Son birkaç yazımızda değindiğimiz; 1917'de M. Kemal, Kazım Karabekir ve Fevzi paşalar arasında sürüp giden yazışmalarda hadiselerin, Enver ve Halil Paşa etrafında şekillendiği anlaşılıyor.
O halde, kimdir bu Halil Paşa?
Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etudler (ATASE) Dairesi Başkanlığı'ndan medyaya verilen bilgiye göre, İngiliz tarihçi James Morris'in, "Britanya askerî tarihinin en aşağılık teslimi" diye nitelediği 'Kut'ül Amâre Savaşı', Irak'ın doğu kesiminde Dicle Nehri kıyısındaki Kut şehri yakınlarında konuşlanmış İngiliz ve müttefiklerinin kuşatılmasıyla başladı ve kasabanın Osmanlı ordusu tarafından ele geçirilip, İngiliz birliklerinin tamamının esir alınmasıyla tamamlandı.
Tümgeneral Townshend komutasındaki İngiliz 6. Tümeni Bağdad'a ilerlerken, 22-23 Kasım 1915'te Selman-ı Pâk Muharebesi'ni kaybedip geri çekildi ve 3 Aralık'ta Kut kasabasına sığındı. Osmanlı'nın 6. Ordusu'nun komutanlığına tayin olunan alman Mareşali Colmar Freiherr von der Goltz Paşa'nın emriyle Irak ve Havalisi Komutanı Sakallı Nureddin Paşa'nın birlikleri, 27 Aralık'ta Kut'u kuşattı.
İngilizler, Kut'u kurtarmak için General Aylmer komutasındaki Tigris Kolordusu ile hücuma geçti, ancak 6 Ocak'ta Şeyh Saad Muharebesi'nde 4 bin askerini kaybederek geri çekildi. O sırada Nureddin Paşa da ordusuna geri çekilme emri verince, hemen, 9. Kolordu Komutanlığına Halil Paşa getirildi.
İngiliz ordusu, 13 Ocak 1916'da Vâdi Muharebesi'nde 1600, 21 Ocak 1916'da Hannah Muharebesi'nde 2700 asker kaybıyla geri püskürtüldü. Mart başında tekrar taarruza geçen İngilizler, 8 Mart 1916'da Sabis mevkisinde Albay Ali İhsan Bey (sonraların Ali İhsan Sabis Paşası) komutasındaki 13. Kolordu'ya hücum etti, fakat 3500 asker kaybederek geri çekildi. Bu yenilgiden dolayı General Aylmer azledildi. 19 Nisan 1916'da Bağdad'daki karargâhında tifüsten ölen Mareşal Colmar Freiherr von der Goltz Paşa'nın yerine 6. Ordu komutanlığına atanan Halil Paşa, 29 Nisan'da General Charles Townshend komutasındaki İngiliz ordularını teslim aldı.
Askerî belgelere göre, Halil Paşa, Osmanlı Harbiye Nâzırlığı'na bir telgraf göndererek, siperlerin önünde görüştüğü İngiliz komutan Townshend'in "1 milyon İngiliz lirası karşılığında, 13 bin 300 kişiden oluşan ordusuyla Hindistan'a gitmesine izin verilmesini" teklif ettiğini bildirip, devletin bu konudaki emrini sordu.
Halil Paşa'ya Osmanlı Harbiye Nezareti'nden gelen cevapta, "Siyaseten İngilizlerin hoşuna gidecek işler yapma mecburiyetinde olmadığımız gibi, paraya da ihtiyacımız yoktur. Orduyu kâmilen teslim etmesi ve harp boyunca Osmanlı ordusuna hiçbir hasmâne harekette bulunmayacağına söz vermesi şartıyle, istediği yere serbestçe gidebileceği, başka hiçbir şart kabul olunamaz." ifadelerine yer verildi.
Bu emir, Halil Paşa tarafından Tümgeneral Townshend'e bildirildi. Townshend, bunun üzerine Halil Paşa'ya gönderdiği telgrafta, "Yalnız bir şey isteyeceğim, o da şehrin tesliminden sonra yaverim ve 3 emir erimle İstanbul'a naklimi Enver Paşa hazretlerinden istemenizdir. Müsaade edildiği takdirde ziyadesiyle minnettar olacağım." dedi.
