Bu arada, Kâzım Karabekir'in de geçmişte maiyetinde çalıştığı Enver Paşa hakkında bir takım zanlarının olduğu anlaşılıyor. Nitekim, (sh.29'da) 'Berlin'den Enver'i Bakû'ya koşturan kuvvetin dahildeki İttihadçıları harekete getirdiğini ve yine memleketimiz dahilinde bu sefer de Enver eliyle Bolşeviklik tesisine çalışıldığını tahmin ettim.' diyor. Nitekim, onun içerde karışıklıklar çıkarmak niyetinde olduğunu hissettiren yazışmaları var, M. Kemal'le arasında...
Halbuki, Enver Paşa da, bir çoklarına yazdığı ve Karabekir'in kendi kitabında da naklettiği mektuplarında, Rusların yardım etme konusunu 'salladıkları'nı, (savsakladıklarını) defalarca belirtiyor ki bizzat Karabekir Paşa da, Enver Paşa'ya yazdığı cevabî mektubunda, kendisine 'muavenet hususunun artık fiilen olamayacağı hissi bizi müteessir etti. Gerçi biz ikmâl-i nâmus için ahdettik ve sonuna kadar da devam edeceğiz. Fakat hiç olmazsa, Azerbaycan biraz yardım etmeliydi.. (…) Bakû Kongresi hakkında gelenler ümid-bahş değil diyorlar..(…)' diye yazıyordu.
Bu mektuba karşılık Enver Paşa da, '(… o dönemde İngiltere hâkimiyetinde olan) Şimalî Hindistan'a karşı orada olan ihtilal teşkilatına kolay el verebilmek üzere Türkistan-ı Çinî'de hazırlanmış olan bir kıyâm ile, oralarda bir idare-i müstakile teşkilini Ruslarla anlaştık (…) Eğer sizde fazla erkân-ı harb veya sınıf zâbiti -fakat içki içmesin ve şiar-ı İslâma riayet etmek şartıyla- var ise, Bakû'ya ve Moskova'ya gönderirseniz teşkilâtımız nâmına pek müteşekkir kalacağım.. (…)' diyor.. (Sh.49)
Ama, Karabekir Paşa, bu yazışmanın altına düştüğü notunda, 'Enver Paşa'nın Bolşeviklerden bir ordu tedariki ile işbaşına geçmek arzusu gibi fena bir istikamete gitmesi hoşa gidecek bit toplanış değil..' Ve (Enver Paşa'nın) eniştesi Kâzım (Orbay)'ın , hastalığını bahane ederek, Enver'in yanına gitmek istemesine de, cebhe karargâhında erkân-ı harb reisliği yapacak kimsem olmadığından ve Enver'in etrafında kuvvetli bir nüve yapmayı da memleketin zararına gördüğümden onu bırakmadım..' diye yazıyor. (Sh.50).
Aynı yazışmanın altında da, dipnotu olarak Karabekir Paşa, 'Enver'in memleket dahiline girerek taklib-i hükümet (hükümeti değiştirmek) tasavvurlarını Ankara öğrenince Kâzım Bey'in Şark'ta bulunmasını tehlikeli addederek seri'an Ankara'ya i'zâmı hakkında mükerrer emirler vermişlerdir..' demekte...
*
Bu arada Karabekir Paşa, o dönemin ünlü İstihbaratçısı olarak bilinen Eşref Kuşçubaşı'nın kardeşi Sami'nin, Harb-i Umûmî'de Enver tarafından bilgi toplamak için Hindistan'a gönderildiğine işaret ettikten sonra; 'Bu Hacı Sami, Enver'i iknâ ederek başladığı maceraya onu da iştirak ettirmiş bu Enver'in felâketine sebeb olmuştur. Basit tahsil ve malûmatı olan bu Sami'nin koca Osmanlı imparatorluğunu berbâd ederek memleketten firar eden bir Başkumandanı iğfal etmesi aynı zamanda Enver Paşa'nın da ne kadar basit düşündüğünü ve müthiş bir sukût neticesi neye saldıracağını bilemediğini gösterir.' notunu düşmüş. Doğrusu, Karabekir'in tarihe intikal ettirdiği bu ağır ifadelerin, bir başka 'paşa'yla girdiği ve fecî şekilde yenik düştüğü ve ülkenin de yenik düşmesine zemin hazırlayan mücadelede yaptığı değerlendirmelerdeki tahlil gücünün seviyesini de gösterdiği söylenebilir.