Tümgeneral Charles Vere Ferrers Townshend, kuşatma sürerken Halil Paşa'ya gönderdiği mektupta, 'ordusunu teslime hazır olduğunu' belirterek, şu ifadeleri kullandı:
"Efendim Hazretleri, açlık bizi silâh bırakmaya zorluyor. Zat-ı âlilerinin, 'Sizin cesur askerleriniz bizim samimî ve kıymetdâr misafirlerimiz olacaktır.' sözlerinize istinaden kahraman askerlerimi size teslime hazırım. Askerlerim verilen görevi yaptıkları için onlara iyi davranınız. Siz, askerlerimi Selman-ı Pâk Muharebesi'nde, ric'at zamanlarında ve beş ay devam eden Kut'ül Amare Kuşatması'nda görmüşsünüzdür. Askerlerimin vazifesini nasıl ifa ettiğini takdir etmişsinizdir. Askerî harb tarihi, özel olarak bu meseleyi teyid edecektir. İcab eden şartlar yerine getirildikten sonra sizin karargahınıza gelip, Kut'ül Amâre'yi teslim etmeye hazırım. Fakat erzakın sevkini hızlandırmanızı rica ve temenni eylerim. Size hastanemi ziyaret etmenizi ve orada bulunan askerlerimden bazılarının kolsuz ve ayaksız, bazılarının da hasta ve zayıf olduğunu görmenizi teklif ediyorum. Bunları harb esiri olarak almaya hevesli olduğunuzu farz etmem. Bunlar için en iyi yolun, yaralıların Hindistan'a sevki olacağı kanaatindeyim."
Tümgeneral Townshend, mektubunda, teslim olduktan sonra İstanbul'a, oradan da Londra'ya geçeceğini ifade etti ve zaferinden dolayı Halil Paşa'yı kutladı.
Bu arada, İngiliz Avrupa Kuvvetleri Karargâhı'na gönderdiği mesajda, Kut'taki muhafızları almak üzere bir Osmanlı alayının kasabaya yaklaştığını, hem kale'ye, hem de şehrin üzerine beyaz bayrak çektiğini, -bazı belgelerle telsizi imha edeceklerini- bildiren Townshend, mesajının sonuna, "Kut'tan bütün gemilere ve istasyonlara elveda ve hepinize iyi şanslar." notunu ekledi.
6. Ordu Komutan Vekili Halil Paşa, 16 Nisan'da Enver Paşa'ya geçtiği mesajda, "Mahsur Tümgeneral Townshend ve ordusunu harb esiri olarak bu sabah teslim almaya başladığımızı arz eyler ve yüce muvaffakiyetini tebrik ederim." ifadesine yer verdi.
Halil Paşa, daha sonra Osmanlı Orduları Başkomutan Vekili Enver Paşa'ya gönderdiği bir başka mesajda, 'silahlarını gece tahrib ederek teslim olan İngiliz askerlerinin sabahtan itibaren harb esiri olarak teslim alınmaya başlandığını' bildirerek, şunları kaydetti:
"Tümgeneral Townshend'in kılıcını almadım ve kendisiyle yaverinin ve 3 hizmetçisinin harp esiri olarak Dersaadet'e sevk edileceğini va'dettim. Esirler, 5 general, 277 İngiliz zâbiti, 274 Hindli neferi ve 3 bin 400 gayri muharib, toplamı 13 bin 300 küsurdur. Daha sonra dahile sevk olunmak üzere zâbıtân Bağdad'a, efrad Samarra'ya sevk olunacaktır."
Kesin Osmanlı zaferiyle biten kuşatmanın ardından 3. Alay Komutanı Binbaşı Nazmi, Kut'taki hükûmet konağına Osmanlı bayrağı, Tümgeneral Townshend'in karargahına da alayın sancağını dikti.
*
Savaşın gidişatına ilişkin Osmanlı Harbiye Nâzırlığı'na iletilen bir mesajda, "Takriben beş aydan beri kahraman askerlerimizin kuşatması altındaki Kut'ül Amâre'de mahsur kalan (kuşatılan) İngiliz ordusunun nihayet, 'Ordu-y'i Humâyûn'a teslime mecbur olduğu" belirtilerek, şu bilgiler verildi:
"Nihayet İngilizler, Çanakkale'de aldıkları ders ve tecrübeyi bir kere daha aldılar. Osmanlı mukavemetini kıramayacaklarını, Osmanlıların elinden ganimetleri alamayacaklarını anladılar. Hücumları kesildi. İngilizler bu sefer kuşatma altındaki kaleye erzak sokmaya teşebbüs ettiler. Önce uçaklar ile un çuvalları attılar. Osmanlı silahı bu ümidi de kırdı. Harb tayyarelerimiz bu bakkal tayyarelerini birer birer sükut ettirmeyi başardılar.
Düşman başka bir çare buldu. Vapurla gece karanlığından istifade ederek zahire sokmaya teşebbüs ettiler. Her zaman müteyakkız bulunan kahraman askerlerimiz yüzlerce ton erzak yüklü bu vapuru derhal müsadere ettiler. Artık Tümgeneral Townshend için hiçbir kurtuluş umudu kalmamıştı. 13 Nisan'da Tümgeneral Townshend, Irak ordumuzun kumandanına müracaat edip, ordusuyla beraber serbest çıkmasına müsaade edilmek şartıyla, Kut'ül Amâre'yi teslim etmeye razı olduğunu bildirdi. Kendilerine kayıtsız şartsız teslim olmaktan başka çareleri olmadığı bildirildi. İngiliz kumandanı bu sefer yeni şerait ortaya koydu. Ordumuzun üstün ve mutlak galip vaziyetini bilmiyormuş gibi, Osmanlı kumandanlarını para ile alt edebileceğini sanıp, tüm toplarını teslim etmeyi ve 1 milyon lira takdim etmeyi teklif etti. Aynı cevap verildi. Nihayet her taraftan ümidi kesilen Tümgeneral Townshend, bugün Kut'ül Amâre'de bulunan bütün İngiliz ordusunu muzaffer Osmanlı kumandanına teslim etti."
*
Zaferin ardından Halil Paşa, 6. Ordu'ya yayımladığı mesajda, şunları kaydetti:
"Orduma: Arslanlar, bütün Osmanlılara şeref ve şan, İngilizlere kara meydan olan şu kızgın toprağın güneşli semasında şehitlerimizin ruhları sevinçle gülerek uçarken, ben de hepinizin pak alınlarından öperek cümlenizi tebrik ediyorum. Ordum gerek Kut karşısında ve gerekse Kut'u kurtarmaya gelen ordular karşısında 350 subay ve 10 bin erini şehid vermiştir. Fakat buna karşılık bugün Kut'ta 13 general, 481 subay ve 13 bin 300 er teslim alıyorum. Bu teslim aldığımız orduyu kurtarmaya gelen İngiliz kuvvetleri de 30 bin zayiat vererek geri dönmüşlerdir. Şu iki farka bakılınca, cihanı hayretlere düşürecek kadar büyük bir fark görülür. Tarih bu hadiseyi yazmak için kelime bulmakta müşkülat çekecektir. İşte 'Osmanlı sebatının, İngiliz inadını kırdığı' birinci zaferi Çanakkale'de, ikinci zaferi burada görüyoruz."
*
18. Kolordu Komutanı Miralay Kâzım Karabekir de "Tarihimizin iki yüz seneden beri yâd etmediği böyle bir zaferi bize lûtfeden Cenab-ı Allah'a şükredelim" ifadesini kullandığı emir yazısında, şunları kaydetti:
"Bu zaferin en büyük şan ve şerefi, böyle bir vak'ayı İngiliz tarihinde ilk defa Türk süngüsünün kaydetmesindedir. 18. Kolordu'nun aslan yürekli erleri, Cenab-ı Allah huzurunda secdeye kapanalım. Bu akşam şehidlerimize Fatihâ'lar, Tebareke'ler, Yâsin'ler okunsun. Gaziler birbirine sarılsın, birbirini tebrik etsinler. Ben de bugünkü Kut'ül Amâre Bayramı vesilesiyle sizin pâk ve yüksek alınlarınızdan kemâl-i hürmet ve samimiyetle öperim."