Halbuki, Enver'in üzerinde nasıl şüpheler ürettiğine dair kendi yazışmaları ortada olup, ona cevaben 31.10.1336 (1920)'de 'Büyük Millet Meclisi Reisi M. Kemal' imzasıyla ve kendisine, 'Şark Cebhesi Kumandanı Kâzım Karabekir Paşa Hazretleri'ne..' hitabıyla başlayan, 21.10.1336 tarihli şifreye cevaben yazılan şu not pek çok şeyi izah etmektedir:
'Hariçte bulunan zevâtın dahildeki yakın tarafdarına, onların halâs-ı memleket ve millet uğrunda alelâde himemâtta bulunduklarını propaganda etmesi sureti ile eski kabahatlerini millete affettirmek ve memlekete girmeleri zeminini hazırlamak için çalışmakta oldukları mahsûstur. Bu gayretkeşler içinde bazı iz'ansızlar da vardır. Hariçteki zevattan aldığım malûmatlar birer suretleri de zat-ı devletlerine gönderilmiş olan mektuplar muhteviyatından ibarettir.'
*
100 yıl öncelerdeki bu konulardan, ülkeyi kurtarmak için büyük acılar ve fedakârlıklarla çırpınan Müslüman halkımızın haberdâr olmadığı, bir takım subaylar arası ve ideolojik olmaktan çok, şahsî iktidar yarışı veya hesaplaşmalardan, hattâ İttihad- Terakki kadroları içindeki hesaplaşmalardan kaynaklandığı açık.
Karabekir Paşa ise, eski 'Başkumandanı'nın bazı safdil kişiler tarafından verilen bilgilere kanarak maceralara sürüklendiğini söyler. Ama gerçekten de öyle midir?
Karabekir Paşa'nın, İzmir Suikasdi ve diğer iddia ve ithamlar dolayısıyla idâm talebiyle yargılandığı, M. Kemal'in ölümüne kadar, İstanbul Göztepe'de gözetim altında 13-14 sene, murakabe / gözetim ve bir nev'i, bir 'açıkhava hapsi'nde tutulduğu; bu yüzden onun ne büyük acılar, kızgınlık ve kırgınlıklar içinde yaşadığı kitablarında bellidir. Ama, üstelik de kendi doğup büyüdüğü topraklarda değil, çoook uzak diyarlarda bir sürgün olarak ve girdiği bir büyük savaştan büyük maddî ve manevî -ruhî perişanlıklar çeken bir Enver Paşa için, ağır suçlamalar yapması tuhaftır ve onun karakterine kendi eliyle vurulmuş bir darbe mahiyetindedir.
*
Ama, daha da ilginç olan, o dönemdeki yazışmalara bakılırsa 1920-21 yıllarında, Enver Paşa'nın Anadolu'ya geçmesi ihtimalinin, Ankara'dakileri ciddî sûrette rahatsız ettiği, özellikle de Karabekir, M. Kemal ve Fevzi Paşa'lar arasında uzuuun uzuuun devam eden şifreli yazışmalarda anlaşılıyor. İsmet Paşa'nın o sıralarda Garb Cebhesi'yle meşgul olması yüzünden bu yazışmalarda ismi pek az geçiyor. Ancak, kendisinin Cemal Paşa tarafından 'şuûrsuzca' Divan-ı Harb'e gönderilip ağır şekilde cezalandırılmasına rağmen, o dosyayı Enver Paşa'nın yok ederek askerliğini devam ettirdiğini ve bundan dolayı Enver'e minnettarlığını açıklayan (sh.169) bir Karabekir'i, 'Envercilik' cereyanının derinden meşgul ettiği, M. Kemal ve Fevzi Paşa'lar ve diğer kumandanlarla yazışmaları, 100 yıl öncesinin o karanlık günlerinde, asıl mücadelenin şahıslar arası hesaplaşmalara dönüştüğünü göstermesi açısından acı olduğu kadar ibret verici olduğundan, o konuya biraz daha eğilmek gerekiyor…
Devam ederiz inşallah…
Selahaddin Eş Çakırgil