*
Evet, Kut'ul-Ammare'de kazanılan büyük zaferin büyük kumandanı (sonraları kendisine Kut soyadını alan) işte bu Halil Paşa'ya daha sonra revâ görülen muamele ise, hem de Karabekir tarafından, ibretliktir.
*
Evet, Halil Paşa da, Enver Paşa da; tıpkı, Mustafa Kemal, Kâzım Karabekir, Mustafa İsmet, Mustafa Fevzi Paşa ve daha niceleri gibi 'İttihad ve Terakki Teşkilatı' içinde yer almışlardı ve Osmanlı'nın çöküşünde herbirisi kendi çapında bir sorumluluk sahibi idiler. Ancak, o teşkilat içinde bir araya gelmiş kimselerin herbirisinin kafasında ayrı bir dünya ve aralarında teşkilat içi hizb çatışmaları, gruplaşmalar veya ferdî, şahsî gizli mücadeleler vardı. Bir uçağa binip gitmekte olan yolcuların ortak özelliği, aynı uçakta birlikte olmalarıdır; ama, herbirisinin kafasında bir ayrı dünya, ayrı hedefler, o hedeflere varmak için çok farklı taktikler vardır. İttihad- Terakki Teşkilatı' da belki ilk kurucularının ummadığı derecede büyük bir yaygınlık ve etkinlik kazanmış ve o dönemde çok geniş kitleleri kendi potasında zâhiren de olsa kaynaştırmış , bütünleştirmişti.
*
Bu bakış açısı çerçevesinde Enver ve Halil Paşalar merkezindeki uzuuun ve sürekli yazışmalara özet olarak bakmakta o dönemi anlamak ve ders almak açısından fayda olsa gerek.
Bu yazışmalardan anlaşılıyor ki, Enver Paşa, Anadolu'ya geçmekte, Rusya veya başka yerlerde hayatını tehlikede görmediği müddetçe pek istekli değildir. Halbuki, Anadolu'da Ankara'daki Meclis Hükûmeti birçok şahsı, özellikle Trabzon, Erzurum ve diğer yerlerde tevkif etmekle meşguldür.
Nitekim, Karabekir Paşa'nın Mustafa Kemal ve Fevzi Paşalara, 7.12.1337 tarihinde gönderdiği yazıda, Halil Paşa'nın, 'Mustafa Kemal Hükûmeti'nin Anadolu'da istiklâl-i siyasî getirebilecek bir sulh yapıncaya kadar mevkı-i iktidarda kalabileceği' görüşünde olduğuna ve ayrıca, Bolşevik Rusya'nın Anadolu Hükûmetine itimadının olmadığına dair görüşlerini', onunla görüşmek üzere gönderdiği memurunun aktarmalarına dayanarak bidirmektedir.
Bu sırada, Berlin'den, 5 Kânunievvel 1920 tarihli ve Ali imzalı olarak Halil Paşa'ya gelen bir şifreli mesajın çözülmüş şekline yer vermekte Karabekir... (Karabekir Paşa, buradaki 'Ali' imzasının 'Enver Paşa' olduğunu daha önceden de defalarca zikretmişti.)
Halil Paşa'ya gelen Ali imzalı bu mesajda,
'Kardeşim Halil, Sami, ilh..
İzzet Paşa idaresinde Salih ve Kemal beylerden mürekkeb bir heyet anlaşmak üzere Ankara'ya gitti. Bildiğin gibi, şimdiki Tevfik Paşa kabinesinde İzzet Paşa (Müşir) Dâhiliye Nâzırıdır. Mustafa Kemal Paşa ile anlaşmak üzeredirler. İtalyanlar ve Fransızlar Sevr Muahedesinden bahis ile İzmir ve Trakya'nın bize verilmesi tarafdarıdırlar. İngilizler henüz bu hususta vakit var diyorlarmış.. Maamafih onlar da biraz tâdile yanaşmaktadırlar.
Ben silah için burada hemen hiçbir şey yapmaya muvaffak olamadım. Çünkü para meselesini salladılar.(…) Belki yakında tekrar Moskova'ya döneceğim. Bu sûretle, ihtimal, ilkbaharda Anadolu'ya bir hareket için hazırlanacağım. Yani, eğer Ruslar kuvvet verirse, -Müslüman olmak şartıyla- bununla Yunan Cebhesi'ne yardım etmek fikrindeyim. Eğer olmazsa, bu Moskova'da yalnız oturmaktan başka bir şey yapmayacaksam, o halde belki Anadolu'ya mütenekkiren (nâçizane) gidip arkadaşlarla birlikte çalışırım. (…)' ifadeleri dikkati çekmekte...
Bu mesaja mukabilen, Halil Paşa da 10 Şubat 1921 tarihinde, Moskova'dan, o sırada Berlin'de olan Enver Paşa'ya gönderdiği mesajda şöyle diyor:
'Paşam,
Mektubunuzun postaya teslim etmezden evvel, burada ajansta gördüğüm bir haberden, (… Ankara Hükûmeti'nin, Hariciye Vekili) Bekir Sami Bey idaresinde bir heyet ile Londra'ya gönderdiğini öğrendim. Bu sûretle, Anadolu'nun doğrudan doğruya Antanta'ya hatırını saydırarak giriştiği münasebette acaba sizin Anadolu'da görünerek, Antanta'yı büsbütün tedhiş ederek (korkuya, dehşete sevkederek) başlanmış işi bozması ihtimali olur mu, olmaz mı? Hareket kararı vereceğinizden (…) giderek veya gitmeyerek (…) hangisi daha muvafık olacağı bittabi, re'yi âlilerine menûttur. Ben hissen Londra münasebâtı fena bir şekil almadıkça sizin gitmenize tarafdar olmadığımı dahi faideli bir hatıra addederim.
Halil'
*
Bu gelişmeler ve Halil Paşa'nın Enver Paşa'ya 'Anadoluya geçmeye teşebbüs etmemesi görüşü'nü belirtmesinin Enver Paşa'yı nasıl bir karar alacağı konusunda bir hayli tedirgin ettiği, geleceğe aid tasavvurlarını belirlemekte derin bir kararsızlık yaşadığı anlaşılıyor.
Nitekim, Halil Paşa'ya 26 Temmuz 1921 tarihli mektubunda bu durum daha bir anlaşılıyor.
(Ayrıca, Enver Paşa, o sıralarda İran'ın Hazar Denizi kıyılarındaki Rus ve İngiliz işgaline karşı mücadele veren ve sonunda başı kesilerek öldürülen bir halk kahramanı olan Mirzâ Küçük Han'la da irtibatı'ndan da kısaca söz ediyor.)
Aynı şekilde, Enver Paşa'nın, o sırada Moskova'da olan Halil Paşa'ya, 15 Kanunîsânî 1921 tarihli ve Berlin'den gönderdiği mektubundan, oldukça parasız kaldığından, sağa-sola göndermek istediği kişilerin eline de para veremediğinden yakınıyor. Ayrıca, Almanlardan da silah vs. bir şey alamadıklarını, Çiçerin, Radek, Karahan gibi Bolşevik liderlerinin de mektubuna cevap vermediklerini, Azerbaycanlılardan borç olarak isteyip gönderilen parayı bile buradaki (Berlin'deki) murahhas bile parasızlığından bahs ile tediye edemediğini belirtiyor; (…)'Anadolu'ya gitmek üzere, müslümanlardan bir kıt'a teşkil etmek isterim. Kumandası da sırf bana aid olacaktır. (…) Olmazsa , ben İtalya tarikiyle gitmek isterim..' diyor.(S.236)fikri
Selahaddin E. Çakırgil